1 Ağustos 2012 Çarşamba

Sıcaklar – Bunalmak - Şiir



Sıcak...
Çoook sıcak...
Ama öyle sıcacık bir sıcak değil... Kızgın, bunaltıcı, kahrolası bir sıcak...
Oysa ne çok söyleyiş var sıcağı soğuğa tercih eden...
Mesela deriz ki, “aramız soğudu” veya soğuk rüzgarlar estirdi”, “bir sıcaklık oldu aramızda...” ve sıcacık bir çorbayı, sıcak bir gülümsemeyi övmekten de geri durmayız....
“Sıcak kanlı insanları” beğenir, “soğuk tavırlardan” mesafeli dururuz...
Gerçi savaş da sıcaklıkla simgelenir: “akdeniz’in suları ısınıyor...”
Ama sonuçta “ayağını sıcak tut, başını serin” sözü de bizim sözümüz...
Gerçi başımızı serinleteceğiz diye kafayı üşütme tehlikesi de yok değil...
Dedem dermiş ki; kış her zaman yaza yeğdir... Kışta kalın giyer yorgan çeker ısınırsın da, yazda ne yapsan kurtulamazsın sıcaktan...

***
Sıcak...
Çoook sıcak...
Ama öyle sıcacık bir sıcak değil... Kızgın, bunaltıcı, kahrolası bir sıcak...
Meteoroloji uzmanları bir türlü anlaşamıyor, son 30 yılın mı, 50 yılın mı yoksa 60 yılın mı en sıcak yazını yaşadığımıza...
Uzun süren yağmurlardan şikayet etmiş olanlara çağrı yapıyor bazı facebook müdavimleri “kıştan şikayet etmiş olanları öğle sıcağında 1 dakikalık saygı duruşuna davet ediyoruz” diye...
Ve binbir çeşit şeytanlıkla meşgul TC hükümeti, ve binbir çeşit şeytanlıkla meşgul UBP işbirlikçiliği hala protesto edilecek onlarca başlık çıkarmaya devam ediyor karşımıza...
Ve bizler bu sıcağın altında, kah Eğitim Bakanlığı’nın, kah Maliye Bakanlığı’nın kah Meclis’in, kah Elçiliğin önünde dim dik yapıyoruz protestolarımızı...
Ve bir yoldaşım “devrimden sonra tüm işbirlikçilerin cezasına her öğlen 2 saat güneşin altında durmak da dahil edilmeli” diyor...
***
Sıcak...
Çoook sıcak...
Ama öyle sıcacık bir sıcak değil... Kızgın, bunaltıcı, kahrolası bir sıcak...
Bu kahrolası bunaltıcı sıcaklarda, sıcacık bir mesaj aldık şair, yoldaş Sezai Sarıoğlu’ndan...
14 Ağustos’ta Çağlayan Parkı’nda gerçekleşecek Bağımsız Kıbrıs eylemine gönderilmiş, inanç yüklü bir mesaj...
“Neden Bağımsız Kıbrıs” diye sormuştuk kendisine...
Beni sıyırdı bunaltıcı sıcaklardan, içimi sımsıcak bir inançla doldurdu...
Sizinle de paylaşayım dedim...
Bundan sonrası onun sözleri...

Ben kendimi devrimin dizi dibinde buldum
Sezai Sarıoğlu

Sınır tanımayan bir şair olarak "sınırlar" her zaman sinirimi bozmuştur. Daha ironik bir dille söylersem, değil mi ki Kıbrıs bir adaülke'dir, her adaülke gibi "sınırlarının" ne olduğunu bilir. Bu "sınır" da sınırsız ve sınıfsız sulardır. O halde, Aşkdeniz'in suları dışında bir "sınır" tanımak tarihe de coğrafyaya da külliyen zarardır.
Milliyetçilik ve ırkçılık dillere, kavimlere, şiirlere ve aşklara sınır çekmek ise, enternasyonal olmak iki, üç daha fazla sınır ihlalleri yapmaktır. Zamanın ruhunun devrimi ve sosyalizmi tarih dışına sürdüğü şeklindeki fosmodern masallara karşı, devrimden vazgeçmek bir yana daha çok devrimci olmak, sosyalizmle ve devrimle daha fazla arkadaşlık yapmak dışında seçeneğimiz yok.
"Meselimiz bitmeyendedir..." Bu nedenle dünyayı hem yorumlamak hem de değiştirmek isteyen sosyalistler, dünyanın her yerinde benzerlerini aramak ve bulmak zorundadır. Şiirin sokak, sokağın şiir çocuğu Can Yücel'in bize emanet olarak bıraktığı üç dize, biz Düşyalı'lar için yirmi dört ayar manifesto kıymetindedir. "Bana bir varmış de.../ Bir Varmış Bir Yokmuş deme.../ İçime dokunuyor..."
Tarihin ve coğrafyanın marangoz hatası olan birileri, akıntıya yürek çekenleri yani işaret ve itiraz parmaklarını yitirmeyenleri, devrim ve sosyalizm aşkıyalarını "bir yokmuş" üzerinden tanımlıyorlarsa, bizlere ısrar ve inatla, "bir varmış" diyerek devrimi yakına çağırmak, eski tanışmaların kalbini kırmadan birbirimizle yeniden tanışmak düşer...
Sözün burasında, kişi başına düşen devlet, ordu, sınır ve ırkçılık miktarının giderek çoğaldığı bir dünyada, "Kapıları sıkı çekin ki, ordular, savaşlar içeri girmesin" diye eski sloganların kulağını yeniden çınlatsam, boyayı fırçayı hazırlayıp, devletlerin, büyük hisseli zulümlerin küçük hisseli ortaklarının ortaklarının yüzüne karşı sınırda yazılamaya çıksam.
Şiir ve aşk usandırmasın, uslanırmasın ve utandırmasın. Hayat, tamamına da Devrim'e de erdirsin...
"âmin yerine şiir..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder