21 Ekim 2017 Cumartesi

SOLDA KAOS ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Kuram ile hayat çeliştiğinde, kuramı çöpe atıp, olgulara uygun yeni bir kuram oluşturmanın zamanıdır. Hayatı değiştirmek için yapılacak müdahale, ancak olguyu gören bir kuramla mümkündür çünkü...

Siyasal partilerin ideolojik bir birlikteliğin araçları olması gerekir. Ama öyle olmaları gerekmesi, öyle oldukları anlamına gelmiyor... Program, tüzük, seçim manifestosu vs ideoloji değildir ve bu gibi metinler üzerinde oluşturulmuş konjonktürel birlikler de "ideolojik birlik" değildir. İdeolojik birlik, dünyayı anlama ve yorumlama metodunda, günlük pratik yaşam biçiminde ve genel teorik algı çerçevesinde birliktir... Bizim siyasi partilerimizde ise bambaşka bir "birlik" pratiği söz konusu...
***
Sağ partilerde, ganimeti paylaşan çetelere özgü bir birlik var. Haksızca elde edilmiş feodal avantajları, haksızlığa maruz kalanlardan korumak ortak zorunluluğu çerçevesinde oluşmuş bir yanyana geliş... Buna CTP gibi kendine "merkez sol" diyen partiler de dahil... Kısacası sağ partilerde kavga çıkarsa, toplum hilafına el konmuş avantajların nasıl paylaşılacağı üzerinden çıkar.
Peki ya "radikal" sol partiler? En azından onlarda bir "ideolojik birlik" yok mudur?
Bu soruya belki de en güzel yanıt, başka bir sorudur: "Var mıdır?"
***
2011'deki toplumsal isyan dalgasından sonra sol partilerin haline baktığımızda ne görüyoruz? O dönemde; LTB'de Bulutoğulları karşısında yükselen radikalizm, ülke genelinde KTHY ismi ile simgeleşerek hemen her alanda sokak eylemlerine yansıyordu. Toplumsal Varoluş Mitingleri ise bunun doruk noktasıydı belki de... O yıllarda halkta yükselen isyanın UBP, DP, CTP gibi sağ partilerin üstünden aşıp radikal sola akması beklentisi hepimizde yüksekti... Bunun için de "ideolojik birlik" çerçevesinde oluştuğu varsayılan "radikal" partilerin; iş, güç, eylem birliktelikleri ile ortak eylem, ortak direniş, ortak aday yoluna girmesi talepleri yükseliyordu. Oysa ne oldu? "Radikal" sol, değil kendi arasında, kendi içinde bile paramparça oldu...
***
TDP'de yaşanan Çakıcı-Emiroğulları süreci, kurultay, soruşturma ve istifa savaşları; YKP ile BKP'nin video atışmaları; gene başka bir mecrada TKP'nin kur(dur)uluşu; Ortam gazetesi savaşları; BKP'de son yaşananlar, istifalar vs vs...  "Radikal" sol, en çok birlikten bahsettiği dönemde bölünme rekoru kırdı. Kendi içinde "ideolojik birliği" olanların, kendi aralarında iş birliği, güç birliği yapması beklentisi; aslında varsayılan ideolojik birliğin var olmadığının ispatı ile sonuçlandı...
Bu süreçlerin tek bir tanesi bile kendi öznelerince fikirsel, ideolojik sebeplerle izah edilmedi. Her süreç kişisel, pratik, pragmatik olgularla gerekçelendirildi. Falanca "zorba"ydı, filanca "ahlaksızdı", biri "hırslı", diğeri "ego"lu...
***
Bu örgütlere benzemeyen ve bu tür sorunlar yaşamayanlar bile kurgusal yöntemlerle aynı yolun yolcusu gibi gösterilmeye çalışıldı:
KTÖS içinde TCEP-Fema uydusu bir ekip medya manipülasyonu ile sanal bir demokrasi sorunu icat etti; meyhanelerde kurdurulan sözde radikal örgütlerin "sponsorlu" yükselişi ve sessiz düşüşü sırasında sanki devrimci sol içinde bir kopuş varmış havası yaratıldı. İmaj, makyaj ve azıcık CTP medyası desteği ile buna inanacak bir kısım insan bile bulundu... İki süreçte de medyatik "radikaller" kamuoyuna ideoloji temelli bir izah yapma gereği duymadılar. Kişisel hikayeler nasılsa her şeyi "açıklıyordu!"
***
Tam da bu noktada olgudan ders çıkarmak ve olguyu açıklayamayan kuramı çöpe atmak gerekiyor. Olmayan ideolojik birliği var saymak yerine; var olmadığını kabul edip yaratmak için kolları sıvamak yani başa değil en başa dönmek gerekiyor...
İdeolojik kaygılarla değil kişilerle olan kişisel ilişkilerle örgütlenmiş siyasal yapılar, belli bir pratik konuda haklı veya başka bir pratik konuda haksız olabilirler. Hikayeleri sevenler için, bunları detaylarıyla dinlemek keyifli de olabilir. Ancak bu "partilerin" siyasal bir yapı olmanın en temel gereğini; "ideolojik birliğe" dayalı oluşmuş olma şartını yerine getirememiş oldukları ortadadır. Bu da var olma gerekçelerinin tarihsel haksızlığının kanıtıdır... İlk kişisel veya pragmatik farklılıkta, "ideolojik" çatıyı kendi gönlü ile terk eden üyeleri de pratikteki kanıttır...
***
Siyasal yapılar; insanlığın mükemmelliğe doğru yürüyüşünde paylaşılan ortak duygu, düşünce ve eylemlerin; her kişinin kendi yaşamını bu fikirlere göre düzenleme arzu ve iradesinin kolektif yansıması olmalıdır. Öyle olmayanlar da elbette kendilerini "siyasal bir yapı" olarak tanımlayabilirler .. Ancak bu, sadece "siyaset" kavramının değerini düşürür, bu tür yapıların değerini arttırmaz... Zamanla gerçek açığa çıkar. Ama geçen zaman, toplumun geleceğinden çalınır... Bir de bu tür yapılar yaygınlaştıkça: Örgütlü söz ile bireysel pratiğin tutarlı olması kaygısı güden devrimci örgütler, sözde "bireysel özgürlüğün", aslında kişinin keyfine göre ve hesap verme sorumluluğundan azade bir şekilde her istediğini yapabilmesi "hakkının", cellatları olarak damgalanır...
***
Peki ne mi yapmalı?
Belki çevremizde döndürülen dolapları daha eleştirel ve mesafeli gözlerle incelemek  bir başlangıç olabilir. Bir de konuştuğuna, düşündüğüne ve bireysel yaşamlarında da yaptıklarının bunlarla uyumuna özen gösteren devrimci örgütleri yargılarken biraz daha az hoyrat olunabilir... Çünkü hoşuna giden her keskin sözü ezberleyip sonra bu sözlerin ağırlığına göre değil kişisel keyfine göre davrananların "radikalizmi" ile buraya kadar gelinirken; tutarlılık ve sorumlulukla hareket eden devrimci yapılar dün bir iken bugün iki oldular üç oldular, üstelik hızla örgütleniyorlar, kendi aralarında dayanışıyorlar ve dışlarındaki kaosa rağmen istikrarlı bir şekilde kurumsallaşıyorlar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder