7 Mart 2005 Pazartesi

Kuzeydeki Seçimlerden Geriye Ne Kaldı?


Emek pazarı, büyük işsizler havuzu, klasik yukardan aşağıya örgütlenme, üyelik aidatlarının otomatik kontrolü ve resmi örgütlenme şekline meydan okuyor. Hiçbir seçim partisi ve sendika patronu, örgütleme yapmak ve ağlayan çocukların, hemen yiyecek talep eden kadın militanların ya da küreselleşme ve işsizlik üzerine verilen uzun söylevlerden sıkılmış işsiz genç erkeklerin arasında buz gibi donduran ya da terleten sefil yerlerde yapılan toplantılara katılmak için kenar mahallelerin çamurlu, kaldırımsız yollarında zahmetli yürüyüşler yapmaya gönüllü değildir.
Cosmopolitik Dergisi Sayı:2


20 Şubat 2005 tarihinde Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan erkek ve kadınlar yine sandık başındaydı. “Seçim partileri” açısından bakıldığı zaman ülkenin kaderini değiştirmesi bakımından çok önemli olan bu seçimlerden geriye ne kaldı? Kocaman bir pazarlama ve reyting yarışından sonra, bildiri yapılmak için kesilen ağaçlar, heryere asılan bayraklar, boyunlara dolanan yeşilli, turunculu atkılardan geriye ne kaldı? 50 adam meclisin yolunu tutmuş, halk her yıl sandığa gitmekten bıkmış ve 2 ay sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin alevi yürekleri sarmamışken bu değerlendirmeyi yapmanın belki de tam vaktidir...
Belki de söylenmesi gereken ilk şey seçimlerin geçtiğimiz yıllara özellikle de son seçimlere göre zayıf ve heyecansız geçtiğidir. 7 değişik “seçim partisi”nin yarıştığı seçimlere katılım oranı bir yıl önceye göre 7 puan düştü ve % 79 oranında gerçekleşti. Hatalı oy kullanımının da 3 puan arttığını düşünecek olursak (tabii 1 yılda insanlar oy vermeyi unutmadılarsa) seçmenin bıkkınlığı ve inançsızlığı rakamlarda da kendini gösterdi. Bu %10’lara varan ilgisizlik, boykot çağrısı yapan YKP (Yeni Kıbrıs Partisi) etkisi ile değil, daha çok YKP’nin de doğru bir tespitle dile getirdiği gibi halkın parlamentoya ve “seçim partilerine” güvensiliği ile oluştu. Zaten popüler partilerin “Sözümüz Söz”, “Biz size hiç yalan söylemedik” vb. seçim sloganları, bizzat kendilerinin de bu olguyu farkettiklerini gösteriyordu.
Referandumdan sonra Kıbrıs Sorununun çözümüne yönelik ciddi hiçbir gelişmenin olmaması, Sözde Solcu CTP’nin gittikçe şövenist ve milliyetçi bir politikaya evrilmesi toplumdaki güvensiliği körükleyerek boykotçu eğilimi güçlendirdi. Barış’ın sözcüsü CTP, 1 yılda barışa yönelik ciddi hiçbirşey yapmayınca; statükocu UBP haklı olarak “o kapıları da biz açtık” diye ilanlar verdi.
CTP bu seçimlerde oylarını kesin bir şekilde arttırdı. Geçen seçimlerde %34 olan oy oranını %44’e yükselten CTP’nin milletvekili sayısı da 19’dan 24’e yükseldi...
Ancak, bu %10’luk kayma sadece birleşme yanlısı partilerin tabanından kayan oylarla açıklanamaz. BDH geçen seçimlerde %13 civarında oy almıştı. Bu seçimlere BDH’yı oluşturan partiler 2 ayrı kampta katıldılar. BDH %5,8 TKP-BKP İttifakı ise %2,5 civarı oy aldı. Toplam BDH oyları %8,3 civarında gerçekleşti  ki bu da %5 lik bir azalma demektir. Seçimlere katılım oranının %7 düştüğü ve bu düşüşün de sol seçmenin bir protestosu niteliğinde olduğu da düşünülürse, CTP’deki oy artışının daha çok sağ seçmenin CTP’ye kayması ile açıklanabileceği görülüyor. CTP’nin oy artışı DP ve UBP’den kayan oylar, bu seçimlere katılmayan Ticaret Odası (Kıbrıs’ın TÜSİAD’ı) destekli ÇABP’in %2’lik oyu ve bir miktar da eski BDH seçmeni ile açıklanabilir. Tabii bir de katılım oranının düşmesi nedeniyle, daha az oyun daha çok yüzdeye denk geldiği de unutulmamalı.
Statüko’nun güçlü partisi UBP, CTP’ye kayan yaklaşık %3’lük seçmenini, geçen seçimlerde MBP (Kıbrıs’ın MHP’si)’ye oy veren seçmeni bünyesine toplayarak telafi etti. Ki MBP bu seçimlere MAP adı ile girdi ve % 0,5’lik oy oranına düştü. Buna rağmen UBP’nin oyları %1-2 azaldı. Gene de UBP’nin tabanını koruduğunu söyleyebiliriz.
Denktaş’ın oğlunun partisi DP’de ise % 2-3 civarında bir azalma gerçekleşti. Bu da milletvekili sayısını 1 kişi azalttı. Genel olarak DP seçmeni, UBP ile CTP tarafından paylaşıldı.
İlk 3 partide durum böyleyken, seçimlerden en trajik sonuçla ayrılan BDH oldu. BDH, geçen seçimlere TKP-BKP ve KSP’nin oluşturduğu bir çatı partisi olarak girmişti. Ana gövdesini TKP oluşturuyordu ve oy oranı %13 civarındaydı. Ancak seçimlerden sonra ittifak dağıldı ve Akıncı liderliğinde BDH ayrı bir parti olduğunu ilan etti. TKP ve BKP ise ittifak oluşturarak 20 Şubat seçimlerine birlikte girdiler. Bölünme sonrası eski BDH oylarının önemli bir kısmı boykota kaydı. Ciddi bir kısmı ise %5,8’lik şimdiki BDH oylarını ve CTP’ye kayan oyları oluşturdu. Kalan %2,5’lik oyu ise TKP-BKP ittifakı aldı. Büyük umutlarla oluşturulan %13’lük BDH’dan geriye tüm hırsları ve megalomanisi ile Mustafa Akıncı kaldı. Akıncının, politikada geçen 25 yıllından sonra tasviye etmediği, politikadan soğutmadığı ve küstürmediği hemen kimse kalmamış durumda. Ancak kendisinin en mükemmel siyasi başarısı % 40’lık bir parti olarak aldığı TKP’nin tam anlamı ile iliğini kurutması ve tek milletvekili olarak parlamentoda arz-ı endam eylemesidir. Bu, ne de olsa her politikacıya nasip olacak bir başarı değildir.
Parlamenter dengeler anlamında, “Çözüm ve Barış” güçleri toplamda oylarını arttırdılar. Geçen seçimlerdeki %49,5’i aşarak bu seçimlerde toplamda %53’e denk gelen bir oran tutturdular. Bunun yanında CTP güçlü bir hükümet oluşturma şansını yakaladı. Buna karşılık parlamentoda sol bir muhalefet partisi kalmadı. (Tek adam Akıncı’yı saymazsak)
CTP-DP koalisyonu milletvekili sayısını 30’a çıkarmış durumdadır ve bundan sonrasının tufan olacağını tahmin etmek için birazık hafıza yeterlidir. CTP 1994 yılındaki hükümet deneyiminde neo-liberalizme yatkınlığını, özelleştirmeciliğini ve serbest piyasacılığını ispatlamıştı. 2004 yılındaki icraatları da AB bürokratları ve liberal iş çevreleri ile sarmaş dolaş geçen 10 yılın bilgi dağarcıklarına çok şeyler eklediğini gösteriyor... Piyasanın görünmeyen ellerine fırsat vermek, ekonomiden siyaseti çekmek, tarımı genetiği değiştirilmiş organizmalar ile modernize etmek, gümrükleri kaldırarak Kıbrıs Türkünü dünya ile bütünleştirmek, yabancı sermaye cazip fırsatlar sunarak adayı yatırım cenneti yapmak ve sendikaları zayıflatarak piyasadaki tekelciliği ortadan kaldırmak için sabırsızlandıkalarını tahmin emek için pek de kötü niyetli olmaya gerek yok. Ama Avrupa’daki ve Türkiye’deki dostları tüm bunlardan sabıkalı olan CTP’nin bambaşka politiklar izlemesini beklemek için fazlasıyla saf olmak gerek...
Bu seçimlerden, sihirli küremize bakarak bekleyebileceğimiz en net sonuç, iç politikada kesin ve kararlı bir neo-liberal saldırıdır.
Seçim sonuçlarının bize sunduğu en önemli fırsatlardan birisi de budur. Yeni hükümet, neo-liberal kötülüklerle iştigal ederken toplumun günlük yaşamından ciddi bir hoşnutsuzluk dalgası yükselmesini bekleyebiliriz. CTP kesin bir şekilde parlamentoya ve liberal ekonominin inşaasına yoğunlaşırken; sokaktaki, sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve diğer sol partiler üzerindeki hegomonyasının sürdürülebilirliği yoktur. Neo-liberal, ABD patentli politikaları pervasızca uygulayacaklar ve uzunca bir süre (5 yıl kadar) diğer “sol” partilerin hiçbir parlamenter çözüme ulaşma şansı olmayacak.
Sol için Geriye kalan tek alternaatif sokak, mahlle ve iş yeri mücadeleleri olacak. Adım adım, CTP hegomonyasından kurtula kurtula başka bir muhalif yapı oluşmaya başlayacak. Solun başka şansı yok. Mücadele hem radikalleşecek hem de Kıbrıs dışındaki halkların deneyimlerini de öğrenerek, küreselleşme karşıtı sol ile geç de olsa tanışarak teorik olarak derinleşecek. Kendiliğinden gelişecek bu sürece ister istemez tüm parlamento dışı sol partiler kitlesel katılım sağlayacaklar. Küresel kapitalizmin AB aracılığı ile uygulayacağı; özelleştirme, deregülasyon ve sendikasızlaştırma saldırısı karşısında; ya eski AB’ci tarzlarını terkedecekler ya da yok olacaklar...
Önemli olan nokta, bu mücadele içinde samimi bir duruşa sahip olan unsurların, yükselen bu ivmede hatırı sayılır bir güç biriktirmeleridir. Kapitalizm ve küreselleşme karşıtlığını bir politik tercih değil, bir varoluş biçimi olarak benimseyen insanları çoğaltmak ve örgütlemek, ulusalcılık tuzağına düşmeden enternasyonalist bir sınıf dayanışması ile barışa doğru yürümek. Bizim yapmaya çalışacağımız şey de bu olacak.
Mücadele daha yeni başlıyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder