24 Temmuz 2012 Salı

Üretmek Yada Üretmemek İşte Bütün Mesele



Kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,
Sevgisinin kepaze edilmesine,
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine,
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
Kim ister bütün bunlara katlanmakWilliam Shakespeare

Bize “sinek” dediler...
Bize dediler ki; “siz aslında yoksunuz. Olsa olsa eşekler var, sizden”...
Bize lokma dediler. “Ham yapar sizi bu urumlar” dediler...
Bize “siz olmasanız da biz Kıbrıs’ta olurduk, stratejik çıkarlarımız var” dediler.
Bize “gerizekalı” dediler...
Bize “güneydekilere benziyorsunuz” dediler...
“Rumcu” da dediler, “İngiliz piçi” de...
“Or... çocukları da dediler”, “besleme” de...
Demediklerini bırakmadılar bize...
***
Belki üretimden koparılmış olmamızdır bu kadar hoyratça konuşabilmelerine neden...
Sadece narenciye, sanayi, denizcilik, tarım, hayvancılık mıydı hayatımızdan giden?
Kooperatif, elektrik, telefon, üniversiteler de gidince, ne kalacak geriye bizden?
Ne kadar toplumdur, üretimden koparılmış bir toplum?
Nasıl sonuçlar doğrur üretimsizlik, bir düşünsenize...
Kendimize güven, geleceğimize dair plan, bugünümüze müdahale bakımlarından neleri eksiltir üretimsizlik bizden?
Çıkan sadece portakallar, ekşiler, patatesler, plastik borular, lengerler midir gündemimizden?
Yoksa bir toplumun, bir halkın özgüveni, “hayır” diyebilme, “evet”lerini bulabilme iradesi mi eksilir kendiliğinden?
Üretim azalır, giderek yokolurken, günlük yaşamdaki dönüşüm nasıl hissettirir kendini?
Her şey birden bire mi olur? Yoksa azar azar, yavaş yavaş mı gerçekten?
Ve son bir soru, nasıl olur da direnmeye devam edebilir bir halk, üretim bu kadar bitmişken?
***
Sanırım bu son soruyu egemenler de sordular kendilerine...
Ve şimdi o sorunun cevabıyla sıvadılar kollarını yeni gündemlerine...
Elleri, ayakları, kolları, bacakları kesilmiş, gövdesinden ayrılmış bir baş gibi halimiz...
Ve ama konuşmaya devam ediyor dilimiz...
Duymakta hala kulaklarımız, koklamakta burnumuz ve düşünmekte beynimiz...
Kültür, sanat ve edebiyatta devam ediyor üretimimiz...
Şarkılarımız hala en ön safta saldırmakta düşmana...
Direnişi örgütlüyor şiirlerimiz mısralarında...
Resimlerimiz oluyor bu halkın çığlığına yuva...
Tiyatromuz bedel bir orduya...
Belki de bu yüzden düşmanlar sanatımıza...
***
Üretimden koparılmışsa da bu halk, halkın sanatçıları direniyorlar daha...
Düşmemiş sanatın bayrağı yere ki sanatçılarımız ince ince örüyorlar acıları...
Ama bu örgü, içli bir sızlanma değil...
Değil çaresiz bir yakınmadan ibaret sanatımız...
Sanatımız bir kavga çağrısı, bir direniş türküsü, onurlu yarınlara özlemdir bizim...
Ne kadar üretimden sayılabilirdi ki zaten, bitmekte olana ağıt olsaydı üretilenler...
Sanat, ölmekte olana değil yaşama hizmet eder...
***
Var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına,
Yoksa diretip bela denizlerine kaşı
Dur, yeter! demesi mi?William Shakespeare
***
Tesadüf mü sanıyorsunuz bugün Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’na yönelen saldırıları?
Üretimden koparılmış bir toplumun, hala kafa tutabilmesine hiç şaşırmadılar mı sanıyorsunuz?
Öğrenmediler mi dersiniz; gazetelerini, tiyatrosunu, yayınevlerini, şiirini, müziğini, kültürünü, sanatını ele geçirmeden bu toplumun ele geçmeyeceğini?
Ve sanat ayakta oldukça direnişin süreceğini?
Bu yüzden değil mi Belediye Tiyatrosu’nda yaşananlar şimdi?
...
Sayın egemenler;
Bu “sinekler”, bu “eşekler”, bu “gerizekalılar”, bu “piçler”, bu “beslemeler”: Dİ-RE-NE-CEK-LER...
Tek bir harflerini, bir notalarını, boyalarını veya tiradlarını, size güzellikle teslim etmeyecekler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder