Üzerine altın sarısıyla dünya haritası çizilmişti.
Tepesinde demir paraların girebileceği büyüklükte bir
delik vardı...
Ne kadar mutlu olmuştum nenemin elinde gördüğümde...
İki taneydiler... Biri ablama biri bana...
Benimki hala duruyor. Onunki de duruyordur herhalde...
Ne de olsa “tasarruf çağı”nı ucundan da olsa yakalamış
bir dönemin çocuklarıyız...
Ve böyle şeyleri kolay kolay kaybetmez o dönemin
çocukları...
Biriktirmek, çoğaltmak ve paylaşmak o dönemin temel
erdemleriydi...
Bankalar kumbara dağıtırdı... Şimdi de dağıtıyorlardır,
geçmişe nostalji...
Siz biriktirirdiniz, bankalar da sizin
biriktirdiklerinizi sizin adınıza “saklardı”...
En azından bize söylenen buydu... Oysa bankaların esas
işlevi her zaman kredi dağıtmak olmuştur.
Yani bizim biriktirdiklerimizi toplayan bankalar, sonra
dönüp bunu “yatrımcılara” kiralardı...
***
Şimdinin temel erdemleri ise değişti...
Tüketmeye, harcamaya ve dahasını istemeye dayalı her
şey...
Bu yüzden bankaların simgesi kumabara değil artık...
Kredi kartı...
Birikimin değil, tüketimin sembolü bankalar...
Ev almak, araba almak, tatile gitmek, evlenmek vb. her
şey için para dağıtmakla övünüyorlar...
Kumbaracığımıza atacağınız demir paraların birikmesiyle
elde edebileceğimizden kat kat fazlasını sunuyorlar bize...
Eskiden bizim biriktirdiklerimizi yatırımcılara kiralıyorlardı...
Şimdi yine bizim biriktirdiklerimizi, kiralıyorlar bize...
***
Özelleştirilmiş olan ve özelleştirilme yolunda olan
kurumlarımıza bakın...
Kimin bu birikimler?...
KTHY kimindi? DAÜ kimin?
Kimin Telefon Dairesi? Elektrik Kurumu?
Sahi Kooperatif kimin?
Bu kurumları almak için sırada bekleyenler kimler?
Şirketler artık bankalardan kredi almıyor. Dev
şirketlerin kendi bankaları var...
Bankalar ve şirketler evleneli uzun bir zaman oldu...
Bu evliliğin çocuğudur özelleştirme...
Özelleştirmeyi yere göre sığdıramayıp matah bir şey sayan
ve ama hala kendine solcu diyenlerin “özelleştirme adı altında peşkeş
çekiliyor” demesine ne bakıyorsunuz?
İşte, bizim olanları satın alıyor bankalar veya
bankalarını arkasına almış şirketler...
Bizim olanlar; bize ev, araba, tatil gibi imkanları rahat
rahat sunuyordu zaten. Dahası kumbaracıklarımıza atacak üç-beş kuruş bile
kalıyordu...
Şimdi bizim olanları satın alıyor bankalar veya
bankalarını arkasına almış şirketler...
Ve bize ev kredisi, araba kredisi, tatil kredisi, evlilik
kredisi olarak geri satıyorlar...
Bundan büyük soygun mu olur?
***
Pazartesi gün, motorlu iki şahıs Lefkoşa’nın göbeğinde
soymuş kaçmış bir bankayı...
Muhtemelen çok geçmeden yakalanırlar...
Kahraman polisimizin gücü, bankaya kadar gidecek motoru
dahi olmayan gariban hırsızlara ve bir de kurumlarının çalınmasına direnen
Kıbrıslı Türk halkına yeter zaten...
Yıllardır biriktirdiğimiz değerlerimizi, yağma sofrasında
paylaşan haramilere direnmeye kalktık mıydı, coplar inmeye başlar kafamıza da;
200 dönüm arazimizi yok parasına “kiralayanlar” polis korumasında gezerler...
***
Görgü tanıklarının aktardığına göre hırsızlardan birisi
acele ile olay yerini terketmek isterken, diğer hırsız topladıkları parayı
yeterli bulmamış, “bu yetmez” diyormuş sürekli...
O da haklı gariban, artık bankalarda para biriktirilmiyor
ki...
Kasalarda hisse ve borç senetlerinden başka bir şey
bulunmuyor ki...
Soygun haberini duyunca aklıma geldi Bertolt Brrecht’in
ünlü sözü...
Ki bu sözde gizli içinde bulunduğumuz durumun özü...
“Nasırlı elleriyle demir çubukları kavrayıp, çelik
kasalara abanan zanaatkarlar! Kırdığı kasada hisse ve borç senetlerinden başka
bir şey bulamayan küçük esnaf! Sizin devriniz geçti artık. Ardına bankalarını
almış dev şirketler, nasıl olsa yalayıp, yutuverecek sizi. Hem bir maymuncuk,
hisse senetlerinin yanında nedir ki? Bir banka soymak, bir banka açmanın
yanında nedir ki?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder