Usta şair Nazım Hikmet Ran’ın, Kuvayi Milliye Destanı’nda geçen bir mısra vardır. Destan’ın Büyük Taarruz bölümünde anlatılan İzmirli Ali Onbaşı’dan bahsederken şöyle der Nazım; “Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar.”
İlk bakışta birçoğumuzun
yadırgayacağı bir sözdür bu, çünkü günlük hayatta bize benimsetilen ve çok da
üzerinde kafa yormadan kabul ettiğimiz şey; önce duygu/düşüncelerin geldiği,
davranışlarımızın da bu duygu/düşüncelere göre şekillendiğidir. Descartes
idealist felsefenin temel kabulü olan bu fikri 1637’de “Cogito ergo sum” yani “düşünüyorum
öyleyse varım” diyerek ifade etmiştir. Nazım buna da itiraz eder; Rubailer
isimli eserinde şöyle diyecektir: “Lahana,
otomobil, veba mikrobu ve yıldız. Hep hısım akrabayız. Ey güneş gözlü sevgilim,
‘Cogito ergo sum’ değil. Bu haşmetli ailede varız da düşünebilmekteyiz.” Nazım
Hikmet idealist düşünce ile hesaplaştığı Berkley isimli şiirinde “fikri evvel gören her felsefenin, safsata
iklimidir yelken açtığı yer” diyerek, bu konudaki görüşünü net olarak ifade
etmiştir: Önce eylem sonra duygu gelir, önce madde sonra düşünce vardır!
Mücadele Bir Tercihin Sonucu Değildir
“Boşuna uğraşıyorsunuz” ve “bu
memlekette hiçbir şey olmaz” gibi cümleler, ülkemizde herhangi bir konuda en
ufak bir itiraz veya çaba harcayan herkesin sık sık karşılaştığı sıradan
ifadelerdir. Bu cümleleri kuranlar, değişime yönelik bir umut göremediklerini
ifade etmeye çalışırlar. Eğer mücadelenin sonucunda değişim olmayacaksa, o
zaman mücadele etmeye de gerek yoktur!
Bu yaklaşımın gözden kaçırdığı
birkaç nokta vardır: Öncelikle tarihteki gerçek mücadelelerin hiçbirisi bir
tercihin ürünü olmamıştır! “Mücadele mi etsem yoksa boş mu versem” sorusunu
kendine sorma lüksü olanlar, çoğunlukla mücadele etmemeyi tercih ederler. Bu
soruyu kendine sorma lüksü olanların çok küçük bir azınlığı mücadeleye katılır.
Bu da çok doğal bir şeydir, çünkü mücadele insanın varoluş amacı değildir! Mücadele
bir “tercih”, hesap-kitap sonucu karar verilen bir “yatırım” değil; zorunluluktur.
Batan bir gemiden kurtulan bir kişinin “yüzme biliyor muyum, bilmiyor muyum;
karaya ulaşmak için kat etmem gereken mesafeye gücüm yeter mi” diye kendine
soru sorma lüksü yoktur! Gemisi batan bir insan, her halükarda boğulmamaya
çalışır! Boğulmama umudu olduğu için değil, boğulmamak için!
Mücadele Olmadan Başarı Olmaz
Herhangi bir mücadelenin eninde
sonunda kaybedileceği ön kabulü ile önceden değerlendirme yapma lüksü
olanların, ortada bir umut olmadığını hatırlatma şansını kullananların gözden
kaçırdığı bir diğer nokta; tarihte başarıyla sonuçlanmış her girişimin,
öncesinde başarısızlıkla sonuçlanmış yüzlerce denemenin ardından geldiğidir.
Uçak bir defada yapılmamıştır, ampul tek seferde icat edilmemiştir, Amerika
kıtası bir defada keşfedilmemiştir, kölelik bir günde kaldırılmamıştır, halkın
seçme seçilme hakkı, demokrasi ve insan hakları tek seferde elde edilmemiştir.
Rahatlıkla uzatabileceğimiz bu listedeki her bir başarı, yüzlerce başarısız
girişimin ardından kazanılmış; bazılarına başka hedeflere varmak için yürütülen
mücadelelerin sonucunda istemsizce ulaşılmıştır.
Resmi tarihte başarıya ulaşmış
son girişimler anlatılır ancak bu girişimleri yürütenlere, önceki
başarısızlıkları örnek göstererek “eylemsizlik” telkin eden “umutsuzluk
kumkumalarından” pek söz edilmez. Oysa sosyal medyada dolaşan anonim bir sözde
de ifade edildiği gibi; “mücadele edenler her zaman kazanamazlar ancak
kazananlar her zaman mücadele edenler” olmuştur. Bana sorarsanız, yüzlerce kez
mücadele edip kaybetmiş olanlar, son kazanımın da kazananlarıdırlar! Yani
başarı ile sonuçlanmış her mücadele, tarihteki öncüllerinin de kazanımıdır!
İnsanlar Mücadele Ettikleri İçin Umut Eder
Mücadele etmek için “umut”
arayanların gözden kaçırdığı diğer nokta ise; mücadelenin umuttan değil, umudun
mücadeleden doğduğudur! İnsanlar umut ettikleri için değil, başka bir
seçenekleri olmadığı için mücadele ederler. Mücadele etmeme lüksü olanların çok
küçük bir azınlığı da; onlara hak verdiği veya davalarını doğru bulduğu için bu
mücadeleye katılır. Bu noktaya kadar, mücadelenin veya mücadeleye katılmanın
“umut etmek” ile bir bağlantısı yoktur. Umut, mücadele içerisinden doğan ve
mücadeleden beslenen bir duygudur: Mücadelenin kaynağı değil ürünüdür; nedeni
değil sonucudur! İnsan umut ettiği için mücadele etmez, mücadele ettiği için
umut eder! Tıpkı Nazım’ın şiirindeki Ali Onbaşı gibi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder