Hala Sultan İlahiyat Koleji’nde yaşanan ve siyasal İslamcıların
kadın bedenini kalkan yaparak kendilerini mağdur gibi göstermek amacıyla
kurguladıkları süreç; yüzyıllardan beridir bu adada her türlü inanç ve
inançsızlık ile hoşgörü içinde yaşayan Kıbrıslı Türk halkını huzursuz etmekten
başka bir anlama sahip değildir.
Bir resim pasaportta geçerli kabul ediliyorsa, diplomada
da kullanılabilmesi elbette aklın ve mantığın gereğidir. Söz konusu resim çekme
biçiminin geçerliliği ise yasal prosedürlerle değil, yüzün tanınabilmesine
dayalı bilimsel kriterlerle belirlenmelidir. Tartışmayı bu zeminden kurmak
yerine, bürokratik baskı yöntemleri ile çözmeye çalışmak, gerici kitleye bir
mağduriyet hediye etmekten öteye bir anlam ifade etmez. Ayrıca da yasal
prosedürlerin kolaylıkla değiştirilebileceği ve yasa denen şeyin gücü olan
herhangi bir zorba tarafından her kılığa sokulabileceği bilinen, yaşanan bir
gerçektir.
Diğer yandan sözde özgürlükler adına siyasal İslamcılara
arka çıkan liberaller, 18 yaşından küçük çocukların başörtüsü takmakta
olmalarının çocuk istismarı olduğu ve gericiler tarafından kadın bedeni
üzerinde tahakküm kurulmasının en yalın örneği olduğu gerçeğini görmezden
geliyorlar. Bu soyut özgürlük yaklaşımı, en az baskıcı laiklik yaklaşımı kadar
siyasal İslamı besleyen yanlış bir yaklaşımdır.
Şekilsel ve baskıcı laiklik uygulayıcısı bürokratlar
tarafından kendilerine hediye edilen mağduriyet nedeniyle eylem yapan siyasal İslamcılar;
eylemlerinde “özgürlük, ötekileştirme, farklılıklara saygı” gibi liberal
söylemlere yaslanmaktadırlar. Ancak aynı eylemde din derslerinin seçmeli hale
getirilmesi konusuna değinerek gerçek yüzlerini de göstermişlerdir. Din
derslerinin seçmeli hale getirilmesi halinde “gök kubbeyi başınıza yıkarız”
diye mikrofondan haykıran yobaz; bu ülkede Alevi, Ortodoks, Katolik, dinsiz
binlerce insan yaşadığını gayet iyi bilmektedir. Başörtüsü için istediği,
özgürlük ve farklılıklara saygıyı zorunlu din dersleri söz konusu olunca
unutuvermektedir. İngiliz ailelerin çocuklarına, henüz çocuğuna hiçbir dinsel
yön vermeme etik tavrını benimseyen ailelerin çocuklarına kendi mezhepçi sünni İslam
anlayışını zorla öğretmeyi hak olarak kabul eden bir özgürlük anlayışı, bunu
kabul edemeyiz... Çünkü özgürlükçü olsak da salak değiliz...
Bürokratik yöntemlerle inanan insanlara baskı uygulamak
dinsel gericiliğe karşı bir mücadele biçimi değildir. Soyut özgürlükler söylemi
ile “bırakınız yapsınlar” tutumu da siyasal İslama koltuk değneği olmaktan öte
bir anlam ifade etmez. Bağımsızlık Yolu, her türlü dinsel inanca saygı
temelinde ancak bilimsel gerçekleri de dinsel hurafeler karşısında aktif bir
şekilde savunarak devrimci br laiklik çağrısı yapar.
Yapılması gereken ise çok barizdir. Hala Sultan İlahiyat
Koleji derhal kapatılmalıdır. Devlet her türlü dinsel inancın kendi inananları
tarafından finanse edileceği ve hiçbir dış yardımın yapılamayacağı bir
denetleme sistemiyle, dinsel alana kamusal kaynak aktarımından çekilmelidir. Bu
şekilde oluşturulacak okullarda, kimin dipomasına hangi resmi koyacağına devlet
karışmamalı ancak bilimin inkarına da sessiz kalmamalıdır. Kamusal kaynaklar,
tüm vatandaşların ortak ihtiyacı olan sağlık, eğitim, ulaşım, barınma ve
bilimsel yatırımlara yönlendirilmedir. Din dersleri ise elbette farklılıklara
saygının gereği olarak seçmeli olmalıdır.
Mezhepçi sünni İslamcıların yobazca tehdidi olan “gök
kubbenin başımıza yıkılması” iddiasına ise yanıtımız nettir: Gökyüzü yarım küre
demek olan kubbe şeklinde değildir. Dünya yuvarlaktır ve gökyüzü bu yuvarlak
dünyayı küre şeklinde sarmaktadır. Hiçbir şiddet tehtidi bu bilimsel gerçeği
bugüne kadar değiştirememiştir, bundan sonra da değiştiremez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder