Seçimden sonra kurulan UBP-DP-YDP hükümeti sadece 59 gün sürdü. Şimdi bir yenisinin kurulup kurulamayacağı tartışılıyor! Hükümet krizinin sebebine dair rivayetler muhtelif! Size şaşırtıcı gelebilir ama benim iddiam şu ki; hükümet krizinin nedeni sizsiniz, biziz! Evet, bu hükümetin bozulmasının da, kurulmasına dair sıkıntıların da nedeni 1 Nisan’da gerçekleşen büyük halk eylemi ve zamlara karşı halkta hala için için yanmakta olan öfkedir!
Birinci Dünya Savaşı’nın
Avusturya-Macaristan veliahdı Arşidük Franz Ferdinand’ın bir Sırp milliyetçisi
tarafından öldürülmesi nedeniyle çıktığına inanıyor musunuz? Halkları yıllarca
sürecek vahşi bir savaşta ölmeye gönderen egemenler, o tarihlerde savaşın
sebebinin bu suikast olduğunu söylüyorlardı. Çıplak gözle bakıldığında savaş
gerçekten de bu nedenle çıkmış gibi de görünüyordu. Ancak şimdi hepimiz
biliyoruz ki, savaşın esas nedeni emperyalist ülkeler arasındaki sömürge ve
hammadde elde etme yarışı idi.
Erken genel seçimden sonra
kurulan Sucuoğlu Başbakanlığındaki UBP-DP-YDP Hükümeti, sadece 59 gün devam
edebildi! Zaten daha 15. gününde bakan değişimi yapmış olan hükümetin kurulur
kurulmaz önünde bulduğu sorunlar, yine kendileri tarafından seçimden sonraya
ötelenmiş ekonomi ile ilgili başlıklardan oluşuyordu. Döviz karşısında eriyen
TL ile birlikte emekçilerin maaşlarının hiçbir anlamı kalmamıştı, yıllardan
beridir yatırım yapılmayan Kıb-Tek artık tekliyordu ve hem zam hem de üretim
eksiği ciddi bir sıkıntı olarak kapıda bekliyordu. Akaryakıt ithalatçıları zam
furyasını başlatmak için seçimlerin bitmesini bile beklememişlerdi; tüp, ekmek,
içki, süt aklınıza gelebilecek ne varsa ışık hızıyla zamlanıyordu ki bütün
bunlar halen aynı şekilde devam ediyor!
İşte tüm bu sorunların ortasında,
seçim boyunca tüm bu sorunları çözüme kavuşturacağını iddia ederek seçilen vekillerin
oluşturduğu hükümet istifasını verdi! O istifadan bu yana hala da bir hükümet
kurulabilmiş değil. Bazı çevrelere göre hükümet hiç kurulamayacak! Bizce hükümetin
kurulup kurulamayacağından daha önemli olan ise; hükümetin istifasından beridir
özellikle kendine muhalif diyen çevrelerde halkın ekonomik kriz ve pahalılık
nedeniyle yaşamakta olduğu sorunların gündemin ikinci planına geçmiş olması. Bu
öylesine yaygın bir propagandaya dönüştü ki, geçim derdi çeken halkın büyük
kısmı dahi kendi dertlerinden çok hükümet ile ilgili spekülasyonları
konuşmakta…
Hükümet krizini “biz gelirsek her
şey değişir” mesajı vermek için fırsat olarak görenler; UBP içi çatlaklara ve
son zamanlarda DP ile YDP’den yükselen bakanlık taleplerine odaklanıyorlar.
Bizi Tatar ile Sucuoğlu, Sucuoğlu ile Atun, Sucuoğlu ile UBP’li vekiller arası
çelişkilerin hikayeleştirilmiş anlatımı ile oyalayan bu rejim muhalefetine
kalırsa, esas sorun UBP’nin kendisinden kaynaklanıyor! Bu yaklaşımı yeterince
“radikal” bulmayan ve cumhurbaşkanlığı seçiminden beridir ayyuka çıkmış
müdahalelerin altını çizmek isteyenler ise hükümet krizine neden olarak Tayyip
Erdoğan’ın Sucuoğlu’nu istememesini veya Sunat Atun’u “çok istemesini”
gösteriyorlar!
Her iki yaklaşım da bir miktar
gerçeklik barındırsa da 59 günde bozulan ve halen kurulamayan hükümet olgusunu
izah etmek için yeterli görünmüyor! Parti içi rant kavgası UBP’de her zaman
vardı ve kişilerin birbiri ile amansız hesaplaşmalarına çeşitli dönemlerde
şahit olmuştuk. Ancak bu durum hiçbir zaman hükümet olma iradesi ile ilgili bir
zafiyete dönüşmedi! Çünkü UBP yapısı gereği, kendi içinde ne kadar kavga ederse
etsin, rantı paylaşabilmek için hükümet olmaya devam etmesi gerektiğini bilen
öznelerden oluşur. Diğer yandan Tayyip Erdoğan’ın sevdiği veya sevmediği
figürlere karşı farklı davrandığı bir gerçek olmakla birlikte, kategorik olarak
kendisi ile zıtlaşma gibi bir derdi olmayan UBP’yi harcaması için ya tamamen şuursuz
olması ya da elinin altında UBP’den çok daha iyi bir yedeği olması gerekiyor.
Ki öyle olsa bile gerçekten acil bir durum olmadıkça yedeği sahaya sürmek hiç
de mantıklı bir strateji değildir! Çünkü ne de olsa yedekten sonrası meçhuldür!
Dediğim gibi, her iki yaklaşım da
içerisinde bir miktar gerçeklik barındırıyor. Tıpkı 1. Dünya Savaşı’nın
gerçekten de Avusturya-Macaristan veliahdına düzenlene suikast sonrası başlamış
olması gibi! Ancak hükümet krizinin “görünürdeki nedenleri” olmaktan öteye bir
açıklayıcılığa sahip değiller. Üstelik her iki yaklaşım da halkı sürecin seyircisi
pozisyonuna iten bir yapıya sahip! “Kim kime ne demiş”, “kim kimi sevmiyormuş”,
“kim kimin arkasından ne yapmış!” Bütün bunların dedikodusunu yapmak veya tüm
bunların aslını bilmek bizim esas dertlerimizin çözümüne dair ne içeriyor?
Asgari Ücret pahalılaşan hayat
karşısında hiçbir anlam ifade etmiyor artık! Kira, ulaşım, banka taksiti,
market alışverişi, elektrik faturası derken emekçiler ayın sonunu getiremez
durumda! Zamların geri alınması, hayatın ucuzlatılması, asgari ücretin
arttırılması, eğitim ve sağlığın ücretsiz olması, kamusal toplu taşımacılığa
yatırım yapılması taleplerini haykıran bir mücadele yerine; Sucuoğlu, Atun,
Tayyip ve Tatar’ın başrolde yer aldığı hikayelerle hipnotize olmamız gerçekten
daha mı yararlı?
Açıktır ki seçimlerden hemen
sonra zincirlerinden boşanırcasına üstümüze gelen zamlar halkta bir öfke
patlamasına neden oldu. Bugün işimize gitmek için arabamıza benzin koyamaz,
pişirmek için marketten gıda alamaz durumdayız! Halkın her kesiminden yükselen
tepki, kendini en rafine haliyle 1 Nisan büyük eyleminde gösterdi. Öfke 1
Nisan’dan önce de mayalanıyordu ama 1 Nisan bu öfkenin büyüklüğünü, derinliğini
ve yaygınlığını kanıtladı. Esnaf eylemleri, Mağusa ve Omorfo’da kendiliğinden
halk hareketleri ile büyüme trendine girdi. Hemen ardından da ne
bürokratikleşerek halktan kopmuş sendikaların ne de meseleyi UBP’ye indirgemeye
çalışan rejim muhalefetinin bu öfkeyi dizginleyemeyeceği ortaya çıktı. Bu
sürecin arkasından gelmekte olan belliydi; sınıfsal bir sorgulama ve öfkenin bu
krizden kar elde eden ultra zenginlere yönelmesi! İşte hükümet bu noktada
düştü! Çünkü herhangi bir rejim partisi, kendisine yöneltilmiş öfke ile baş edebilir,
ama korumakla mükellef olduğu sermayedarları gizleyemediği anda işlevini
kaybeder. Rejimin özü halk yoksullaşırken zenginlerin daha da zenginleşmesi, öfkenin
de rejim partilerine yönelmesi üzerine kuruludur. İnanması zor ama evet;
hükümetin dengesini bozan, onu istifaya zorlayan sizsiniz, biziz, halktır!
“Eylem yaptık da ne oldu” diye soranlar, bu eylemden sonra bir daha hayır
etmeyen hükümete bakıp cevabı da kendileri versinler!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder