1 Aralık 2013 Pazar

Kıbrıs’ın “Limonları” Hala Acı



Kıbrıs’ın Acı Limonları Lawrence Durrell’in 1953-1956 yılları arasında bulunduğu Kıbrıs’ın Lapta köyünde edindiği izlenimlere dair bir kitap. Söz konusu yıllar Kıbrıslı Elenlerin ENOSİS talebi ile yürüttükleri politik, diplomatik girişimlerin sonuçsuzluğu nedeniyle yaşadıkları hayal kırıklılığının yoğunlaştığı; giderek şiddete dayalı bir çözüm yolunu zorlamanın tek alternatif olarak görüldüğü bir zaman dilimine denk düşüyor.

Kitap boyunca görülebileceği gibi ENOSİS talebi ile başlayan silahlı mücadele, Durrell’in Kıbrıs’a dair tüm planlarının değişmesine, adaya dair tarihsel, edebi ilgisinin politik bir mecraya kaymasına ve en sonunda da adayı terketmek zorunda kalmasına neden oluyor. Durrell bir sanatçı, bir coğrafya aşığı ve bir gezgin olarak dönem içinde yaşanan politik olaylara önyargısız bakmaya çalışsa da; yaşadığı hayal kırıklığı ve dönüş yolundaki küskün ruh hali ile kişisel bir travmanın adım adım örülüşüne şahit kılıyor okurlarını. Üstelik dikkkatli okur için, Durrell’in arınmaya çalıştığı oryantalist bakışın derinde bir yerlerden zaman zaman kendini gösterişi, ENOSİS talebine yönelik İngiliz bir bakışa sahip hoşnutsuzluğunun yoğunluğu da gözden kaçmıyor.
Kitapta Kıbrıslı Türklere dair betimlemelerin çok az bulunabileceğini belirtmek gerek. Durrell’in gözünde “Kıbrıslılar” temel olarak Kıbrıslı Elenlerden oluşuyor. Durrell’in Kıbrıslıları özünde yalın, eğlenceli, dobracı, dürüst ama aptaldan bir parmak yukarda saf insanlar. Hırslı politikacıların ihtiraslarına kapılarak, barış içinde devam eden huzurlu yaşamlarını feda edebilen, şiddet, kan ve ölüme doğru ilerleyişi özgürlük sanan ama gene de içince çok eğlenceli olabilen çocuklar bu Kıbrıslılar...
Kitapta bulunan tarihsel ve coğrafi betimlemelerin hayran bırakacak derecede renkli olması yanında, köy hayatına dair de çok akıcı bir anlatımın varlığı sizi bir anda dönemin atmosferine çekiveriyor. Kendinizi Durrell ile birlikte bilinmeyene yelken açmış, buram buram Akdeniz kokan sıcacık bir adada, yarı ilkel koşullarda mükemmel bir doğada ve karmaşık bir politik atmosferde dolaşırken buluyorsunuz. Entellektüel anlamda, adada bulunan  diğer İngilizler ile yenen yemekler ve sonrasında yapılan sohbetler dışında pek bir şeyin bulunmadığı, her yerin vasat yerlilerle çepe çevre sarıldığı bir çöldür söz konusu olan. Ama bu çöl, ilginç bir şekilde kendi yerlilerince hiç kıymeti bilinmeyen paha biçilmez tarihi değerler ile donanmış bir vahadır da... İşte Durrell’in kitap boyunca Kıbrıs’a dair yaşadığı duygusal git geller böylesi bir yelpazeye yerleşmektedir. Bu gitgellerin en yoğun olarak hissedildiği bölümler ise EOKA mücadelesinin başlaması ile birlikte yerliler ile olan ilişkilerinin anlatıldığı anlarda ortaya çıkıyor:

“Köylülerin arasında bir ya da iki kez, onlarda bir tavır değişikliğine işaret ediyor olabilecek hafif bir soğukluk hissettiğimi hatırlıyorum, ama yanılmışım. Değişen bir şey varsa o da yabancılara karşı daha çok değil, daha az eleştirici hale gelmeleriydi. Bunun altında bir başka şey daha yatıyordu, bir yük gibi her yere yanlarında taşıdıkları bir acı, acıyan bir yara gibi bir şey...”

Durrell yaramaz çocuklar gibi gördüğü Kıbrıslı Elen köylülerin, kendi aralarında planlar yaparak İngilizleri adadan atmaya çalışırken hala İngiltereyi nasıl bu kadar sevebildiklerine şaşırmadan edemiyor. Bir yanda İngiliz kültürüne ve medeniyetine duyulan hayranlık bir yanda da İngiliz işgaline son vermek konusunda ölümü göze alabilen bir adanmışlığın aynı insan grubunda birleşebilmesi hemen hemen her sayfada hayrete düşürüyor yazarı...
Kıbrıs’a gelirken hayalini kurduğu kendi kişisel hedefleri, yaşanan gelişmelerle imkansıza doğru evrilirken; edebiyatçı kişiliğinin yerini bir sömürge memurunun dolduruyor olması da bir acı kaynağı Durrel açısından. Bunu hiçbir zaman açıkça belirtmese de betimlemelerinin satır aralarında, yaşadığı burukluk kendini gösterebiliyor okurlara...
Yazarın çelişkilerinde “Kıbrıslıların” da payı yok değil gerçi... Bir yandan Durrell’in kültür ve görgüsüne derin bir saygı, gelmiş olduğu ülkeye yönelik sempati ve hayranlık beslemektedir “Kıbrıslılar”. Ama bunların ENOSİS davasının anlamak ve onaylamak yönünde bir eğilim yaratmasını da beklemektedirler ısrarla... Bu Durrell’in yapamayacağı bir şeydir. O sadece anlayışlı bir baba gibi, sabırla karşılayabilir çocuklarının haşarılıklarını. Bu sabır, onaylamak demek olmadığı gibi desteklemek demek de değildir...
Kıbrıslıların beklentileri karşılanmadığı oranda hırçınlığa dönüşürken, Durrell’in ve ülkesinin sabrı da zaman geçtikçe şaşkınığa dönüşmektedir. Kendine örnek aldığına isyan edebilir mi insan? Kendinden üstün gördüğüne başkaldırabilir mi?
Bu sorunun cevabını anlamak üzere çıkılan düşünsel bir yolculuk, sömürge insanının psikolojisini anlamak yolunda bir mesafe katedilebildiği oranda anlamlı olacaktır. Durrell’de bulunan sanatçı yön, işte böyle bir yolculuğun kapılarını aralayabilmesi bakımından önemlidir. Çünkü sıradan bir sömürge memurunun asla sormayacağı soruları sorabilmektedir Durrell... Cevaplarını verememiş de olsa, bizim o cevapları bulabilmemizin imkanlarını sağlamaktadır yine...
Kıbrıs’ın Acı Limonları, ülkemizin yaşadığı en çalkantılı dönemlerden birinin edebiyatçı kimliği ön planda olan bir sömürgecinin gözünden betimlemesini sunuyor bize. “Acı limonlar adasında / Ayın serin ateşleri ışık saçar / Meyvenin koyu yuvarlarından” demekte, Durrell kitabının sonunda...
Durrell’in ülkesi İngiltere için, acı bir deneyimdir Kıbrıs... En az limonlarımızın tadı kadar acı... Ve Durrell için de öyle olmuş besbelli...  Khora yayınları tarafından basılan “Kıbrıs’ta İngilizlerin Tarihi” isimli kitapta da net bir şekilde anlatıldığı gibi, İngiltere adaya gelirken kendine biçtiği uygarlaştırma misyonunun ne kadar gerçek dışı olduğunu zorlu bir deneyimle öğrenmiştir. Belki İngiliz sömürgesi altında olmadığı bir dönemde Kıbrıs’a gelseydi bambaşka bir deneyim yaşayacak olan Durrell açısından da bu deneyim pek kolay olmamıştır elbette...
Adamızın dalları sapsarı aylarla yüklü ağaçlarının meyveleri acıdır hala... Hem bizim için hem de hala bizi bizim adımıza idare etmek isteyenler için böyledir bu... Başka türlü olması da mümkün değildir zaten çünkü hem biz hem de adamız “Koruyor sükunetini dökülmeyen gözyaşları gibi.”

* Kıbrıs’ın Acı Limonları, Lawrence Durrell, Can Yayınları
** Bütün alıntılar Kıbrıs’ın Acı Limonları isimli kitaptan yapılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder