2018 Ocak ayında gerçekleşecek seçimler yaklaşırken,
siyasal alanda siyaset dışı bir heyecan da yaygın bir şekilde karşılık buluyor.
Seçim sürecinin sıkıntılı apolitikliği çeşitli kesimler
tarafından farklı şekillerde ifade edildi: Siyasal partiler ideoloji dışı bir
konuma savrulmuş durumda. En iyi durumda “seçim programı, vaatler listesi” gibi
kes-yapıştırcı bir eklektizmle damgalı metinlere dayalı; en kötü durumda ise
“yayaya şaşaşa”dan ibaret bir parti propaganda süreci yaşanıyor. Adayların çok
büyük bir oranının ise, geçmişte herhangi bir ideolojiye sahip olmayan apolitik
bireylerden oluştuğu ortada. Birçoğunun hayatı boyunca herhangi bir inceleme
kitabı okuyup okumadığı bile belli değil.
Durum böyleyken kişisel tanışıklık, “iyi insan” olma,
ailecek görüşme gibi kriterlerin ön plana çıktığı bir seçim propaganda süreci
yaşanması normal. Elbette tüm partileri aynı kefeye koymak mümkün değil.
Örneğin ideolojiden arılık MAP için geçerli bir argüman değil. MAP açıkça
Türkçü faşizmle damgalı bir parti. Bu net ideolojiyi de gururla taşıyor.
Partiler yelpazesinde olumlu veya olumsuz bir ideolojik
angajmana MAP kadar net bir şekilde sahip çıkan başka bir parti ise yok.
Sosyalist adaylar var, liberal adaylar var, ideolojisiz olduğunu söyleyen
adaylar var, sosyal demokrat adaylar var, milliyetçi adaylar var ve apolitik
adaylar var. Ama bu adaylar hemen her partide bulunabilir durumda, yani
partilerde herhangi bir ideolojik bir duruş yok… Program var, vaat var ama
ideoloji yok!
Peki seçenekler bu şekilde oluşmuşken devrimciler ne
yapmalı?
***
Bu soruya yanıt vermeden önce bu kargaşa içinde
unutulmamış olduğunu umduğumuz bazı genel bilgileri tekrarlayalım: Devrimci bir
siyasal öznenin olmazsa olmazı iktidar hedefidir. Dünyayı, ülkeyi, üretim
ilişkilerini, insanları, kültürü, siyaseti, eğitimi ve aklınıza gelebilecek her
şeyi değiştirebilmenin yegane koşulu iktidar olmaktır. Elbette iktidar olana
kadar ne yaptığınız, nasıl örgütlendiğiniz, ne tür ilişkiler geliştirdiğiniz de
çok önemli ve belirleyicidir. Ancak “iktidar olmadan dünyayı değiştirmek”
mümkün olmadığı gibi, iktidar hedefinden vazgeçerek “devrimci” veya “Marksist”
kalma iddiası da mümkün değildir.
İktidarın nasıl ele geçirileceği ise, somut koşulların
somut tahlili ile belirlenir. Belli bir tarihte belli bir ülkede geçerli olan
strateji, başka bir tarih veya başka bir ülke için geçerli olmayabilir.
İktidarın ele geçirilmesine dayalı bir stratejiyi “ilke” haline getirmek veya
belli bir aracı fetişleştirmek; devrimci hareketlerin tarihinde sık rastlanan
sapmaların temel nedenlerinden biridir. Tarihimizde parlamentoculuğu kutsayan
“sağ” sapmalar kadar, sokağı fetişleştiren “sol” sapmalara da rastlanabilir ve
çeşitli ülkelerde bu tür sapmaların devrimci mücadeleye verdiği zararlar
bakımından birisinin diğerinden daha arzulanır olduğunu söyleyemeyiz.
Devrimciler için yöntem her yerde aynıdır: Somut
koşulların somut tahlili yolu ile o ülkede ve o tarihte nasıl bir devrim
stratejisi izleneceğinin belirlenmesi, örgütsel yapının stratejiye uygun
taktiklerle donatılması ve devrimci disiplinin bu taktik çerçeveye uygun olacak
şekilde hazırlanması. Tüm bunlar yapılırken liderliğin en önemli görevlerinden
biri; tam bir açıklık ve net bir üslupla üyeleri bilgilendirmek, içinden
geçilen taktik aşamayı hiçbir muğlaklığa yer bırakmayacak şekilde
tanımlamaktır.
Bizim devrim stratejimiz neye dayanıyor? İktidarı nasıl
ele geçireceğiz? Bu soruların yanıtı, önümüzdeki seçimlerde ne yapmamız
gerektiği sorusunun yanıtı ile kuşkusuz ki içiçedir…
***
Devrimci hareketimizin uzunca bir süreden beridir birçok
dökümanında da ortaya koyduğu gibi; Kıbrıs’ta bir devrim (uluslararası
dengelerin ve Türkiye-Yunanistan devrimci süreçlerinin de hesaba katılacağı)
seçim ve sokak hareketlerinin harmanlandığı bir stratejiye dayalı olmalıdır.
Parlamenter yollardan iktidarı almak ve var olan politik yapıyı parçalayarak
yerine devrimci bir iktidar örmek mümkün olmadığı gibi, salt sokak
hareketlerine dayalı bir devrim (ayaklanma, genel grev vb) de olasılıklar
dahilinde değildir.
Kaldı ki Bağımsızlık Yolu dışında kendisine devrimci
diyen hiçbir politik yapı; ne sokağa ne sandığa ne de herhangi başka stratejiye
dayalı bir devrimci süreç öngörüsünde bulunmamaktadır. YKP’nin bir zamanlar
kullandığı ve uzunca bir süredir de sessizliğe gömdüğü soyut “sokaktan
iktidara” sloganı dışında, stratejiyi andıran herhangi bir şey görünürde
yoktur. Bu slogan ortadan kalkarken, salt sokağa dayalı bir stratejinin mantıki
sonucuna ulaşmış ve “iktidar” hedefi buharlaşırken, iktidar hedefinden
uzaklaşan özneyi de kendisi ile beraber saydamlaştırmıştır.
Şimdi elimizde iktidar stratejisi olmayan “devrimci”
örgütler ve Bağımsızlık Yolu’nun sokak ve sandığı harmanlayan devrim stratejisi
dışında herhangi bir şey yoktur. Elbette bu harmanın nasıl yapılacağı, sokak ve
sandığın dengesinin nasıl kurulacağı hayati öneme sahiptir. Ancak sokağı da
sandığı da inkar etmenin mümkün olmadığı da en az bunun kadar önemlidir.
***
Şimdi gelelim başta sorduğumuz soruya: Önümüzdeki
seçimlerde ideolojisiz partilerle bezeli seçenekler karşısında devrimciler ne
yapmalıdır?
Bağımsızlık Yolu seçim süreci başladığında bu soruya net
bir yanıt verdi. Koordinasyon Ofisi, Özelde Sendikalaşma ve benzeri konulardaki
pratiğinden dolayı TDP’ye oy verilmeli ancak geçmiş dönemde sokakta gösterdiği
savrulmalardan dolayı aktif bir çalışma veya aday desteği ile sürece destekçi
düzeyinde dahil olmaktan kaçınılmalıdır. Bunun yerine pratik meseleleri halkın
gündemine sokan bir çalışma ile seçim sürecine örgütsel imkanlarımız oranında
ideolojik düzlemde müdahale edilmelidir.
Kısacası toplumsal muhalefetin en temel talepleri
yükseltilirken; CTP, DP ve UBP’yi geriletmeye yönelik aktif bir propaganda
yürütülmelidir. Bu karar; 7 Ocak’ta hangi partiye yarar sağlayacağından çok, 7
Ocak sonrasında hangi sınıfa yarar sağlayacağına bakılarak alınmış bir
karardır. Çünkü bu kararda sokak-sandık stratejisine dayalı devrim öngörüsü
hassasiyetle gözetilmiştir. Bu karar ile ilerleyen dönemlerde sandığa da
çağıracağımız kitleleri anarşist bir savrulmaya teslim eden boykot
yanılsamasına veya herhangi bir partinin seçim yolu ile iktidar olup gerçek bir
değişim yaratabileceği budalalığına kapıyı sıkı sıkıya kapattık.
Bağımsızlık Yolu’nda örgütlü devrimciler açısından 7
Ocak’ta ne yapılacağından daha önemlisi, 7 Ocak sonrasında neyin, NASIL
yapılacağıdır. Bu da 7 Ocak sonrasının koşullarını bugün yapılacak hatalarla
berhava etmemeyi gerektirir…
Yaygaracı orta sınıf “boykot”, “devrim”, “sokak”
gibi keskin ve duygu yüklü sloganları çok sever. Ancak devrim, yaygara
yapılarak elde edilebilecek anlık bir hedef değil; ne yaptığını bilen örgütlü
öznelerin sabırlı, titiz ve uzun bir çaba ile inşa edeceği yeni bir geleceğin
adıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder