Hepimizin lise tarih kitaplarından aşina olduğumuz Reform, sanatla biraz ilgisi olan kişilerin mutlaka duymuş olduğu Rönesans, günümüzün post modern ikliminde yoğun olarak sorgulanmakta olan bilim ve demokrasi… Bu kavramların ifade ettiği değerler sanki insanlık tarihi boyunca yaşamın bir parçasıymış, her zaman var olmuş gibi davranıyoruz. Oysa en eskisinin tarihi taş çatlasa 500 yıl önceye dayandırılabilecek, nispeten yeni kavramlardır bunlar. Ve toplumsal hayata girişleri ile birlikte öylesine köklü bir dönüşüme sebep olmuşlardır ki, bugün bu kavramlardan önceki yaşam hayal dahi edilemiyor! Bu kavramların ifade ettiği değerlere yöneltilmiş her türden haksız eleştiri ise, “nasıl olsa ona bir şey olmaz” düşüncesiyle görmezden gelinebiliyor!
Orta Çağ
Aydınlanma ile birlikte
ortadan kalkmaya başlayan toplumsal yapı; tek tanrılı dinlerin yaşamın her
alanında mutlak otorite sahibi olduğu, sanatsal olan dahil her türden
yaratıcılığın dinsel bir hegemonya altında baskılandığı bir muhtevaya sahipti.
Elbette bu durum üretim ilişkileri bağlamında ortaya çıkan ve kendinden önceki
toplumsal yapı ile de bağları bulunan bir gelişim çizgisinin ürünüdür. Birçok
bakımdan köleci sisteme göre ilerlemeler barındırsa da, sınıflı toplumların
tarihindeki her gelişme gibi; birçok olumsuzluklarla birlikte hayat bulan bir
toplumsal/ekonomik sistemdir feodalizm ve Orta Çağ da onun tarih kitaplarındaki
ismidir.
Herhangi bir öncelik-sonralık
ilişkisi kurulamasa da, bugün anladığımız anlamdaki bilimin temellerini atan
ilerlemeler, felsefi alanda dinsel dogmaları sorgulamaya başlayan düşünce
akımları, feodalizm boyunca biriken ticaret sermayesinin yeni buluşlarla
bağlantılı bir üretim dinamiğine doğru yönelmesi ve bunların sanata
yansımaları, karşılıklı bir etkileşim içerisine girerek toplamına Aydınlanma
dediğimiz yepyeni bir çağın kapılarını araladı.
Rönesans, Reform, Bilim
Aydınlanma bu üç alanın
karşılıklı etkileşim içerisinde toplumsal yapıda büyük dönüşümler yarattığı bir
sürecin adıdır. Sanatta Rönesans ile dinsel kalıpların dışına çıkılmaya
başlanırken, Reform hareketi günlük hayatın pek çok alanındaki din temelli
pratiklerin yeniden şekillenmesine yol açtı. Kilise evlilikten ekonomiye, yemek
kültüründen eğitime kadar her alanda baskın olan otoritesini sorgulayan ve
yavaş yavaş gelişmekte olan kapitalizme daha uyumlu dinsel yorumlara sarsılmaya
başladı.
Kilisenin bu otoritesine
vurulmuş en ağır darbe ise bilimden geliyordu. Bilim, her şeyi sorgulayan,
anlamaya çalışan, bilmeye yönelen ve değiştirmek için uygun araçları geliştiren
müthiş bir silahtı. Sorgulamamanın, anlamamanın, bilmemenin ve olduğu gibi
kabul etmenin toprağından beslenen muhafazakarlığın karşısında yükselen bilim;
kendisi dahil her şeyi eleştiriyordu. Bilimin en büyük gücü de bu eleştirel
yapısıydı. Ancak eleştiri günümüzde anlaşıldığı anlamıyla sızlanmak, şikayet
etmek, burun kıvırmak değil; anlamak, bilmek ve değiştirmek üzerine kuruludur.
Bu her şeyden önce çevresine
müthiş bir özgüvenle bakan, geleceğin daha iyi olacağına dair umudu olan, akıl
ve deney yoluyla kavradığı dünyayı her geçen gün biraz daha fazla kavrayan bir
insan karakterinin oluşumuna hizmet etti. Dinsel baskıdan reformlar yolu ile
kurtulan, bilim aracılığı ile dünyayı anlayan ve giderek özgürleşe sanatta
kendini ifade eden bu insan Aydınlanma çağının ürünü olan yeni bir kavramla
kendini tanımlıyordu: Birey!
Birey, Kapitalizm ve Demokrasi
Modern birey, aydınlanma
çağının ürünüdür. Bireylerin iç dünyasını, hayallerini, arzularını, hırslarını,
korkularını, umutlarını en iyi anlatan edebi ürün olan roman da tarih sahnesine
birey ile birlikte çıkmıştır. Aydınlanma çağına kadar toplum içerisinde
uyuklamakta olan birey; dinsel baskının geri çekilişi, bilimsel özgüvenin
yükselişi, sanatsal coşkunun yayılışı ile birlikte serbest kalmıştır. Bu da
kendi aklı ile düşünen, bilimsel yöntemle karar veren, geçmişi anlayıp
eleştirirken geleceğe ilişkin fikirler geliştiren bireylerin; toplumsal
meselelerde de söz sahibi olmak istemesi anlamına geliyordu.
Demokrasi işte bu söz, yetki,
karar hakkının yani iktidarın bireylerden oluşan topluma devredilmesidir.
Kilise bilim tarafından tahtından indirilirken, krallar da demokrasi mücadelesi
ile yönetime el koyan toplumsal güçlerce tahtları ile birlikte yok edildiler.
Artık ne sanatın, ne bilimin, ne de siyasetin önünde tabulardan, dogmalardan,
hurafelerden oluşan bir engel kalmıştı! Sınıflı toplumlarda her ilerlemenin,
kendi içinde bir olumsuzluğu da barındırdığını yazının başında söylemiştik. Aydınlanma
çağının bir diğer ürünü de kapitalizmdir.
Postmodernizm: Saldırı Altında Olan Akıldır!
Yeni çağın ürünü olan
kapitalizm, bireysel girişime dayalı, özel mülk edinme düzeni üzerine kurulu ve
toplumsal, ekolojik hiçbir kaygı gözetmeden sadece kar maksimizasyonunu
önemseyen bir üretim ilişkisidir. Bilim, sanat, akıl ve demokrasi ile birlikte
yükselen kapitalizm; kendi iktidarını oluşturduktan sonra feodal sistemin kendi
düzenini sürdürmek konusunda mükemmelleştirdiği araçlara geri dönüyor.
Feodalizmin yıkılıp
kapitalizmin kurulmasında işe yarar birer araç olarak görülen bilim, sanat ve
demokrasi; artık iktidarını pekiştirmiş ve toplumsal gelişme önünde bir engel
haline gelmiş olan kapitalizm için bir tehlike oluşturuyor.
Bilim, sanat ve demokrasinin
kapitalizm için yarattığı tehlike ile baş etmenin en kestirme yolu ise bunların
beslendiği ana kaynağa yani aydınlanmanın en temel unsuru olan akla
saldırmaktır. Sorgulamaya, anlamaya, bilmeye ve değiştirmeye dayalı aydınlanma
değerleri; bugün post modern ortaçağ karanlığı tarafından saldırı altındadır.
Birey olmanın en temel unsurları ortadan kaldırılırken, demokrasi de aynı
akıbete maruz kalıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder