22 Şubat 2005 Salı

2005 Şubat Seçimleri İle İlgili Röportaj / İstanbul IMC



Kuzey Kıbrıs’ta gerçekleşen erken seçimler geçtiğimiz yıllara oranla zayıf ve heyecansız geçti. Yedi partinin yarıştığı seçimlerde katılım oranı 1 yıl önceki seçimlere göre 6 puan düştü ve %80 pranında gerçekleşti.


Secimlerde alinan oy oranlari aslinda ilk uc partinin tabanlarini korudugunu, ve birlesme yanlisi olan Kibrisli Turkler'in diger partileri birakip CTP'ye yonlendigini, Talat'in oylarini artirdigini gosteriyor. Bu AKP ve AB'nin de sevindigi bir durum. Secim sonuclari Kibris'in butununu, Turkiye'yi ve AB'yi / ABD'yi nasil etkiler? Etkiler mi?

CTP bu seçimlerde oylarını kesin bir şekilde arttırdı. Geçen seçimlerde %34 olan oy oranını %44’e yükselten CTP’nin milletvekili sayısı da 19’dan 24’e yükseldi...
Ancak, bu %10’luk kayma sadece birleşme yanlısı partilerin tabanından kayan oylarla açıklanamaz. BDH geçen seçimlerde %13 cicarında oy almıştı. Bu seçimlere BDH’yı oluşturan partiler 2 ayrı kampta katıldılar. BDH %5,8 TKP-BKP İttifakı ise %2,5 civarı oy aldı. Toplam BDH oyları %8,3 civarında gerçekleşti  ki bu da %5 lik bir azalma demektir. Seçimlere katılım oranının %6 düştüğü ve bu düşüşün de sol seçmenin bir protestosu niteliğinde olduğu da düşünülürse, CTP’deki oy artışının daha çok sağ seçmenin CTP’ye kayması ile açıklanabileceği görülüyor. CTP’nin oy artışı DP ve UBP’den kayan oylar, bu seçimlere katılmayan Ticaret Odası (Kıbrıs’ın TÜSİAD’ı) destekli ÇABP’in %2’lik oyu ve bir miktar da eski BDH seçmeni ile açıklanabilir. Tabii bir de katılım oranının düşmesi nedeniyle, daha az oyun daha çok yüzdeye denk geldiği de unutulmamalı.

UBP, CTP’ye kayan yaklaşık %3’lük seçmenini, geçen seçimlerde MBP (Kıbrıs’ın MHP’si)’ye oy veren seçmeni bünyesine toplayarak telafi etti. Ki MBP bu seçimlere MAP adı ile girdi ve % 0,5’lik oy oranına düştü. Buna rağmen UBP oyları %1-2 azaldı. Gene de UBP’nin tabanını koruduğunu söyleyebiliriz.

DP’de % 2-3 civarında bir azalma gerçekleşti. Bu da milletvekili sayısını 1 kişi azalttı. Genel olarak DP seçmeni, UBP ile CTP tarafından paylaşıldı.

İlk 3 partide durum böyleyken, seçimlerden en trajik sonuçla ayrılan BDH oldu. BDH, geçen seçimlere TKP-BKP ve KSP’nin oluşturduğu bir çatı partisi olarak girmişti. Ana gövdesini TKP oluşturuyordu ve oy oranı %13 civarındaydı. Ancak seçimlerden sonra ittifak dağıldı ve Akıncı liderliğinde BDH ayrı bir parti olduğunu ilan etti. Küçük bir grup olan KSP ayrıldı ve seçimlere ilişkin kendi yolunu çizmeye karar verdi. TKP ve BKP ise ittifak oluşturarak 20 Şubat seçimlerine birlikte girdiler. Bölünme sonrası eski BDH oylarının önemli bir kısmı boykota kaydı. Ciddi bir kısmı ise %5,8’lik şimdiki BDH oylarını ve CTP’ye kayan oyları oluşturdu. Kalan %2,5’lik oyu ise TKP-BKP ittifakı aldı.

Seçim sonuçlarında ortaya çıkan tablo şöyle görünüyor:
Çözüm ve Barış güçleri toplamda oylarını arttırdılar. Geçen seçimlerdeki %49,5’i aşarak bu seçimlerde toplamda %53’e denk gelen bir oran tutturdular. Bunun yanında CTP güçlü bir hükümet oluşturma şansını yakaladı. Buna karşılık parlamentoda sol bir muhalefet partisi kalmadı.
AKP ve AB bu duruma muhtemelen sevinmiştir. Seçim sonuçlarında oluşacak olan durum Kıbrıs’ta yeni tarz bir parlamento dışı muhalefetin yükselmesine hizmet edecektir. Genel politikalar anlamında Kıbrıs, Türkiye ve yakın çevre ülkelerde bir değişiklik olmayacaktır. Çünkü bugüne kadar uygulanan politikların sahibi olan partiler halen iktidardadırlar. Üstelik oy oranlarını da arttırmıştırlar. Genel eğilimlerde bir değişiklik olması için bir neden yoktur.
Ancak parlamento dışında kalan BKP, TKP ve %6’lık boykotçu kesim düşünüldüğünde sokakların canlanacağını, eski parlamenter tarzın yerini de küresel muhalefetin yeni soluğunun alacağını tahmin etmek güç değil.

Kuzey ya da Guney Kibris'ta Soros baglantili herhangi bir orgut etkinlik gosteriyor mu? Usaid vb. kurumlarin halka yaklasimi nasil?

Daha çok güney kıbrıs’ta yürütülen kara para aklama işlemleri ile ilgili Şahin Artan2ın bir yazısını Kıbrıs Indymedia Türkçe Branşı’nda yayınlamıştık:
Kuzey’de ise USAID ve UNOPS kökenli fonlama kuruluşları ve projeler vasıtasıyla bir çok sivil toplum örgütü fonlanıyor. Fonlama sistemi özellike son 10 yılda büyük bir artış kaydetti. Muhalif yapıların neredeyse tamamı parasal ilişkilerini UNOPS ve USAID’ten sağlıyorlar. Bu da muhalifliği proje yapmaya, muhalafeti de para gücü ile gösteriler örgütleme indirgeyen bir tarz oluşturmuş durumda.

Kibris'ta CTP'ye, UBP'ye, DP'ye oy veren Kibrislilar'in profili nedir?

CTP : Cumhuriyetçi Türk Partisi, 1970’lerde Denktaş’a muhalif bir grup milliyetçi aydın tarafından kuruldu. Türkiye’de okuyup İGD (ilerici gençlik derneği) fikirleri çerçevesinde kendini sosyalist olaraak tanımlayan kitlesel bir genç gurubu 70’lerin sonlarına doğru partiyi ele geçirdi. Uzun bir süre SSCB politikalarını yürüten CTP, SSCB’nin dağılması ile sosyalizmden vazgeçti. İngiliz İşçi Partisi tarzı bir liberalizmi savunmaya başlayan CTP’deki dönüşüm 1993’ten itibaren görünür hale geldi. Partinin rengi olan kırmızı bırakılarak yeşil renk kullanılmaya başlandı. Bu, partinin sosyalist kadrolarının önemli bir kısmının partiyi bırakması ile sonuçlandı. Ancak yerlerine gelen liberal kadrolarla parti kitleselleşti ve barış, AB söyleminin en önemli sahibi haline geldi. CTP’nın şu anda eski sol fikirleri ile hiçbir bağı yoktur. Ekonomik anlamda liberal, sosyal olarak popülist, siyasi anlamda ise pragmatist bir çizgiye sahip bir partidir. Parti kadroları Özal ve AKP çizgisine hayranlık beslemekte, favori yazarları ise Erdal Güven ve Mehmet Altan’dır.

UBP : Ulusal Birlik Partisi, Rauf Denktaş tarafından kurulan muhafazakar bir partidir. İdeolojik anlamda milliyetçi, şövenist ve faşist eğilimlerle biçimlenmiştir. Ancak onyıllarca devlet yönetiminde bulunmalarından kaynaklı olarak bürokratik bir soğuklukla, faşist saldırganlıklarını birleştirmeyi başarmışlardır. Parti kadroları böyleyken, oy veren taban ise daha çok maddi çıkar, iş, sosyal statü gibi kazanımlarından dolayı partiye bağlılık geliştirmiştir. 1974 işgalinden sonra kuzeydeki tüm malların yağma ve talanını yöneten UBP, statükodan beslenen Kıbrıs’a özgü bir partidir.

DP : Demokrat Parti, Rauf Denktaş’ın UBP kadroları ile yaşadığı ganimet paylaşımı sorunları üzerine kurulmuş bir partidir. Ekonomik anlamda UBP’ye göre daha liberal ancak sosyal anlamda ise mafya ilişkileri daha sağlam bir partidir. Ülkedeki gece kulüpleri, kumarhaneler ve uyuşturucu mafyası ile yakın ilişkidedir. Bir anlamda, ganimetin tükenmesi üzerine alternatif gelir kaynağı olarak mafyayı tespit etmiş bir çete de diyebiliriz.

Kibris'ta sosyalist ve diger alternatif cizgileri izledigini belirten partilerin durumu nedir? Secimi boykot eden olusumlar da oldu, bunun nedeni tam olarak neydi?

Partiler özelinde konuşacak olursak, oy oranları daha az olan muhalif partiler; TKP, BKP, KSP ve YKP’dir.

TKP: Toplumcu Kurtuluş Partisi, kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayan bir partidir. BDH süreci sonucunda yaşadığı bölünme ile tarihinde ilk kez parlamento dışında kalmıştır. Son seçimlere BKP ile ittifak yaparak girmiştir. Ancak oy oranları %2,5’te kalmıştır. Ada’daki ingiliz üslerinin kaldırılmasını dile getiren tek ittifak olan TKP-BKP Sol Güçler ittifakı radikalleşebileceklerinin mesajlarını vermekle birlikte son seçimlere kadarki çizgileri AB’ci, Kıbrıslı-Türkiyeli ayrımına endeksli ve Avrupa anlamında sosyal demokrat ir çizgiydi. Ancak parlamento dışında kalmaları alternatif küreselleşme mücadelesine kulak kabartmalarına ve katılımın bayağı düşük olduğu küreselleşme karşıtı gösterilerin canlanmasına neden olabilir.

BKP: Birleşik Kıbrıs Partisi, CTP’den ayrılan bir grup sosyalist’in partisidir. Aslında köken olarak stalinist bir kökten gelmekle birlikte Güney’deki AKEL ile yakın ilişki içindedirler. Kendilerini komünist larak tanımlarlar ancak AB’ci, kıbrıslı-türkiyeli ayrımına dayalı bir çizgileri vardır. Sosyal demokrat değildirler. Son seçimlere TKP ile birlikte girdiler. AKEL ile birlikte belirleyecekleri politikaya göre hareket edeceklerdir. Ancak seçim sonrası arlemento dışında kalmaları radikalleşmelerine neden olabilir.

KSP: Bir önceki seçimlere BDH çatısı altında katılan Kıbrıs Sosyalist Partisi milletvekili çıkaramamıştı. Bu son seçimlere katılmadılar ancak halkı boykot yapmamaya, çözüm güçlerini desteklemeye çağırdılar. Köken olarak maocu-stalinist bir kökene sahip olan KSP kadroları oldukça dar ve küçüktür. Annan Planına evet demişlerdir. Taktiki olarak da AB’yi desteklemişlerdir. Yaklaşık 2-3 ay önce bu taaktiklerinden vazgeçtiler ve Annan Planının emperyalist bir plan olduğunu, AB’ye girilmesine de karşı olduklarını beyan etmeye başladılar. 1 yıldan fazla bir süre AB’ye girilmesi için mücadele eden, referandum’da evet diyen bu parti tavrındaki bu çelişkiyi açıklarken “halkın gerçekleri görmesi için böyle yaptık, bu tamamen taktikti” demektedirler. Kitle kuyrukçusu bir tavırları vardır ve ortoriteryan, hiyerarşik bir çizgidedirler. İllegalite koşullarına özenen ancak en popülist politikaların peşinden giden küçük-burjuva karakterde bir öğrenci tabanına yaslanmaktadır. Son seçimlere yeterli kadroları olmadığı için katılamadıklarını ancak bir sonraki seçimlere katılacaklarıını açıklamışlardır.

YKP: Yeni Kıbrıs Partisi, Türkiye’de Devrimci Yol ve Kurtuluş ekiplerinin Kıbrıs’ta birlikte mücadelesinin sonucu olarak oluştu. Başta gayet olumlu öğeler taşıyan bu hareket 1990’lı yıllarla birlikte liberalleşti ve Avrupa sosyal modelinden etkilenerek AB’ci bir çizgiye kaydı. Parti, yapısı gayet esnek, otoriter öğeler taşımayan, küreselleşme karşıtı söyleme açık, haatta bu söylemi üreten, IMF, DB vb. konuşlarda net, tutarlı bir çizgide. Ancak Kıbrıs ve Kıbrıs sorunu söz konusu olunca bu çizgisi geri planda klıyor ve AB’ci bir çizgi tüm faaliyetlerine damgasını vuruyor. Son seçimlerde YKP halka boykot çağrısı yaptı. Bir önceki seçimlere göre katılım oranı %6 düştü ve oylarını yakan insan sayısı da %3 arttı... Aslında bu %10’a yaklaşan boykotçu oranı YKP’nin çağrısı sonucu oluşmadı. Ancak YKP bu kitlenin ruh halinin farkında olduğundan ve hatta onlar gibi düşündüğünden bu çağrıyıu yaptı. Yani şöyle söyleyebiliriz: YKP çağırdığı için boykot bu kadar yüksek çıkmadı, boykot bu kadar yüksek çıkacağı için YKP boykota çağırdı.
Boykotu tetikleyen ana neden referandumdan sonra Kıbrıs Sorununa yönelik ciddi bir gelişmenin olmaması. CTP’nin gittikçe şövenist ve milliyetçi bir söyleme doğru kayması ve insanların ümitsizliği, karamsarlığı idi. YKP bunların yanında, seçilecek olan parti ve kişilerin Ankara’nın kuklası olacağını ve Kıbrıslı Türklerin bu oyuna katılmayarak, onları meşrulaştırmaması gerektiğini söyledi. Boykot çağrısının ana nedeni buydu. Ve yaklaşık %9’luk bir kitlenin böyle düşüdüğünü söyleyebiliriz.

Nisan ayindaki cumhurbaskanligi secimleri dengeleri nasil etkileyecek? Talat secilirse milletvekilligi dusecek mi? Yerine kim secilecek?

Kıbrıs’ta yapılan hiçbir seçim, hiçbir zaman dengeleri değiştirmemiştir. Sokak boyutu eksik olan tüm seçimler gibi karşılıksız bir ses olarak kalmıştır. Nisan aynıdaki cumhurbaşkanlığı seçimleri de böyle olacaktır.
Büyük bir ihtimalle CTP ve DP ortak bir aday belirleyerek seçimlere gireceklerdir. Ancak eğer bu mümkün olmazsa Talat Cumhurbaşkanlığına aday olabilir. Talat cumhurbaşkanı seçilirse, milletvekilliği düşer. Parti başkanlığına ve başbakaanlığına en yakın aday Lefkoşa Belediye Başkanı Kutlay Erk’tir. Kutlay Erk’in varlığı dış politikada hiçbir değişim yaratmaz, ancak iç politikada neo-liberal politikaların daha bir kararlılıkla uygulanmasına neden olacaktır.
Zaten CTP-DP koalisyonunun milletvekili toplam sayısı 30’a çıkmıştır ve önümüzdeki dönem, iç politikada keskin neo-liberal müdahalelere sahne olacaktır.

Kibris'ta Turkiyeliler ve Kibrisli Turkler, ordu ve Kibrisli Turkler arasindaki iliskiler son bir yildir nasil?
Türkiyeliler ve Kıbrıs’lı Türkler arası ilişkilerde bir gerilim söz konusu değil. Hatta Türkiye kökenli seçmenlerin Türkiye kökenli partilerden çok Kıbrıslı Türk Partilere oy verdiği bile söylenebilir. Kıbrıslılarla Türkiyeliler arasındaki gerilim daha çok kültürel bir gerilim olarak tanımlanabilir. İstanbulda da yaşanan bu gerilimi köyden gelen insanlara duyulan tepki ile karşılaştırmak mümkün. Kıbrıs’taki tek fark burada statükocu partilerin TC kökenli insanları siyasal iradeyi sulandırmak için kullanıyor olmaları. Bu da doğallığında Kıbrıs Milliyetçisi bir siyasal iklim yaratıyor.
Ordu’nun ise politik hayata müdahaleleri en kritik ve kendilerince önemli noktalara odaklanmış durumda. CTP’nin TC çizgisine kayması ve AB perspektifinin hem TC hem de buradaki AB’cilerce paylaşılan ortak perspektif olması ile ordu-halk gerilimi bir süreliğine geri plana çekilmiş gibi görünüyor.
Polis, asker vb. tüm kolluk kuvvetlerinin TC ordusuna bağlı olduğu bugünkü koşullarda ortalık sakin de olsa, bağımsızlıkçı bir çıkışın karşısındaki en ciddi güç 40 bin kiçilik TC ordusudur.

Kuzey ve guneydeki sendikalar, genclik orgutleri vb. arasinda iletisim var mi? Varsa ne duzeyde?
Sendikalar, partiler ve gençlik örgütleri “somut günlük hayat” üzerinden değil de daha çok “soyut barış söylemi” üzerinden bir ilişkiye sahipler. Bu da ses getiren ortak eylemlerin olmasında en önemli engellerden birisi. 30 yıllık bölünmüşlüğün ve dil probleminin etkileri ile birleşince “ortak mücadele” sadece sloganlarda kalan bir şey oluyor.
İki yanda bulunan örgütlerin hem sıkıntısı hem de şansı olan olgu ise şu: Güneydeki mücadele geleneği daha çok Avrupa tarzı kampanya örgütleme ve medyayı kullanma yöntemlerine dayanıyor. Kuzeydeki gelenek ise birebir ilişki, mahalle mahalle insan örgütleme üzerinden kuruluyor  ve güney ülkelerine benzer bir pratiğe sahip. Bu farklı tarzarın biraraya gelmesi çok zor olduğundan bir sıkıntı yaratabiliyor. Ancak aynı sıkıntının Dünya Sosyal Formunda bir araya gelen Kuzey ülkeleri ile Güney ülkelerinin muhalif hareketlerince de yaşandığını düşünürsek bunun nasıl bir şans olduğunu da görebiliriz.
Kıbrıs’ın bütünleştirilmesi yolunda, sol güçler bu tarzlarını alternatif küreselleşme mücadelesi yolunda aynı potada erittikleri takdirde, canlı, diinmaik ve kıbrıs coğrafyasının sınırlarını aşan bir mücadele yaratabilirler.

Seçim sonuçlarının bize sunduğu en önemli fırsatlardan birisi de bu. CTP artan milletvekilis sayısı ve DP-CTP koalisyonunun parlamentodaki mutlak üstünlüğü şu sonucu verecek: CTP kesin bir şekilde parlamentoya yoğunlaşacak. Bunun sonucu olarak da sokaktaki, sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve diğer sol partiler üzerindeki hegomonyası çözülme sürecine girecek. Neo-liberal, ABD patentli politikaları pervasızca uygulayacaklar ve uzunca bir süre diğer sol partiilerin hiçbir parlamenter çözüme ulaşma şaansı olmayacak.
Geriye kaalan sol için tek alternaatif sokak, mahlle ve iş yeri mücadeleleri olacak. Adım adım, CTP hegomonyasından kurtula kurtula başka bir muhalif yapı oluşmaya başlayacak. Solun başka şansı yok. Mücadele hem radikalleşecek hem de kıbrıs dışındaki halkların deneyimlerini  de öğrenerek teorik olarak derinleşecek.
Kendiliğinden gelişecek bu sürece ister istemez tüm parlamento dışı sol partiler kitlesel katılım sağlayacaklar. Süreç onları bunu yapmaya zorlayacak.
Önemli olan nokta, bu mücadele içinde samimi bir duruşa sahip olan unsurların, yükselen bu ivmede hatırı sayılır bir güç biriktirmeleridir. Küreselleşme karşıtlığını bir politik tercih değil, bir varoluş biçimi olarak benimseyen insanları çoğaltmak ve örgütlemek. Bizim yapmaya çalışacağımız şey de bu olacak.
Mücadele yeni başlıyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder