Sosyalist mücadelelerin tarihi yüzeysel olarak
okunduğunda, Karl Liebknecht’in ismi sadece iki yerde geçer: 1914 yılında savaş
bütçesine “hayır” oyu veren tek parlamenter olarak Alman Reichstag’ında ve Rosa Luxemburg ile birlikte sokak ortasında
öldürüldükleri 1919 Alman Devrimi’nde...
Partisinin tüm vekilleri Alman militarizmine “evet” oyu
verirken “hayır” diyerek sosyalist ilkelere gösterdiği adanmışlık da, Rosa ile
birlikte “sonuna” kadar yürüttükleri mücadeledeki cesaret de eşsiz bir insan
yapıyor onu. Ancak Liebknecht’in bize miras bıraktıkları bunlardan ibaret
değildir... Bu anılanlar yeterince önemli olsa bile, o bunlardan çok daha
fazlasıdır.
Peki kimdir Karl Liebknecht?
Karl Liebknecht; Marx’ın yakın çalışma arkadaşlarından ve
Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin (SDP) kurucusu Wilhelm Liebknecht’in oğludur.
1871’de doğmuş ve yaşamı gençlik hareketi liderliğinden broşür yazarlığına;
düşünce suçu yüzünden mahkum olmaktan hukuk doktorluğuna kadar bir çok safhadan
geçmiştir.
SDP’de her zaman sol kanatta durmuş; Rosa Luxemburg ile
dostlukları parti içi sağa karşı mücadelede başlayıp olgunlaşmış ve aynı
mücadele içerisinde birlikte ölmeleriyle sonuçlanmıştır.
***
Almanya’da “Sosyalistlere Karşı Yasa”nın 1890 tarihinde
yürürlükten kaldırılması ile birlikte, on yıllarca illegal faaliyet yürüten
SDP, yer altından çıkarak seçimlere katılmaya başlar. SDP katıldığı ilk seçimde
oyların %19.7’sini alarak en büyük parti durumuna gelir, ama bu aynı zamanda
yeni tür bir sorunun başlangıcı olacaktır: Parlamentarizm!
Parlamentarizm, meclise seçilen vekillerin giderek daha
reformist bir tutum takınması, parlamentodaki uzlaşma ve tartışma süreçlerini
fazlasıyla önemseyerek sokaktan kopması ve yeni tutumlarını destekleyecek
şekilde Marksizm’de revizyonları teşvik etmeleri şeklinde vücut bulmuştur.
Partinin parlamento grubu, bu çabaları sırasında; onbinlerce üyeye sahip
sendikalardaki rahatlarını “devrim”, “mücadele” gibi sıkıntılı meselelerle
bozmak istemeyen sendikal bürokrasiyi de yanına alacaktır.
Bu öylesine kronik bir sorundur ki; toplumsal
mücadelelerin parlamentoya temsilci gönderdiği her coğrafyada ve her tarihte tekrarlanmaktadır.
Devrimci partilerdeki yozlaşma ve işbirlikçiliğin iki kaynağı hemen her zaman
parlamento ve sendikal bürokrasi olmuştur. Sokakta büyüyen mücadelelerin
radikal önderleri, ne zaman meclise girseler; hareketi ılımlılaştıran, sistemle
uzlaştırmaya dönük bir iklimin de etki alanında kalmışlardır. Çoğu bu etkiye
teslim olup, kendi partisini sistemle uyumlulaştıran bir işbirlikçi haline
dönüşürken; Liebknecht gibileri de tam tersine sokağa sadakatlerini sonuna
kadar muhafaza etmişlerdir.
***
Karl Liebknecht partinin reformist kanadına karşı hemen
her kademede mücadele etmiş, bu mücadelesini 1912 yılında bizzat parlamentoya
girdikten sonra da yürütmüştür. 2 Aralık 1914 tarihinde, militarizmin savaş
ödenekleri için “evet” oyu kullanmayı reddedecek ve parti ile olan bağları
ciddi bir yara alacaktır. Tüm mecliste sadece Liebknecht’in “hayır” oyu vermesi
ile “ulusal konsensüs” ilk kez bozulacaktır. Ardından yapılan her oylamada
“hayır” oyları da artmaya başlayınca, Liebknecht Alman militrizminin hedef
tahtasına konulmuştur.
1 Mayıs 1916’da Meclis kürsüsünden konuşma yapan
Liebknecht’in “kahrolsun hükümet, kahrolsun savaş” demesi üzerine,
dokunulmazlığı kaldırılır ve o gün orada tutuklanır. İki buçuk yıl hapislik
cezası alan Liebknecht, savaşa karşı sokakta mücadele verdiği için hapse
tıkılan emekçilere layık bir temsilci olduğunu, savaşa karşı mecliste verdiği
mücadele sonucu hapse girerek gösterir.
Bir yıl sonra af ile serbest bırakılır bırakılmaz,
yükselmekte olan Alman Devrimi’nin her kademesinde işçilik yapan Liebknecht;
grevlerde, ayaklanmalarda, Alman Komünist Partisi’nin kuruluşunda ve kısa
süreli Alman Sosyalist Cumhuriyeti’nin ilanında Rosa Luxemburg ile omuz omuza
dövüşür.
Ölümleri de birlikte olacaktır. 15 Ocak 1919 tarihinde
hükümette olan SDP’nin sağcı askerlerden derlediği Freikorps
birlikleri tarafından Rosa ile birlikte gözlatına alınırlar. Sokak
ortasında dipçiklerle dövülen Rosa arabada ölür ve kanala atılır. Liebknecht ise aynı gece Berlin Hayvanat Bahçesi’nin duvarına
dayanıp kurşuna dizilir.
***
Karl Liebknecht, devrimci partilerdeki parlamenter yozlaşmaya daha
doğduğu tarihte ve doğduğu yerde karşı koyan bir parlamenter olarak da mücadele
tarihimize geçmiştir. Parlamentarizmin kaçınılması imkansız bir sorun
olmadığının, gerçek bir devrimcinin bulunduğu her yerde sokak ile bağını
koruyabileceğinin ve mecliste ruhunu kaybetmektense, sokakta canını vermeyi
yeğlemenin mümkün olduğunun örneğidir. Meclisteki konumu için sokağa ihanet
eden “sol” partilerin ve bu olumsuzlukta kaçınayım derken mücadelenin önemli
bir alanı olan parlamentoya sırtını dönen devrimcilerin yaygın olduğu
günümüzde; Liebknecht’in hayatı ve ölümü eşsiz bir öğretmendir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder