Zor
zamanlardan geçiyoruz...
Türkiye’de
AKP iktidarı; muhafazakar gericilik, neo-liberalizm ve Kürt halkına baskıya
dayalı saldırısını her alanda yoğunlaştırıyor... Kıbrıs’ta seçim partilerinin
tamamı AKP’yi karşısına almadan, hatta mümkünse AKP’nin onayını, sempatisini
alarak siyaset yapmaya çalışıyor... Kıbrıs’ın kuzeyindeki TC hegomonyasına
direniş örgütlemeye çalışan yapılar, eskinin ezberleri ile yeniye cesaret
edebilme ikilemi arasında gidip geliyor... Kıbrıslı Türk halkı kararlı ve
ilkeli bir öncünün yokluğunda ve hayal kırıklıkları ile dolu yakın geçmişin
basıncı altında umutsuzluğu yaşıyor...
Zor
zamanlardan geçiyoruz...
Aslında bu
umutsuzluk, takatsizlik, özgüvensizlik ve alternatifsizlik koşullarında; ülkede
uzun süre yaprak kımıldamaz, büyük çoğunluk da siyasetten söz edilmesine bile
tahammül etmezdi. Etmezdi etmesine de, egemenler aman vermiyor...
Yedikonuk
bölgesinde petrol dolum tesisi kurulması için karar alan işbirlikçi UBP
hükümeti, karşısında hiç beklemediği bir direniş buldu. Muhtarından ev
kadınına, solcusundan sağcısına tüm bölge halkı ve çevre örgütünden siyasi
partisine neredeyse tüm siyasal yapılar; güzelim adamıza yapılacak bu doğa
düşmanı tesisin karşısına dikildi. Daha önce Lefke’den kovulan petrol dolum
tesisi projesi şimdi de Yedikonuk’tan kovuldu. UBP, tesis ile ilgili
projesinden vazgeçmediğini sadece bölgeden vazgeçtiğini duyururken; örgütler
Kıbrıs’ın neresinde olursa olsun bu projeye direneceklerini ilan ettiler.
Yedikonuk
halkı, UBP’ye karşı etiyle tırnağıyla böyle bir direnişi örgütleyecek istek,
inanç ve örgütlülüğe sahip miydi? Petrol dolum tesisi projesi kapılarının önüne
konulmadan önce Yedikonuk’ta böylesi bir direniş hayal edilebilir miydi? Nisan
ve mayıs aylarına damgasını vuran Lefkoşa Türk Belediyesi krizi için de aynını
sormak yanlış olmayacaktır... LTB çalışanlarının ve BES’in, Belediye’yi tam bir
çıkmaza sokan Cemal Bulutoğluları karşısında hangi eylem planları vardı?
Maaşlarının ödenememesi noktasına gelinmeseydi, BES böylesi bir eylemliliğe
girmeyi düşünür müydü? Ya yıllardır tüm hükümetlerin arpalığı durumuna
getirilen Kooperatif’te en son ne zaman grev yapıldı? Maaşlar durmasa,
kooperatif üzerinde oynanan oyunlar bıçağı kemiğe dayamasa, kooperatif işçileri
bu anlamlı birlikteliği ne zaman gösterirlerdi dersiniz?
Yanlış
anlaşılmasın. Grevleri eleştiriyor değiliz. Belediye emekçileri tam bir destan
yazdı... Maaşları ödenmediği sürece hizmetleri durdurarak varlıklarını ve
yaptıkları işlerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlattılar tüm
topluma... Bununla da kalmadılar, ateşler yaktılar, polisle, çevik kuvvetle
çarpıştılar, barikatlara saldırdılar... Dişleri ile tırnakları ile söke söke
aldılar haklarını işbirlikçilerin elinden. Aynısı Kooperatif işçileri için de
geçerlidir. En haklı ve en meşru oldukları noktada, tam bir birliktelik göstererek
dikildiler enselerinde oynanmakta olan oyunların karşısına...
Ancak
bunların hiçbiri ülkemizin zor zamanlardan geçtiği gerçeğini değiştirmiyor;
umutsuzluk, takatsizlik, özgüvensizlik ve alternatifsizlik hala baki... Halk
siyasal bir çıkış için bastırmıyor siyasal örgütlere, tam aksine herkes kendi
bulunduğu alanda mevzi savaşı veriyor... Kapısının önüne kadar gelen düşmanı
birkaç gün daha uzak tutmak için varıyla yoğuyla direniyor teker teker her
kesim... Ve parça parça kazanımlar da sadece örgütlülüğün olduğu yerlerde hayat
buluyor. Yedikonuk’ta çevre örgütleri Lefke’den ve “Karpaz’a elektirik”
sürecinden kalma deneyimleri ile sahip çıktılar sürece... LTB’de BES vardı,
Kooperatif’te ise Koop-Sen...
Sağlığın
paralı hale getirilmesi kararının karşısında ise hiçbir alan örgütü yok...
Baraka yukarda saydığımız süreçlere verdiğinden çok daha yoğun bir emekle
sağlık alanına katkı yapmaya çalışıyor ama sesimiz dümdüz bir ovada yayılıp
kayboluyor sanki... Tek bir yankı bile yok... Sağlık alanının örgütleri sessiz,
mesleki çıkarları, bireysel beklentileri ve şu veya bu sebeple sürece sahip
çıkmıyor, sürüklemiyor, örgütlemiyorlar... Sadece zaman zaman canı yanan bir
hastanın bireysel çıkışı gündem oluyor gazetelerde ve sonra yine sağır bir
sessizlik...
Sıcak
mücadele gündemlerinin olduğu alanlar vardır. Dönüşümün keskin, kişisel zararın
görünür, zarar görecek kesimlerin belirgin olduğu alanlar... Bir de uzun bir
sürece yayılan etkileri ile aslında kimin zarar göreceğinin net olmadığı,
kişisel zararın belirsiz olduğu alanlar vardır... İşte sağlık alanı böyle bir
alan. Ve böyle alanlarda mücadele yürütebilmek için, umut gerekir, inanç
gerekir, özgüven gerekir, enerji gerekir, siyasal alternatif gerekir... Ve bir
ülkedeki radikal siyasal alternatiflerin varlığı böylesi alanların mücadele
gündemi olup olmamasıyla anlaşılır...
Zor
zamanlardan geçiyoruz...
Herkes
kendi kapısının önündeki düşmanla dövüşüyor... Kimse herkesin kapısının
önündeki düşmana kafa tutacak gücü kendinde bulmuyor... Halkımız inançsız,
yorgun ve umutsuz... Evet hala dövüşüyor ama sadece alev kendi kapısına
dayandığı için ve egemenler her alanda saldırıya geçtiğinden dolayı bu
görüntü... Yoksa siyasal alternatifsizlik açık ve net...
Siyasal
alternatifsizlik o kadar net ki, halkın rejimden umudunu kestiği bu günlerde
yıllardır ülkede rejim karşıtı muhalefet yaptığını iddia eden siyasal odaklar
kendi ezberlerini tekrarlayıp dururken, örgütsüz halk kitleleri
“Toparlanıyoruz” sloganı ile ortaya çıkan siyaset şarlatanlarının peşine
takılıyor... Halk sadece seçim partilerine değil, hayatta kalmaya devam etmek
dışında gelecek perspektifi olmayan ufuksuz parlamento dışı sol partilere de
güvenmiyor... Samimi bulmuyor, inanmıyor...
Zor
zamanlardan geçiyoruz...
Sol
Anahtarı; Yedikonuk’ta, BES grevlerinde, Kooperatif eylemlerinde sahne
alıyor... Kitleler avuçlarını patlatırcasına alkışlıyor devrimci marşları,
şarkıları... Baraka Film Atölyesi askerde yaşanan şiddet ve insanlık dışı
muameleleri belgeselleştiriyor... Türkiye’nin tüm illerinde gösterime giriyor
belgeselimiz ve büyük bir ilgi görüyor... Baraka Tiyatro Ekibi savaş karşıtı
bir oyunla bine yakın seyirciye oyunlar oynuyor, tüm grevlere sokak tiyatroları
ile katılıp moral taşımaya çalışıyor... Barakacı devrimciler haziran ayı
boyunca devam eden yaz kursları aracılığı ile halkla buluşuyor... Ama
yetmiyor...
Siyasal
alanın araçları ile müdahale edilmesi gereken sürece kültürel alanın araçları
yeterli gelmiyor. Siyasal bir önderlik, devrimci bir siyasal önderlik, samimi
bir devrimci siyasal önderlik eksikliğini hisssettiriyor. Devrimciler artık,
bedel ödemeye hazır, kararlı, samimi, cesur, güven verecek, atılgan ve tüm
alanların mücadelesini tek bir hedefe; Kıbrıs’ın bağımsızlık mücadelesine
kanalize edecek bir atılımın düşünü kurmaya başlıyor... Zor zamanlardan
geçtiğimiz için değil, zor zamanlardan geçmemize rağmen...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder