6 Mart 2024 Çarşamba

Atanmışlar ve “Seçilmişler”

Başlığın bir miktar yanıltıcı olduğunu itiraf etmeme izin verin. “Atanmış” nitelemesinin, Ersin Tatar ve Ünal Üstel başta olmak üzere, rejim siyasetçileri için revaçta olduğunun farkındayım. Kendileri bu sıfatı gani gani hak ediyorlar. Ancak gelin bugün iğneyi “kendimize” batıralım! Belki mevcut rejimi anti-demokratik olmakla eleştirenlerin durumuna bakıp, egemenlerin neden “utanmadıklarını” da anlarız!

Bazı partilerin “tek adaylı” genel kurullarda seçim yapmadıkları biliniyor. Oysa kapalı oy ile seçim, üyeye “boş oy” atma imkanı sağlar. Bu da seçileceği garanti bile olsa adaylara üyenin nabzını gösterir! Son yıllarda mantar gibi çoğalan ve “demokrasi” konusunda mangalda kül bırakmayan Sivil Toplum Örgütleri’ne bakıldığında ise demokrasiyi mumla arıyoruz… Şirket kurar gibi kurulan, proje yazarak yaşayan ve kariyer kapısı olarak işlev gören bu kuruluşların; üye sayıları da genellikle yönetim kurulları kadardır. Böyle olunca genel kurula da gerek duymazlar, seçime de…

Sendikalarımızda ise durum çok daha vahimdir! Ülkemizde KTÖS, KTOEÖS, Basın Sen, El-Sen, Güç-Sen ve HakSen gibi bazı istisnalar hariç, delege sistemi ile idare edilen “büyük” sendikalarda, yönetim kurulları kendi kendilerini “seçerler”, yada daha doğru bir ifade ile “atadıkları” tarafından seçilirler!

***

Kamuda örgütlü “büyük” sendikaların uyguladığı delege sistemi şöyle bir şeydir: Üyeler aidat öderler, sendikanın aldığı kararlara uymakla yükümlüdürler ama yönetim kurullarını belirlemek için genel kurullarda oy kullanamazlar! Oy kullanma hakkı olanlar, sadece delegeleridir!

Delegeler kağıt üzerinde, genel kuruldan önce üyeler tarafından seçilmelidir. Ancak böyle bir seçim hiçbir zaman yapılmadığı için; boş kalan kotalar, her genel kurul öncesi yönetim kurulları tarafından doldurulur. Kısacası önce yönetim kurulları delegeleri atar, sonra delegeler yönetim kurullarını seçer! Hepimiz kktc’deki demokrasi ile dalga geçiyoruz, bir de genel seçimlerde kimlerin oy kullanacağına hükümetin karar verdiğini düşünün!

“Bir kişi bir oy” prensibi 1789 Fransız Devrimi’nden beridir demokrasinin en temel ilkesidir. Bu hak önceleri erkek mülk sahiplerine tanınmış, sosyalistlerin mücadelesi ile yoksullara ve kadınlara doğru genişlemiştir. “Seçme ve seçilme hakkı” olmadan demokrasiden bahsetmek mümkün değildir! Ama gelin görün ki bizim kamuda örgütlü “büyük” sendikalarımızda demokrasinin bu en temel unsuru eksiktir!

***

Kamu-Sen gibi sendikalar delege sistemi kalkarsa “solcuların”, KTAMS gibileri de “sağcıların” sendikayı ele geçireceklerini iddia ederler. Bu açıklama sizin için ne kadar tatmin edicidir bilemem. Ama kendi kendilerini “atayan” sendikacıların; Ersin Tatar veya Ünal Üstel’i “atanmış” olmakla eleştirmelerinin ironik olduğunu söyleyebilirim.

Delege sisteminin sendika-üye ilişkilerinde yarattığı sıkıntılara, üyelerin müşteri haline dönüşmesinin ülkemizdeki irade sorunu ile olan paralelliğine değinmek için burada yeterli yerimiz yok. Ancak sendikasını bile yönetmekten aciz, giderek yönetme istencinden de uzaklaşmış üyelerin, ülke demokrasisine sahip çıkmasını beklemenin absürtlüğünü vurgulamak gerek!

Bir de özel sektörde sendikasız işçi çalıştırılmasının yasaklanmasını savunan Bağımsızlık Yolu’nun, mevcut sendikal anlayışı özel sektöre yaymayı değil; onu kökten değiştirmeyi hedeflediğini; parti programında “delege sisteminin yasaklanmasını” savunduğunu belirtmemiz gerekiyor.

Bugün teknolojinin geldiği noktada, temsili demokrasiyi aşıp doğrudan demokrasiyi uygulamak için elimizde tüm teknik imkanlar mevcut. Geçtik doğrudan demokrasiyi, biz kendi örgütlerimizde kendi temsilcilerimizi dahi seçemiyorsak, Ersin Tatar’dan ne farkımız kalır? Ünal Üstel bizi ne kadar ciddiye alır? Buna da siz yanıt verin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder