1 Ekim 2013 Salı

Aşk Size Yasak



Hep mutsuz aşkların hikayesidir anlatılan... Nereye baksak bir mutsuz aşk masalı ile karşılaşırız... Sanki tarih boyunca gelmiş geçmiş bütün aşıklar mutsuz olmuş, “mutlu aşk yok”(1)muş...
Kerem ile Aslı, Ferhad ile Şirin, Tahir ile Zühre...
Mahallemizde, köyümüzde, şehrimizde ve ülkemizde en az bir tane mutsuz aşk hikayesi vardır bildiğimiz...
Onlar aşık olmuşlardır. Dinlerinden, dillerinden, renklerinden, cinsiyetlerinden, yaşlarından, kültürlerinden, sınıflarından veya çevrelerinin dayattığı herhangi bir başka özelliklerinden dolayı kavuşamamışlardır. Mücadele etmişler ama başaramamışlardır ve en sonunda yenilmişlerdir...
Budur bütün hikayenin özeti... “Mutlu Aşk Yoktur.”

***
Aşıklar, çevresindeki insanlar için bir tehlike unsurudurlar; rahatsız edici, düzen bozucu, huzursuzluk kaynağıdır onlar...
Olagelene karşı bir tehdit, süregiden için bir risktir aşk...
Aşk bir kez gösterdikten sonra yüzünü, hiçbir şey eskisi gibi kalmaz, kalamaz... Ya aşıkların, ya olagelenin, belki de her ikisinin de mahfıyla sonuçlanır her şey...
“İmkansız” diye bir kelimeyi tanımayan, hiçbir artniyet olmaksızın kurulu her şeyi yıkan ve yepyeni dünyalar kuran bir tutkudur aşk...
Ve tutku ile kurduğumuz her ilişki, tutku ile yaptığımız her iş, tutku ile sarıldığımız her düşünce; rahatsızlık verir yaşamına huzurla devam edenlere...
***
İki insanın cinsel aşkı değildir yalnız bu rahatsızlığın kaynağı...
Bir düşünün, birbirini derinden anlayan iki insanın dostluğu da olabilir bu. Yaşadıkları her şeyi paylaşan, her gün birbirini anan, akla gelebilecek her şeyi konuşan, birbirlerini kendilerini anladıklarından daha iyi anlayan iki dostun varlığı tedirgin etmez mi çevrelerindeki diğer arkadaşları...
Bir düşünün, gitarıyla yatıp gitarıyla kalkan bir gencin sadece müzikle ilgilenerek tüm hayatını notalara ve sözlere adayan bir kimsenin çevresinden alacağı tepkiyi...
Saatlerce kitap okuyan, saatlerce yazı yazan bir kişinin dinleyeceği öğütleri düşünün bir de...
Kendini resme, tiyatroya, doğaya, şiire, müziğe, sinemaya, dostuna, sevgilisine, ideolojisine, takımına, işine veya ailesine adayan herkesin duyacağı bir çift laf vardır çevresinde...
Böyle aşıkların hikayeleri ile doludur tarih...
Çarmıha gerilirken dahi sabırla direten İsa mı, Kerbela’da kavrulan Hüseyin mi, topların önünde “yaşasın Komün” diyerek öldürülen Paris işçileri mi yoksa bilimsel merak için hayatını veren Marie Curie mi daha az aşıktılar?
Hayatını müziğe adayan Beethoven mi, yoksulluktan kırılan ama yine de resimde ısrar eden Van Gogh mu, geç saate kadar oyun oynadığı için dayak yiyen ama oyundan vazgeçmeyen çocuk mu, yoksa işkence odalarında canını veren ama dostlarını satmayan İbrahim mi daha az aşıktır?
***
İşte aşk bu yüzden yasaktır...
Normal olan her şeyi sarsar aşk... Etrafını büyük bir tutku halesi ile çevreler, o ana kadar “güzel” görünen her şeyi iğrenç, “imkansız” görünenleri ise olabilir kılar...
Statükoyu tehtid eden her zaman aşktır...
Kimi zaman Gezi isyanında olduğu gibi “üç beş ağaca” duyulan aşktır bu, kimi zaman bir insana...
Kimi zaman birkaç nota çakar kıvılcımı, kimi zaman borcumuz çocuklarımıza...
Ve bulaşıcıdır aşk... Aşk ile parlayan bir çift göz, başka gözlere yayılma meyilindedir her zaman...
Tarihte aşk olmadan gerçekleşen tek bir devrim bile yoktur...
Ve aşka karşı çıkan her düzen yıkılmıştır eninde sonunda...
Çünkü Ahmet Telli’nin de dediği gibi “sevdadan gayrısı duman olur, biter suları sislendiren ne varsa.”
***
Bu yüzdendir ki, hep mutsuz aşkların hikayesi anlatılır...
Aşkın resmi tarihinde mutlu aşklara yer yoktur...
Umuda, inanca, bağlılığa, tutkuya, emeğe, kanımızı kaynatan, damarlarımızı sızlatan duygulara prim vermez aşkın resmi tarihi...
Sonsuz bir şimdi içine gömülmüş, huzurlu birer yaşayan ölü olarak göçüp gidelim ister bu tarihin yazıcıları...
Onlar bazen kurumsal dinin sözcüleridirler, bazen hükümetlerin başı; bazen ailemizden birileridirler bazense “arkadaştır” adı...
Ve bu bazen biz bile olabiliriz hatta...
Çünkü aşk ile bağlandık mı bir şeye, tahammülümüz kalmaz aşka benzeyen başka hiçbir şeye...
Bu yüzden sevgilisinin tutku ile yaptığı her şeyden rahatsız olur sevgililer, bu yüzden gece gündüz devrimi düşünmek zorundaymış gibi kasılır “sosyalistler”...
Aşk yasaklanabilir aşıklarca bile...
***
Oysa hem çok büyük bir şeydir aşk hem de hiçbir hacim kaplamaz insan yüreğinde...
Kişi hem aşkla şiir yazabilir hem de bağlanabilir bir insana...
Kendini kaybedebilir yıldızlara baktığında ama yine de yüreği taşabilir müzikle ve notalarla...
Mümkündür yani taşımak birden fazla aşkı insan yüreğinde...
Çünkü aşkın içine alamayacağı tek şeydir “imkansız” denen kelime...
Aşk, aşmaktır... Aklınıza gelebilecek ne varsa...
Bu yüzden ödüllendirilir yasaklarla...
***
Aşk size yasak...
Tehlikeli oluyorsunuz aşık olunca. Bir başka bakıyor gözleriniz, daha bir maharetli oluyor elleriniz...
Ne zaman bir şeye tutkuyla yaklaşsanız, görünenden ötesine bakıyor yüreğiniz...
Aşk yasak size...
Uyuşturmalısınız onu, sahte eğlencelerle boğmalı, düşünmemeli ve unutmalısınız... Aşka ihanet edip kendinizden utanmalı, aynaya bakamayacak noktaya kadar kaçmalısınız...
Çünkü ezerler sizi bu yasağın bekçileri...
Her şeyi kabul edebilirler ama tutkuya ve aşka yoktur tahammülleri...
Yenilmiş aşklar bu yüzden anlatılır ballandıra ballandıra...
Çarmıha germekten, direkte teşhir etmekten, kafes içinde gezdirmekten bir farkı yoktur bunun aslında...
Ama bu değildir aşkın en büyük düşmanı...
Teslim olmuş eski aşıklardır onun belalısı...
Yenilmiş bir aşık hala aşıktır aslında... Ama aşk yerini yapışkan bir karanlığa bırakır teslim olunca...
Çünkü; aşklar esir de düşer, yenilir de...
Seve seve yenilmiştir bir çok aşk tarihte...
Ama en iyi aşıklar bilir ki: “Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele.”(2)

(1) Luis Aragon
(2) Nazım Hikmet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder