Bugüne kadar sosyal devleti geriletenlerin, özel sağlık
kuruluşlarını teşviklere boğarken kamusal sağlık hizmetlerine bir çivi dahi
çakmayanların nasıl insanlık düşmanı bir siyaset ördüklerini artık bilmeyenler
de öğrenmiş, anlamayanlar da anlamış oldu. Partimiz Bağımsızlık Yolu bugüne
kadar neo-liberal poltikalar karşısında, kamuya daha çok doktor, daha çok
hemşire, daha fazla sağlık çalışanı istihdam edilmesini, sağlığa daha fazla
bütçe ayrılmasını savundu. Sağlıktan tasarruf yapılamayacağını, halk sağlığının
özel sermayedarların kar arzusuna, serbest piyasanın insafına terk
edilemeyeceğini ve sağlık hizmetlerini atıl bırakan gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin
yaşadığımız sıkıntıların sorumlusu olduklarını bugün bir kez daha vurguluyoruz.
Değerli halkımız, bir süreden beridir yeni vaka çıkmaması
UBP-HP hükümeti tarafından bir başarı öyküsüne dönüştürülmeye çalışılıyor. Her
ne kadar bu aşamada rehavete kapılmamak, salgınla mücadelede gevşememek gerekse
de, süreç bu şekilde tamamlanırsa gerçekten de bir başarıdan söz etmek mümkün
olacaktır. Ancak bu başarı kimin başarısıdır? Başarı, alınan önlemlerin bir
sonucu olacağına göre; bu önlemlerin alınmasında tutuk davranan, ayak sürüyen
ve hemen her defasında halkımızın şiddetli tepkileri sorunucunda isteksizce bu
önlemleri hayata geçiren hükümet, kendi adına bir başarıdan söz edemez. Hayata
geçen tüm önlemler halkımızın baskısıyla ve çoğu durumda geç kalınarak hayata
geçirilmiştir. Hükümetin gerekli önlemleri almakta geç kalması da; bugün
önlemleri gevşetmekte aceleci davranması da dünyadaki kendi benzerleri Boris Johnson,
Donald Trump ve Tayyip Erdoğan gibi sermayedarların kar hırsına ve patronların
çıkarlarına öncelik vermelerinden dolayıdır. Eğer ortada dünyadaki diğer
ülkelerden farklı bir başarı öyküsü varsa, bu
başarı emekçi Kıbrıslı Türk halkının başarısıdır.
Yaşadığımız sürecin sağlık boyutu olduğu kadar bir de
ekonomi boyutu olduğu inkar edilemez. Bugün dünyadaki tüm ekonomiler ciddi bir
kriz ile yüzleşmektedir. Ve bu krizin sebebi, yatırım yapacak sermayenin
yokluğu veya girişim arzusu ile motive olan zenginlerin tükenmiş olası değil;
emekçi insanların çalışmaması, salgın riski nedeniyle işçilerin, emekçilerin,
sıradan insanların evlerinde kalmalarıdır. Sadece bu durum bile, bizlere
dünayadaki ekonomi çarklarını döndürenin sermayedarların kar hırsı değil emekçi
insanların alın teri olduğunu göstermelidir.
İçinden geçtiğimiz süreçte bizlere sürekli olarak hepimizin
aynı gemide olduğumuz söylense de; zenginlerle, patronlarla değil aynı gemide
olmak, aynı denizde dahi olmadığımızı her gün yaşayarak görüyoruz. Krizin
faturasını ödemek yine emekçi sınıflara kaldı, ödenen bedel içinde bulunduğumuz
toplumsal sınıfa göre farklılıklar gösterdi. Görüyoruz ki, sağlık hizmetlerini
geliştirmek ve ekonomik sorunlara yönelik önlemler almak için gereken kaynak;
işsizlerden, özel sektör emekçilerinden, küçük esnaftan ve kamu emekçilerinden
yapılan kesintilerle karşılanmaya çalışılıyor. Ancak hükümet için ultra
zenginlerin servetlerinden kesinti yapmak ve servet vergisi uygulamasına geçmek
affedilmez bir günah gibi değerlendirilmektiedir.
İşsizlik parasının azaltılması, özel sektör çalışanının
açlığa, küçük esnafın batmaya terk edilmesi ve kamu emekçilerinin maaşlarından
kesinti yapılması noktasında tereddüt göstermeyen UBP-HP hükümeti, sıra ultra
zenginlere, ekonominin kaymak tabakasına, toplumun sadece %5’ini oluşturan
sermayedarlara geldiği zaman süt dökmüş kediye dönmektedir. Bu salgın, dünya
ölçeğinde kutsal bilinen her şeyi yerinden etmiş; Kabe’ye yönelik hac
ziyaretlerini, Kiliselerde yapılan ayinleri, Camilerde gerçekleşen namazları
durdurmuş, hiçbir tabu bırakmamıştır. Geriye dokunulması tabu olan tek bir
değer, düzen partileri için kutsal olan tek bir kesim kalmıştır: ultra
zenginler, patronlar, sermayedarlar! Görüyor
ve anlıyoruz ki, UBP-HP hükümetinin kutsalı da, tabusu da, dini de, imanı da
patronlardır, sermayedarlardır, ultra zenginlerdir.
Yıllarca gerçek gelirleri üzerinden vergi vermeyen ultra
zenginler; içinden geçtiğimiz süreçte iyilik timsali birer melek kılığında
ortaya çıkıyorlar. Kaçırdıkları vergilerle büyütttükleri servetlerinin
kırıntılarını, yardım kisvesi altında halka dağıtarak, bizde minnet duygusu yaratmaya,
halkımızı dilenci durumuna düşürmeye çalışıyorlar. Partimize göre ise yapılması gereken açıktır: Kamu emekçilerinin
maaşlarından kesinti yapıldığı gibi, işsizlik parasının azaltıldığı gibi, ultra
zenginler de kamu eli ile bedel ödemeli, servet vergisi uygulaması hayata
geçirilerek ihtiyacımız olan kaynağın temini yoluna gidilmelidir.
Değerli halkımız düzen içi muhalefetin iç borçlanma çağrısı
da sermayedarların karına kar katacak ve bedeli biz emekçilere ödetilecek bir
taleptir. Alınması talep edilen borç, zenginlerden alınacak, ardından da
faiziyle geri ödenerek, servetlerine eklenecektir. “Zenginlerden borç alalım”
demek, halkı borçlandıralım, bu krizin faturasını gelirleri azalarak,
yoksullaşarak taşımakta olan emekçilerin sırtına, bir de borç yükünü ekleyelim
demektir. Böylesi bir borcun geri ödenmesi için, elde kalan kamusal
değerlerimizin; Elektrik Kurumumuzun, Telefon Dairemizin, Kooperatiflerimizin
satılığa çıkarılacağını öngörmek için ise kahin olmaya gerek yoktur. Bağımsızlık
Yolu bu yüzden, zenginlerden borç değil vergi alalım; servet vergisi alalım çağrısını yapmaktadır!
İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma
günü 1 Mayıs yaklaşırken; bizi özel sektör emekçisi-kamu emekçisi, Türkiyeli-Kıbrıslı
diye bölmek, birbirimize kırdırmak isteyenlere karşı uyanık olmalıyız. Sağlık
krizinin de ekonomik sıkıntıların da özel sektör emekçisi, Kıbrıslı, kamu
emekçisi veya Türkiyeli ayrımı yapmadığı; hepimize birden dokunduğu ortadadır.
Dokunulmayanlar, bedel ödemeyenler, saçının tek bir teli dahi zarar
görmeyenler, zenginliğine zenginlik katanlar sadece patronlar ve sermayedarlar
olmuştur. Bizi birbirimize kırdırma çabaları da onların bu tatlı yaşamlarının,
sorunsuz ve sıkıntısız bir şekilde devam etmesini güvence altına almak içindir.
Kıbrıslı Türk halkı, yaklaşık iki aydır birlik olduğunda
neleri başarabileceğini göstermiştir. Sorunlarımızın ana kaynağı olan sermaye
düzenine ve patron tahakkümüne karşı örgütlenmek, bu yüzden önemlidir.
Bağımsızlık Yolu olarak sınıf mücadelesini yükseltmek için özel sektör
emekçilerini, kamu emekçilerini, küçük esnafı ve işsizleri; Türkiyeli-Kıbrıslı
demeden partimizde örgütlenmeye çağırıyor ve tüm halkımızı uluslararası birlik,
mücadele ve dayanışma günümüz 1 Mayıs’ta saat 16:00’da her evi 1 Mayıs alanına
çevirmeye davet ediyoruz.
Hepimiz taleplerimizi elimizde tutacağımız bir kağıda
yazarak veya çekeceğimiz videoyu HerYer1MayısAlanı hastagı altında paylaşarak
eyleme katılalım. Sosyal medyayı 1 Mayıs meydanına döndürelim, taleplerimizi
duyuralım.
Tüm olumsuz koşullara rağmen umut nerede diye sorma emekçi
arkadaş! Umut, sende, umut bende, umut bizde, umut birliğimizde, umut
mücadelemizde, umut dayanışmamızda, umut 1 Mayıs’ta!
* Yaşasın 1 Mayıs!
* Servet Vergisi İstiyoruz
* Krizin Bedelini Ultra Zenginler Ödesin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder