1 Ekim 2010 Cuma

Neo-Liberal İç Savaş ve Devrimci Direniş, Argasdi Hammaliyesi Sayı 20



19 Nisan 2009 Genel Seçimleri öncesinde Argasdi’nin 14. sayısında şöyle demiştik; “seçim sonrası hükümeti kesinlikle bir ‘Neo-liberal İç Savaş Hükümeti’ olacaktır. Bu hükümet, CTP tarafından belli bir noktaya getirilen neo-liberal saldırının genişletilmesi ve derinleştirilmesi ekseninde yürüyecektir. Bu hükümet, emek mücadelelerine, grevlere ve eylemlere karşı çok daha acımasız olacaktır. En ufak bir direniş eğilimini bastırmak konusunda tereddütsüz ve emeğin haklarına saldırı noktasında pervasız olacaktır. Doğanın talanını iştahla devam ettirecek bu hükümet, gerçek bir iç savaş hükümeti olacaktır.”
Karpaz bölgesinde CTP’nin götürdüğü elektrik hattından sonra büyümekte olan ekolojik talan, CTP tarafından yürürlüğe konulan neo-liberal yasaların UBP tarafından derinleştirilmesi, neredeyse her eylemde görülen polis şiddeti, tutuklamalar ve davalar bizi haklı çıkarıyor. CTP tarafından 2009 sonrasında işe girenler için 60 yapılan emeklilik yaşı UBP tarafından mevcut çalışanları da kapsayacak şekilde yaygınlaştırılıyor. CTP tarafından önerilen eşel-mobil sisteminin geriletilmesi UBP tarafından gerçekleştirildi bile. CTP tarafından gündeme getirilen Göç Yasası UBP’nin başının tacı… CTP tarafından savunulan ek mesai ödeneğinin geriletilerek angarya çalışmanın dayatılması UBP tarafından uygulandı. Emeklilerden vergi alınması, mevcut çalışanların maaşlarının düşürülmesi, TC’li göçmen işçilerin ihtiyat sandığı hakkının gasp edilmesi, yaz mesaisinin kaldırılması ve toplu sözleşme yolu ile hak ilerletmenin imkansız hale getirilmesi uygulamalarının tamamı sermayenin emeğe yönelik top yekun saldırısının sadece ufak başlıkları. Bunların ardından çok daha fazlasının geleceği, hükümette CTP’nin mi, UBP’nin mi yoksa TDP’nin mi olduğunun hiç fark etmediği, devrimciler için gün gibi açık gerçeklerdir.
Ülkemizde emeğe karşı CTP’den önceleri başlayan, şimdilerde de UBP eli ile devam eden saldırı, dünyadaki genel sermaye saldırısının bir parçasından ibarettir. Demek ki devrimcilerin yürüttüğü direniş de, enternasyonal direnişin bir parçasıdır. Oysa daha 3 yıl önce neo-liberal politikalarına direnen sendikaların yönetimlerini kendi kontrolüne almak üzere operasyonlar düzenleyen CTP’nin “yeni solcu” kurmayları, şimdi özeleştirisiz bir yenilenme iddiası ile karşımıza çıkmaktadırlar. Böylece, sermaye hem UBP’nin yürütmekte olduğu politikalarla cepheden hem de CTP’nin yarattığı kafa karışıklığı ile cephe gerisinden saldırıyor. Bu yüzdendir ki, hem UBP tarafından daha baskıcı bir şekilde uygulanan neo-liberal politikalara karşı kararlılıkla direnmeli hem de daha düne kadar sökülüp atılmak üzere olduğu emek cephesine tekrardan sızan CTP işbirlikçiliğine karşı mücadele etmeliyiz.
Her 4-5 yılda unutma ve unutturma politikaları ile tekrardan hükümete gelmeye çalışan sözde sol partilerin gerçek yüzlerinin her platformda deşifre edilmesi şimdi devrimci bir görevdir. 1990’ların ilk yarısında kurulan CTP’li hükümetler, 1990’ların ikinci yarısında TKP’li (şimdinin TDP’si) hükümetlere dönüşmüştü. Bugün karşısında coplara, biber gazlarına, tutuklamalara ve davalara rağmen direndiğimiz uygulamalar için o zamanın TKP (TDP) başkanı “bu acı ilaçtır içeceksiniz” diyordu. Ama acı ilacı içen kendileri oldu ve partileri kapanmaktan beter oldu. Böylece TDP (TKP) yerini CTP’ye bıraktı. CTP’nin başına gelenler ve bugünkü sözde muhalefetleri ise herkesin malumu. Şimdi yeniden TDP’li bir hükümet konuşuluyor. Ta ki CTP yeniden hükümete ısındırılana kadar. Bu tahtravalli oyunundan bıkan Kıbrıslı Türk halkının, devrimci bir dinamiğe sahip olması hem UBP-DP-ÖRP gibi şöven neo-liberal hem de CTP-TDP gibi sol liberal partilere karşı eş zamanlı yürütülecek mücadele ile mümkün olacaktır. TDP’nin oportünist yönetimine karşı kendi gençlik kollarından yükselen onurlu ses ise, partiye bağımlı gençlik hareketinin yanlışlığının görülmesi ve bağımsız bir yapılanma haline dönüşülmesi ile gerçek anlamını bulabilir. Gene de TDP gençliğinin itiraz edebilme erdemine sahip olması ile papağan gibi ağabeylerini tekrar eden CTP gençliğinden farklı duruşunun da hakkı verilmelidir.
Neo-liberal iç savaş saldırısının yarattığı çetin koşullara rağmen Baraka’nın sağlam yürüyüşü biraz daha ivme alıyor. Argasdi’nin 20. sayısına yönelik hazırlıklarımız için son üç aya baktığımızda, devrimcilerin kendi gündemleri ile halkın gündemini yan yana getirebilen bir çizgiyi yakalamakta olduklarını görüyoruz. KGP tarafından düzenlenen Kıbrıs’ta Sivil Toplum ve Sol” başlıklı seminerde, “Ekoloji”, “Toplumsal Cinsiyet” ve “Sendikalar” başlıklarında ortaya koyduğumuz teorik ve pratik tavır; neredeyse tüm gençlik kesimlerinden çok yaygın bir onay alarak, fikirlerimizin meşruluk zemininin yaygınlaştığına işaret etti. 2003 yılında kendi içimizde yaşadığımız bunalımlar sırasında yüksekte tutmakta zorlandığımız bayrağımız, şimdi yaygın bir onay bulmakta.
Örgütsel bir fetişizme saplanmadan ortak işlere imza atmaktaki maharetimiz her gün biraz daha gelişiyor. Anti-militarist Barış Harekatı zemininde örülen “Evine Dön Ayşe” konseri tüm baskılara ve sözde sol partilerin (TDP-CTP) yokluğuna rağmen 400’den fazla gencin buluştuğu radikal bir protesto arenası oldu. Bir zamanlar bizlere “marjinal” sıfatını takanlar, polis barikatlarında şov amaçlı çıkışlarla içi boşaltılmış kararlılık gösterilerinde bulunurken, KKTC rejiminin mahkemelerinde teslimiyetçi tavırlarını tekrarlayıp “polis aracına zarar verdiklerini” kabul edip dizleri titreyerek 1200 TL ödeyip evlerine koşuyorlar. Barakacı devrimciler ise mahkemeye “hiç bir iddianızı kabul etmiyoruz, teklif ettiğiniz parayı ödemiyoruz, yargılanmaya da hapse girmeye de hazırız” diyerek gerçek kararlılığın nasıl bir şey olduğunu bir kez daha gösteriyorlar. Oysa kendi halkına yalan söylemekte uzmanlaşmış sözde sol, başlattığı imza kampanyasının sonunu getirmekten aciz, “savcılığa teslim edeceğim” diyerek topladığı imzaları yatağının altında saklamaya devam ediyor.
Baraka, 2009 yılında başlattığı ve halkın para vermeden denize girme hakkına vurgu yapan “Beleş Deniz” eylemlerini bu yıl da devam ettirdi. Afrika Gazetesi’nin tüm eleştiri kabul etmeyen, hakaretamiz tutumuna rağmen, mafya tehditlerine karşı yanında olarak toplumsal mücadeleyi kişiselleştirmeyeceğini gösterdi. Bu yıl beşincisi düzenlenen yaz kampımıza katılımın yüksekliği ve 1 Eylül’de en kitlesel, en coşkulu kortej olarak alana girişimiz geniş kitlelerle buluşmak yolunda uzun mesafeler kaydettiğimizin göstergesidir. Şimdi yeni bir üretim dönemine başlarken, hemen tüm faaliyet gruplarımız coşku ile çalışıyor. Sol Anahtarı 2011 yazında çıkaracağı yeni albümünün çalışmalarına başladı. BTE 2011 baharında sergileyeceği yeni oyunun heyecanı ile cıvıl cıvıl. Soluk Müzik Topluluğu birçok yeni elemanın katılımıyla büyüdü. En eski faaliyetimiz İzle-Tartış kesintisiz bir şekilde  yoluna devam ediyor. Bir zamanlar en tenha etkinliğimiz olan Okuma-Tartışma grubumuz bile diğer etkinliklerimizle yarışıyor. Ekim ayı diğer emek dostu örgütlerle birlikte İşçi Filmleri Festivali’ni 3. kez ülkemize taşıdığımız ay oluyor. Devrimciler sermayenin neo-liberal iç savaş saldırısına emekten ve halktan yana tok bir devrimci direniş örgütleyebilme bilinç, beceri ve deneyimini coşkuyla biriktiriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder