1 Temmuz 2012 Pazar

Sanatın Para İle İmtihanı



Yorgun olmama rağmen, ona “alternatif sanat var mı?” diye sordum.
“Bizim zamanımızda böyle şeyler yoktu. Bunlar hep sonradan çıktı” dedi.
“Sanat insan içindi!”(1)

Para ve sanat nerede buluşur, nerede ayrılır?
Birisi metaların değişim değerinin ölçüsü, diğeri ise toplumsal birikimin estetik yansıması konumundaki bu iki olguyu buluşturmak mümkün müdür?

Aslına bakarsanız, sanatın kendisi değilse bile adına sanatçı denilen şahsiyet toplumsal üretimin belli bir aşamasının ürünüdür. Toplum ancak belli bir artı ürün biriktirmeye, bu ürünleri depolamaya ve yiyecek üretimine katkı yapmadığı halde besleyebileceği belli bir nüfus barındırmaya başladığı zaman sanatçılar da varolmaya başlamışlardır. Bu bağlamda topumun manevi yaşamının üretilmesi ile bağlantılı sanat faaliyetinin, toplumun maddi yaşamının üretilmesinden ayrı düşünülemeyeceği söylenebilir. Ve elbette gene bu bağlamda, toplumun maddi yaşamının yeniden üretiminde günümüz için merkezi bir rol oynayan para ile sanatı birbirinden ayrı düşünmek olanaksız gibi görünmektedir.
Başka Alternatif Yok! Neo-liberal ideolojik hegeomonyanın temel sloganıdır. Ve sadece günümüz siyasal ilişkiler dünyasında değil, günlük hayatın her alanında hala ezici varlığını devam ettirmektedir(2).
Doğanın kirlenmekte oluşuna karşı bir şeyler mi yapmak istiyorsunuz? Bu iyi amacınıza ulaşmak için paraya ihtiyacınız var! Paraya ulaşmak içinse nereden geldiğine bakmaksızın fonlara başvurmalı, projecilik yapmalısınız! Çünkü başka alernatif yok! Mahallenizde daha yaşanabilir düzenlemeler olsun mesela bir çocuk parkı mı yapılsın istiyorsunuz, sendikal çalışmalarınızı mı yaygınlaştıracaksınız, ülkenizde çöp ayrıştırma tesisi mi yok, yollarınız berbat durumda mı, kanalizasyon mu yaptıracaksınız, eski eserlerin restorasyonu mu gerekiyor, hayvancılıkta modern uygulamaları mı yakalayamadınız? Bu iyi amaçlarınıza ulaşmak için paraya ihtiyacınız var! Paraya ulaşmak içinse nereden geldiğine bakmaksızın fonlara başvurmalı, projecilik yapmalısınız! Çünkü başka alernatif yok!
Sanatsal faaliyetlerin fonlanması da, UNOPS, UNDP, USAID gibi yapıların, veya Soros tipi uluslararası vakıfların temel faaliyet alanlarından biridir. Toplumuna faydalı olmak isteyen, yaşanılan dönemin tinsel ihtiyaçlarına estetik biçimler içerisinde katkı koyma çabası içindeki sanatçılar, sanat örgütleri ve birlikler de birçok durumda pahalı bir faaliyet olan sanatlarını icra edebilek için paraya ihtiyaç duyarlar. Oysa, “toplumsal faydası ne olursa olsun fon alarak projeler gerçekleştirmek, kendi öz gücüne ve örgütlülüğüne inanmayan, dışardan gelecek yardımlara muhtaç kişi ve örgütler oluşturur. Bu gibi örgütler, halkın yararına olduğunu iddia ettikleri amaçlarını, halkın mütevazi kaynakları ile gerçekleştirmeye çalışmak yerine, bir misyoner anlayışıyla halkla yukarıdan bir ilişki kurarlar.(3)” Peki sanat niye fonlanır?
Çünkü sanatçı tehlikelidir. Her durumda baskıyla, zorlamalarla ve yasaklarla susturulamaz. Halkının yaşadığı sıkıntıları kendi teninde hisseden bir sanatçının polisle, hapisle, dayakla, cezayla sustuğu görülmez pek... Aksine, bu örnekler tarihte öylesine sık yaşanmış, sürgünler, vatandaşlıktan çıkarılmalar, hapisler öylesine yer etmiştir ki sanatçıların kolektif hafızasında; sanatsal üretim için ödenmesi şart bir bedel, aşılması gereken bir eşik, verilmesi gereken bir sınav olarak kabul edildiği bile söylenebilir. O halde sopayla hizaya gelmeyecekleri havuçla yanına çağırmak şart olmuştur egemenler için.
Bu yönteme direnmek bir açıdan daha zordur sanatçılar için... Bir kere karşımızdakiler düşmanca değil “dostça” yaklaşmaktadırlar... Çoğu durumda samimiyetle katkıda bulunmak isteyen aracılar vardır ortada... Hem iyi amaçlarımıza ulaşmak için paraya ihtiyaç vardır, başka alternatif de yoktur! Fonlama yöntemi, projecilik uzak geliyorsa eğer onun da bir yöntemi bulunur, sponsorluk anlaşmaları yapılır! Sponsorlar parayı akıtırken, sanat ürünü bir reklam nesnesine dönüşür, halktan uzaklaşır...
 Sanatçı mükemmeli arayan insandır biraz da... Toplumda, duygularında ve ifadelerinde mükemmeli arar sürekli... Ama halkın sanatçıları bilirler ki, halkın içinde yaşadığı koşullardan ayrı, o koşulların üstünde, o koşullardan bağımsızlık mükemmelik olmaz. Sanatın kendi başına, halktan ayrı bir amacı yoktur, olamaz. En azından halktan yana sanatçılar için böyledir bu... Ve sanat kendi içinde ve kendisi için bir amaç değil, toplumun içinde bulunduğu koşulların estetik yöntemlerle yansıdığı bir zeminde ifade bulan bir amaçtır. En azından halktan yana sanatçılar için böyle olmalıdır bu...
O halde, sanatın sanat olarak mükemmelleşmesine hizmet eden sponsorluk, fonlama, projecilik; sanatı halkın içinde yaşadığı koşullardan ayırarak onu kendi zemininden koparır ve salt estetik haline getirir. Bu andan sonra mükemmellik salt estetik olanın ve salt estetik olan için mükemmelliğidir. İçerikten yoksun bir estetik hala sanat olarak ifade edilebilse de, gerçek bir mükemmellik sayılamasa gerek... Gerçek mükemmelik ise, halkın verili koşullarının içinden gelişen, o kısıtların ve zorlukların estetik düzeyde aşılması ile beslenen, üreyen, gelişen, büyüyen bir mükemmelliktir. Ne salt biçimden ibaret estetik ne de salt  içeriğe dayalı slogan değil: Halkın verili durumunun estetik bir yansıması ve onun kendini görüp anlayarak kendi durumunu dönüştürmesine hizmet eden bir amaç olarak sanat...
Bu bağlamda toplumsal mücadelelerin üzerinde geliştiği bir zemin olarak kamusal kaynaklar, tüm diğer devrimci faaliyetler gibi sanatsal faaliyetler için de yararlanılabilecek bir alan sunar. Kamunun denetimine açık, halkın vergilerinden finanse edilen ve demokratik mekanizmalar yolu ile tartışılabilir kaynaklar olan kamusal kaynaklara erişmeye çalışmak, kamusal kaynakları bu şekilde yeniden örgülemek; zaten toplumsal mücadelelerin temel hedeflerinden biridir. Ve bu hedefe ulaşmanın yolu, halkın en temel hakkı olan bu alanların halka iadesini ısrarla talep etmekten geçer(4).
Ama günümüze kamusal kaynaklar egemen sınıfların kontrolü altındadır. Kamusal kaynaklara erişmeye çalışmak ve bu kaynakların halkın denetimine geçmesi için mücadele etmek bir süreç olarak ilerlerken, egemenlerin direnişi kaçınılmazdır. Bu durumda sanatçı veya sanat örgütü açısından güvenilebilecek tek odak halkın kendisidir. Sanat ürününün sergilenmesi, halka sunulması sırasında, yeniden üretimini sağlayacak finansmanın halk tarafından sağlanması, yani dayanışma biletleri veya katkılar yolu ile halktan destek görmesi ise sanatın satışı olarak adlandırılmaz. Burada söz konusu olan, halkın kendine ait bir değeri yaşatmasıdır.
Egemenler ve egemenlerin ideolojik hegemonyası altındaki sol liberaller istedikleri kadar “Başka Alternatif Yok” diye yırtınsınlar... İstedikleri kadar “insan ile insan arasında çıplak öz çıkardan, katı nakit ödemeden başka bağ” tanımasınlar; istedikleri kadar “kişisel değeri, değişim değerine indirge”sinler ve istedikleri kadar “doktoru, avukatı, rahibi, şairi, bilim insanını kendi ücretli emekçileri konumuna” getirsinler(5). Başka bir alternatifimiz vardır: O da “verili seçenekleri reddedip, yeni seçenekler yaratmak ve koordinatları değiştirebilmek iradesine sahip olmaktır(6).”


(1) Özgür Toprak, Sanat Manat Kanat!, Argasdi, Sayı 23
(2) Münür Rahvancıoğlu, Günümüzün Felsefesi: BAY, Argasdi, Sayı 23
(3) Nazen Şansal, İsteyince Bir Yol Bulunur!, Argasdi, Sayı 7.5
(4) Kolektif, Hemen Şimdi, Argasdi Kitaplığı, 2011, Sayfa 80
(5) Marx-Engels, Komünist Manifesto, Eriş Yayınları, 2003, Sayfa 24
(6) Kolektif, Hemen Şimdi, Argasdi Kitaplığı, 2011, Sayfa 40

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder