Dikkatinizi çekmiş olabileceği gibi, yazının başlığı F. Engels’in 1845 yılında kaleme aldığı “İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu” isimli kitabına selam gönderiyor. Engels bu kitabı yazdığında, dönemin sosyalist aydınları toplumsal kurtuluşun eğitimli ve hali vakti yerinde orta sınıfın (burjuvazi) vicdani uyanışı ile mümkün olacağı düşüncesindeydi. Avrupa sosyalist hareketinde (Blanquie’yi saymazsak) ayak takımı olarak görülen işçi ve emekçilere acımak dışında bir yönelimi olan siyasal akım yok gibiydi. O tarihlerde sosyalizm bir tür edebi girişim, siyasaldan çok retorik bir tutumdu: Felsefe, akademik kürsü, gazetecilik, roman, şiir ve hayırseverliğin karışımı denilebilecek bir tür aydın yüce gönüllülüğünden ibaretti!
Kültürsüz, yozlaşmış, cahil,
zevksiz ve insanlıktan çıkmış emekçi sınıflar, 1845’teki bu sosyalizm damarına
göre sadece hakkında üzülebilecek, acıma nesnesi olarak gündeme gelebilecek bir
yığındı! İki yakasını bir araya getirmekten aciz, günde 15 saatten fazla
çalışan emekçilerin, toplumsal özgürleşmenin öznesi olabileceğini değil dile
getiren, düşünen dahi yoktu!
2022 yılında Kıbrıs’ta,
emekçilerin durumu 1845 yılındaki koşullara her geçen gün yaklaşırken; kendine
solcu diyenler açısından da durum o zamanın solcularından pek farklı değil.
Elbette bizim entelektüellerimiz, bu noktaya gelirken 1845 Avrupa solundan çok
daha farklı bir yoldan geçtiler. Ama emekçi sınıflara dair acımayla karışık
tiksinme refleksleri, orta sınıf addedilen Kıbrıslı elitlere ilişkin boş
beklentileri ve toplumsal kurtuluşu bir tür ikna, örgütlenmenin kaldıracını da
“kesesi olanlardan” fon bulma süreci olarak algılayan çözümlemeleri, 1845 yılı
ile neredeyse bire bir örtüşüyor! Elbette emek ve emekçi algısı çarpılmış,
tarihsel bir statüye indirgenmiş bir sosyalizm, tartışılmalı ve
eleştirilmelidir ama yazının konusu “Kıbrıs’ın Kuzeyinde Sosyalistlerin Durumu”
olmadığından, gelin biz emekçilere odaklanalım.
Kıbrıs’ın Kuzeyinde Emekçi Sınıflar
Her ne kadar Kıbrıs’ın kuzeyinde
“emekçi” denildiği zaman algılanan “yabancı uyruklu işçiler” de olsa; ne tanım
ne de emekçi sınıfların bileşimi bu kesimden ibarettir. Kıbrıs’ın kuzeyinde
esnaf, kendi nam ve hesabına çalışan meslek sahipleri, kamu, özel ve kayıt dışı
katmanlardan oluşan bir emekçi sınıflar dağılımı vardır. Bu saydıklarımızın
bazıları kendilerini emekçi saymazken, bazıları da ülkenin entelektüelleri
tarafından ya emekçi sayılmaz ya da hesaba katılmazlar. Günümüzde özellikle esnaf,
meslek sahipleri (avukat, muhasebeci, mimar vb.) ve Göç Yasası öncesi kadrolu
kamu çalışanlarının önemli bir kesimi kendisini emekçi kabul etmiyor. Kendisini
emekçi olarak görenler de ülkenin solu tarafından emekçi sayılmıyor!
Marksizmin öğrettiği temel bir
değerlendirme kriteri olarak, yüz yıldan uzun bir süredir biliyoruz ki; nasıl
ki bir kişini kendisi hakkında veya bizim o kişi hakkında ne düşündüğümüz onun
gerçekte ne olduğuna dair veri kabul edilemezse, toplumsal sınıflar ve sınıf
içi katmanların yerini de onların bilinç düzeyleri değil nesnel konumları
belirler. Bu sınıfsal katmanların fiilen emek hareketinin bir parçası olarak
konumlanması elbette siyasal mücadele ile yani temel taleplerinin emek
hareketinin bütünü içerisinde yeniden tarif edilmesi ile başarılabilir. Ama
konumuz bu da değil…
Diğer yandan sınıfın önemli bir
bileşeni olan kamuda çalışan Göç Yasası girişli, sözleşmeli, hizmet alımı ve
geçici statülü emekçiler, giderek artmakta olan oranlarına rağmen tamamen
görünmez durumdadırlar. “Memur” adı altında silikleştirilen bu farklı statüler;
maaş, izin, iş güvencesi, çalışma koşuları ve emekliliğe dair haklar bakımından
özel sektör emekçilerine daha yakın oldukları halde, özenle yok sayılırlar!
Üstelik detaylı konuşmalarda varlıklarını kabul etmek zorunda kalan ama her
nevi gündelik söylemde ve siyasal eylemde onlara “memur” muamelesi yapan
entelektüellerle solcular tarafından! “Kıbrıslı solcu”nun gözünde esnaf
işverendir; avukat, muhasebeci ve mimar zenginden sayılır; kamuda çalışan
herkes Göç Yasası öncesi girişli, kadrolu, yüksek maaşlı, ek mesai ile çift
maaşlı ve hatta ikinci iş yapan elitlerden oluşur ve özel sektörde çalışanlar
da ya “vatandaş olmuş Türkiyeliler” ya da “kaçak işçiler”dir!
Oysa maaş, izin, iş güvencesi gibi
koşulları neredeyse homojen olan özel sektör emekçileri; sınıfsal olarak pek
önemi olmasa da her kökenden Kıbrıslı Türk’ten, kayıt dışı ve kayıtlı yabancı
uyruklu işçilerden oluşmaktadır. Bu bakımdan “Kıbrıslı solcu”nun özel sektör
eşittir yabancı uyruklu işçi ezberi, kendini solcu saymasından bile daha boş
bir yanılsamadır! Üstelik bu ezber yanlış olduğu kadar, örtülü bir ırkçılıkla da
damgalıdır! Bu gizli ırkçılığın ima ettiği şey şudur: “Eğer özel sektörde
çalışanlar, Kıbrıslı değillerse ve yabancıların büyük bir çoğunluğu da
irademizi gasp eden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından (sevdikleri bir
tabirle yerleşiklerden) oluşuyorsa, özel sektördeki hak gasplarından bize ne?” Bu
öylesine boş bir argümandır ki, eğer dürüst bir "Kıbrıslı solcu” bunu açık
açık ifade edecek olsa, birçok farklı açıdan yanıtlamak ve çürütmek çok kolay
olurdu!
Kişisel hezeyanlara ve kültürel
milliyetçiliğin at gözlüklerine değil nesnel olgulara bakılırsa rahatlıkla
görülebilir ki; özel sektörde çalışanların yarıya yakını bu ülkenin
vatandaşlarıdır; vatandaş olmayanların yarıya yakını üçüncü uyrukludur ve bir
ülkenin vatandaşları ile o ülkenin yöneticileri arasında ayrım yapamayanlara
zaten solcu demek mümkün değildir! Üstelik emek hareketi hangi katmanlardan
oluşursa oluşsun; işsizi, kayıt dışı çalışanı, çalışma izinlisi, sigortalısı,
her statüden kamu çalışanı, meslek sahipleri ve esnafı ile bir bütündür. Bu
katmanlardan en çaresiz durumda olanı en iyi durumda olanı aşağıya çeker; bu
katmanlar sermayeye karşı dayanışma ve ortak çıkarlar ekseninde birlik olmaları
dışındaki her senaryoda teker teker avlanmaya mahkumdurlar!
Bu kaotik algı çarpılması
koşullarında, Kıbrıs’ın kuzeyinde emekçi sınıfların durumunu bütünlüklü olarak
ve hakkıyla masaya yatırmak için, makale formatının ötesinde bir çaba
gerekiyor. Ben bu yazıda emekçi sınıfımızın farklı katmanlarının ortak bir
bütün oluşturduklarını vurgulamakla ve özel sektörde çalışan vatandaşların en göze
çarpan sıkıntılarının altını çizmekle yetineceğim. Esnafın farklı kesimleri,
çeşitli meslek sahiplerinin sorunları, farklı statüden kamu çalışanlarının
durumu gibi başlıklar; hem özel noktalara vurgu yapan hem de hepsini aynı
emekçi sınıfın ortak çıkarlarına bağlayan boyutları ile kapsamlı olarak ele
alınmalıdır. Hem metin olarak hem de siyasal bir program olarak!
Kıbrıs’ın Kuzeyinde Özel Sektör Emekçilerinin Durumu
Kıbrıs’ın kuzeyinde özel
sektörde sendikalaşma yasal olarak serbest, fiilen yasaktır. İşyerlerinde
patronların kesin bir diktatörlüğü, keyfi ve zorbaca bir baskısı söz konusudur.
İşyerleri fikir, düşünce ve ifade özgürlüğünün gasp edildiği totaliter birer
küçük devletçik olarak idare edilmektedirler. Aşağıdaki liste yabancı uyruklu
işçiler için de geçerli olmakla birlikte özellikle kktc vatandaşlarının
yaşadığı mağduriyetler düşünülerek hazırlandı. Yabancı uyruklu işçilerin durumu
ise çok daha vahim olarak dayak, zorla çalıştırma, pasaporta el koyma vb.
unsurlar içeriyor ve ayrı bir yazıyı dolduracak kadar kapsamlıdır.
Bireysel olarak yasal sözleşme
zorunluluğuna rağmen neredeyse hiçbir işyerinde sözleşme yapılmaz! 8 saatlik iş
günü, 40 saatlik çalışma haftası fiilen yürürlükten kaldırılmıştır. Günde 4
saati yılda 90 günü aşmaması gereken fazla mesai, yılın her günü ve günde 6
saatlere varacak şekilde uygulanmaktadır. Çalışma günü 11 saate, çalışma
haftası 65 saate kadar uzayabilmektedir. İşçiler cumartesi günleri angarya
çalıştırılır! Ek mesai ufak tefek istisnalar haricinde büyük oranda ücretsizdir,
ek mesai ödemesi yapılan yerlerde dahi bunlar yatırıma dönüşmemektedir. Mesai
ile birlikte düşünüldüğünde maaşlar neredeyse her yerde asgari ücretten azdır! Deneme
süresi boyunca sosyal güvenlik kurumlarına kayıt yapmamak normalleşmiştir!
Hiçbir iş yerinde iş güvencesi
yoktur. Çalışma yaşamı tamamen patronun iki dudağı arasındadır! İşten
duruşlarda patronun keyfi gerekçelendirmelerini sorgulayan hiçbir mekanizma
yoktur. Yasal ihbar sürelerine
uyulmamaktadır! İhbar sürelerine uyulduğu veya kısmen uyulduğu örneklerde, “yeni
iş arama izni” kullandırılmamaktadır! İşçiler iş tanımı yapılmadan keyfi
çalıştırılmaktadır! Maaştan çeşitli vesilelerle yasadışı kesinti yapılması
rutin bir uygulamadır! İşten ayrılma durumunda son maaşın gasp edilmesi teamül
haline gelmiştir!
Hiçbir Sigorta kaydı yapılmadan
çalıştırılan işçiler büyük bir kitleyi oluşturmaktadırlar! Sigorta kaydı yapan
işyerlerinde yatırımlar ya yapılmamakta ya da düzensiz yapılmaktadır! Düzenli
yatırım yapıldığında dahi bu yatırımlar gerçek maaş üzerinden gösterilmemektedir!
Bordo, ücret hesap pusulası vb.
belgeler düzenlenmemekte, patron tarafından bu tür belgelerin düzenlendiği
durumlarda ise işçilere verilmemektedir! Hiçbir işyerinde düzensiz mesai, gece
mesaisi, vardiya kurallarına uyulmamaktadır! Ara, dinlenme ve yemek molası
patronun keyfine kalmış bir lükstür! Resmi Tatiller Yasası özel sektörde fiilen
yürürlükte değildir! Restoran, bar, otel ve kafelerde yüzdeliklerle ilgili
kurallar Yasa’nın tozlu raflarında beklemekte, kimse varlıklarından haberdar
olmadığı için, uygulanmadıklarını da kimse fark etmemektedir.
Fiili yıllık ücretli izin
düzenlemesi, yasaların çok gerisindedir! Ücretsiz izin uygulaması yaygındır! İzin
dönüşü işsiz kalmak sıradan bir durum haline gelmiştir! Zaten yetersiz ve komik
olan yasal mazeret izinleri hiç bilinmemektedir! Bir işyeri patron
değiştirdiğinde, Yasa aksini söylediği halde işçiler tüm eski haklarını ve
kıdemden doğan güvencelerini kaybetmektedirler!
Kadın işçiler yaygın olarak;
hamilelik durumunda, doğum iznine çıkarken veya doğum izninden döndüğünde işten
atılmaktadırlar. Doğum sonrası izin süreleri dolmadan işe geri çağırarak doğum
izninin gasp edilmesi yayın bir uygulamadır. Yasal emzirme izinleri patronlar
tarafından gasp edilmiş durumdadır. Kıyafet zorunluluğu olan neredeyse hiçbir
iş yerinde soyunma dolabı imkanı sunulmamaktadır! Hastalık izni yasal olarak da
kullanılamamakta ve hasta olmak işten kaytarmak anlamına gelmektedir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder