Siyasal tarihimizde görülmemiş
oranda gergin bir seçim sürecini geride bıraktık. Bugüne kadar tüm seçimlerimize
müdahaleler olmuştu. Ancak bu seçimde şimdiye kadarki olayları kat kat geride
bırakan şeyler yaşadık. Yüzleştiğimiz müdahaleleri “yalan, baskı, rüşvet ve
hile” başlıkları altında toplayıp sayfalarca örneklemek mümkün...
Akıncı ve onu destekleyenlerle
ilgili tonlarca yalan söylendi; güvencesiz insanlarımıza işi, maaşı, evi,
ailesi üzerinden baskılar uygulandı; ihtiyaçlı ve apolitik kesimlere iş, maaş,
arsa vs. vaatleri ile rüşvetler dağıtıldı ve ülkede olmayan kişiler adına oy
kullanılarak hileler yapıldı. Tüm bunlar seçim sonuçlarının halk iradesini
yansıtmadığının ispatıdır. Açıktır ki Ersin Tatar, kendinin veya partisinin
gücü ile değil; Türkiye’nin maddi ve kurumsal kaynaklarını kontrol altında
tutan AKP-MHP koalisyonu sayesinde cumhurbaşkanlığı makamına oturmuştur.
Tüm bunlara rağmen seçim
sonuçlarının olumsuz niteliği biz devrimcileri karamsar bir siyasal pozisyona
itmemelidir. Yaşananlar bilmediğimiz, öngörmediğimiz, beklemediğimiz şeyler
değildir. Tam aksine yıllardan beridir söylediğimiz ve bu seçimde de
yaşanacağını bildiğimiz olaylarla yüzleştik. Elbette hiç kimse bu kadar hoyrat,
bu kadar utanmazca ve göstere göstere bir müdahaleyi beklemiyordu. Ancak
unutmamalıyız ki müdahalenin şiddeti, iki temel sebepten kaynaklıdır: Birincisi
Akıncı’nın hiçbir baskıya taviz vermeyen duruşu, ikincisi ise halkımızın Akıncı
etrafında kenetlenme derecesidir.
Bağımsızlık Yolu, “Hükümete
Değil Muhalefete Talibiz” başlıklı Genel Kurul kararında; ülkemizdeki gerçek
iktidar odaklarının seçimle erişilen makamlar olmadığını vurgulamıştı. Mücadelemizin
odağına seçimi değil sokağı koymamız ama toplumsal yaşamın hiçbir alanını da
dışarda bırakmadan hareket etmemiz bu sebeptendir. Bu koşullarda zaten
bildiğimiz olgular karşısında hayal kırıklığına kapılmak, tepkisel ve karamsar
bir ruh haline düşmek yerine; siyasal çizgimize daha sıkı sarılarak öfkemizi
bilememiz gerekir.
Devrimcilerin bu zorlu
dönemdeki sorumluluğu, egemenlerin kullandığı yalan, baskı, rüşvet ve hile
yöntemlerini boşa çıkarmaktır: Yalanların doğrusunu halka anlatacak araçları
oluşturmalı, var olanları geliştirmeliyiz; baskılar karşısında kırılgan halk
kesimlerini güçlendirmeli, dayanışma ağları ile desteklemeliyiz; maddi
imkansızlıkları nedeniyle rüşvet ilişkileri içerisine giren kesimlerin sosyal
bir devlette bulunması gereken haklara dair kazanımlar elde etmesi için
mücadele etmeliyiz ve hem egemenlerin hilelerini yakalamak hem de tüm bunları
yapabilmek için örgütlenmeliyiz. Kısacası eğitim, sağlık, ulaşım, barınma gibi
temel haklara dair siyasal çizgimize dört elle sarılmak; özel sektörde
sendikasız çalıştırılmanın yasaklanması talebimizi yükseltmek ve devrimci
partimizi ülkenin en çok örgütlenmeye ihtiyaç duyan kesimlerine doğru genişleterek
örgütlenmek önümüzdeki temel hedeflerdir.
Biz önceden de tüm bunları biliyorduk ve mücadelemizi
salt seçim üzerine inşa etmiyorduk. Seçimler bu görevlerin ne kadar doğru tespit
edildiğini, ne kadar acil olduğunu, mücadelemizi yaşamın her alanına yaymadan
sonuç almanın mümkün olmadığını bir kez daha ispatladı. Kuruluş bildirgemizde
de vurguladığımız gibi; “O halde demek ki tam da şimdi devrimci bir siyasetle
öne çıkma zamanıdır. Çünkü devrimci siyaset, eskinin tükendiği anlarda yeniyi
yaratmanın tek olası yöntemidir. Kıbrıslı Türk halkının devrimcileri bu göreve
taliptir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder