16 Ekim 1996 Çarşamba akşamı Sanatçı ve Yazarlar Birliği
tarafından, KÜLTÜR POLİTİKALARINI TAR-TI-ŞI-YO-RUZ, adı altında Kültür Dairesi
Müdüresinin de katıldığı bir panel düzenlendi. Her ne kadar birçok konuşmacının
bilincinde oldukları kuşkulu olsa da, panel daha çok kültür politikalarına
yaklaşımların farklılığı ile dikkat çekti.
Konuşmaya önce başlayan müdüre hanım, Kültür Dairesi
olarak her türlü olumlu(!?) eleştiriye açık olduklarını, kültür işlerini
birlik, beraberlik, uyum, dayanışma(???) içinde yürütme arzusunda olduklarınıbelirterek;
bu toplantıda daha çok konuşmacı değil dinleyici pozisyonunda olmak istediğini
söyleyerek konuşmasını tamamladı.
Tabii bu arada Kültür Dairesi’nin yetkilerinin
sınırlılığını da belirtmeyi ihmal etmedi.
Bunun ardından söz alan Belediye Tiyatrosu Sorumlusu
Yaşar Ersoy spora vb. çeşitli şekillerde para aktarılırken kültür işleri için
hiçbir kaynak aktarılmadığını, bugüne kadar bir Kültür Şurasının dahi
toplanmadığını belirtti. Yaşar Ersou ayrıca özerklik üzerinde durdu; devletin
görevinin sadece altyapı hazırlamak olduğunun ve devletin bir kültür
politikasının olamayacağının altını çizdi.
Şair-yazar Fikret Demirağ ise Kültür Dairesi’nin yeni
müdüresini sorumlu tutmamakla birlikte TÜYAP Kitap Fuarı çerçevesinde Kıbrıs
Türk edebyatı le ilgili düzenlenen panelde, konuşmacı seçiminin sağlıklı
yapılmadığı eleştrisini yöneltti. Bu eleştri
ile birlikte ortamın gerginleşmesi üzerine, söz alma ihityacını yeniden
hisseden Kültür Dairesi müdüresi; bu tür
agresif yaklaşımlar ortamında bir şeylerin başarılamayacağını, bu tür
(uzlaşmacı olmayan) tutumlardan dolayı sonuca varılamadığını vurgulama ihtiyacı
duydu. Ayrıca yetkinin kendilerinde olduğunu ve tercihlerini yaparken de
yeterince sağlıklı davrandıklarına inandıklarını belirtti.
Yaşanan tıkanıklık üzerine söz alan Hürrem Tulga; kültür
politikalarına daha geniş bir çerçeveden bakılması gerektiğini ve kültürel
yaklaşım farklılıklarının bilincinde olmak gerektiğini vurgulayarak çeşitli
örnekler verdi. Sorunun kaynak sorunu da olmadığını vurguladı ve geçen yıl
eğitim programına alınan, basımı da gerçekleştirilen birçok dersin
müfredatlardan kaldırıldığına dikkat çekti.
Okullarda ve BRT gibi önemli kurumlarda, kültürler
arasında birileri lehine tercih yapıldığını; Eğitm Bakanlığı’nın her yıl
kitaplar bastığını, BRT’nin çeşitli programlar yaptığını, filmler konduğunu
ancak bunların içeriklerinin ortada olduğunu belirtti. O halde kaynak sorunundan
öte bir kültürel yaklaşım farklılığı olduğunu gündeme getirdi.
Daha sonra söz alan şair Filiz Naldöven, daha çok
okullardan örnekler vererek; devletin kültüre, şiire ve sanata yaklaşımını
eleştirdi. Kan kokan şiirlerle, öğrencilerin yabancı olduğu müfredatlarla,
sanatın sevdirilemeyeceğine dikkat çekerek bunun düpediz bir tercih olduğunu
vurguladı.
Bu çerçevede süren tartışmalar aslında bize, kültürle,
sanatla, eğitimle, sağlıkla vede toplumsal bütün sorunlarla ilgil önümüzde çok
acil bir çıkış olduğunu gösterdi: Bu
konularda karar üretenlerin ve bunları uygulamaya sokanların, bu konularla
doğrudan ilişkili çevreler olmaları.
Devlete iletme, uzlaşma yaklaşımları anlamsızdır. Acil ihtiyaç
TARAF olmaktır. Taraf olmayanlar talepte de bulunamazlar.
Tüm bu sorunlar ve sorular açığa kavuşturulmalıdırlar.
Ancak bundan sonra (her konuyla doğrudan ilişkili insanlar kendi politikalarını
yarattıktan ve taraf olduktan sonra) çeşitli talepler öne sürebilir, bunlar
için baskı mekanizmaları oluşturulur ve yapılanlar bir anlam kazanır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder