Kutlu
Adalı’nın öldürüldüğünü 7 Temmuz Pazar sabahı öğrendim. O anki ruh halimi
hiçbir şekilde anlatmam olanaklı değil. Çünkü bu olay, düşünen bir beynin,
insanın, demokrasinin katledilmesinden, entegrasyon politikalarında bir adım olmasından
öte; bazı kişilerin söylediklerinden farklı düşünen herkesin (ki buna ben de
dahilim) tehdit altında olduğunun bir göstergesiydi. Bu ülkede, tehditlerden,
bombalamalardan, bildiri ve köşe yazılarında yapılan salyalı, küfürlü
“uyarılardan” sonra bir de cinayet işlenmişti. Ve bir arkadaşımın da dediği
gibi, Kutlu Adalı cinayeti birçok şeyin değiştiği noktaydı, artık herkes
duruşunu yenibaştan değerlendirmek durumundaydı.
Gelinen
noktada “Kutlu Adalı neden öldürüldü?” diye sormanın fazlaca anlamı yoktur.
Gelinen noktada egemenlerin rotası entegrasyondur ve bu ülkede olan her şeyin
(mil uygulamasından km’ye dönülmesi, kimlikle giriş, KDV, özelleştirme vb.)
bununla uzaktan veya yakından ilişkisi vardır. Bu saptamayı gözönünde
bulundurarak bir değerlendirme yaparsak, şunları söyleyebiliriz: Kutlu Adalı,
tüm Kıbrıs’a barış istediği için, “Ne Taksim ne Enosis” dediği için, Kıbrıs
Türk halkının tinsel ve fiziksel varlığının yok edilmesine karşı çıktığı için,
kısacası “onlardan” olmadığı için öldürüldü. Ve zaman gösteriyor ki, bu
fikirleri Kutlu Adalı ile paylaşan herkes için 5 seçenek kalmıştır:
1- Saf
değiştirmek
2- Susmak
3-
Göçetmek
4-
Öldürülmek
5-
Mücadele etmek
İşte,
“Kutlu Adalı öldürüldükten sonra, herkes duruşunu yenibaştan değerlendirmek
durumundadır” derken bunu kastediyordum. Çözüm, etkin mücadeleden geçer ve
bunun dışındaki her şey YOKOLMAKLA özdeştir.
KİM YAPTI
Kafalarda
oluşan ikinci bir soru da, bu cinayeti kimin işlediğidir. Cevap olarak bir isim
tatmin edici olacaksa, alın işte TİT. Yok eğer kavram gerekiyorsa FAŞİZM. Ama
bunların hiçbiri soru işaretini gidermiyor. Yine de tüm bunların ışığında yeni
bir gerçek ortaya çıkıyor: Bu cinayeti TİT, FAŞİZM veya köşe yazılarından,
bildirilerinden insanlara durmadan tehtidler yağdıranlardan biri işlemiş
olabilir, ne farkeder? Aslolan hepimizin birer canlı hedef haline gelmiş
olmamızdır. Ve eğer birilerinden hesap sorulacaksa, “iç ve dış güvenliğimizden”
kimler sorumluysa, onlardan sorulacaktır. Çünkü bu kadarcık bir adada bile
güvenliğimiz kalmamıştır ve yine söylüyorum, durmadan bombaların, tehtidlerin
patladığı, insanların öldürüldüğü bir yerde kimse huzur ve güvende hissedemez.
KİMİ GÖMDÜK?
Cenaze
töreni, yaklaşık dörtbin kişilik bir yas seli ile gerçekleşti. Sloganlarla,
hınçla ve kararlılıkla yürüdü insanlar. Katillerin kimler olduğunu bilerek,
Kutlu Adalı’nın niye öldürüldüğünü bilerek, sıranın kendilerine yaklaştığını
bilerek ve Kutlu Adalı’yı değil ENTEGRASYON POLİTİKALARINI GÖMEREK yürüdü
insanlar. Birileri sağdan, birileri soldan ahkam kesiyordu ama işin ciddiyetini
anlayan ve gerçekten samimi olanlar sokaktaydı. Ama sadece bedenleriyle değil,
sesleriyle, sözleriyle, her şeyleriyle...
Yıllar
süren bir uykudan uyanmış gibiydi Kıbrıs Türk halkı. Ve birileri rahatsız oldu
bundan elbette, sonra “Kutlu Adalı’nın öldürülmesi zamansızdı” dedi. Tabii ki
zamansızdı, hazır insanlar her şeye kafa sallıyor; KDV’ye pekiyi, maaşların
gecikmesine pekiyi, bombalara pekiyi, kilometre uygulamasına pekiyi çekiyorlar,
ne gereği var uyuyanı uyandırmaya, gözünü açmaya?
GÖMDÜK!
Tüm geçmişimizi, sinikliğimizi, pasifliğimizi, birilerinden özgürlük
dilenmelerimizi, kabullenmeleri, entegrasyonu, savaşı, korkuyu gömdük ve
UYANDIK. Bu işin peşini bırakmayacağız ve Kıbrıslılar olarak kendi kendimizi
ifade özgürlüğümüzü her ortamda her şeye ve herkese karşı savuncağız. Yani bu
adada varolacağız. Konuşmamızla, yemeklerimizle, şakalarımızla, gülmemizle, ses
tonumuzla, ifade tarzımızla, yüklemsiz, öznesiz, soru imsiz cümlelerimizle,
yani KÜLTÜRÜMÜZLE, yani HER ŞEYİMİZLE bu adada varolacağız. Çünkü evet, gelen
Türktür ama ölen Kıbrıslı Türktür.
Cenazede
sloganların yüksek sesle hakırılması bunun için gerekliydi ve bazılarının
itirazlarına rağmen gerçekleşti. Kimse Kutlu Adalı’nın belli pozisyonlarından
dolayı onu sahiplenme girişimlerinde bulunmamalıdır. Çünkü Kutlu Adalı
geçmişimizin bir parçası, bizim için çizilen senaryoların bir göstergesidir ve
mirası hepimizin mirasıdır.
NE YAPMALI?
Şimdi
zaman, yıllardır kendi kendimize verdiğimiz “merkez” sıfatını bir tarafa
bırakmak, “en doğruyu ben bilir ben söylerim” anlayışını aşmak ve varolma
kavgası vermek zamanıdır. Çünkü biz olmazsak fikirlerimiz de olmaz ve tam
tersi. Kısırı çekişmeler, sen-ben kavgaları, hep öldürenlerin işine yarıyor,
kendi kendimizi öldürüyoruz.
Kendi
varoluşumuza karşı ciddi olmalıyız ve söylediklerimizde samimi, kendi kendimize
önem vermeliyiz. Çünkü, kolaya kaçmak, havale etmek, aşamalara bölmek,
msiyonerlikler yapmakla geçen Kıbrıslılık yaşamımızda hiçbir zaman esasa
ilişkin yol katetmedik. Hiçbir zaman “Hemen
şimdi istiyoruz” demedik. Hiçbir zaman, koşullar, dünyanın ve Kıbrıs’ın
özel durumu teranelerini bırakıp istediğimizi yaşama geçirmeye bakmadık.
BİRİKİR BİRİKİR PATLARIZ!
Öyleyse
tam zamanıdır. Her şeyi ama her şeyi protesto etmenin. Birleşik, bağımsız,
özgür Kıbrıs istemenin. Özgür insanlar istemenin, fırsat eşitliği istemenin,
ifade özgürlüğü istemenin tam zamanıdır.
Öyleyse,
Hemen
Şimdi Mücadele!
Hemen
Şimdi Özgürlük!
Hemen
Şimdi Fırsat eşitiliği!
Hemen
Şimdi Kardeşlik!
Çünkü BU
MEMLEKET BİZİM,
ve sizler,
Sömürerek
yaşayanlar
Sizler
kanla beslenenler
Sizler
ölülerin üzerinde politika yapanlar
Sizler
iktidar heveslileri
Sizler
milliyetçilik üzerine, insanın insana kkırdırılması üzerine basarak yükselenler
Sizler
mevki hırsıyla, para hırsıyla dolup taşanlar
Sizler bu
sistemden hala medet umanlar
Sizler
eşitlik, kardeşlik, özgürlük düşmanları
Ve sizler
AZRAİLİN ARKADAŞLARI
Sizler
BİZDEN DEĞİLSİNİZ...
Çatı, Sayı
2, Ağustos 1996
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder