1 Mart 2010 Pazartesi

UBP'nin Geçici Kıyımı

UBP’nin hükümete gelmesinden sonra geçici çalıştırılan kamu emekçilerinin kitleler halinde işten durdurulması da hiç gündemden düşmedi. Şubat ayı içinde yaşanan son durdurma dalgası ile birlikte toplamda 300’ü aşkın geçicinin işini kaybettiği söyleniyor.

Hemen hemen tüm sendikaların paylaştığı görüşe göre; kamuda sürekli ve kalıcı işlere geçici personel istihdam edilmemelidir. Böylesi işlerde çalıştırılacak kamu emekçileri kadrolu, iş güvencesine sahip ve kalıcı olarak istihdam edilmelidir. Ancak gelmişgeçmiş tüm hükümetlerin uygulamaları bunun tam tersi olmuştur.
Hükümetlerin neden herkesin paylaştığı görüşün tam tersi bir tavır içinde olduğu gayet nettir. Bir yanda partizan uygulamaların gözlerden kaçırılması, diğer yanda kamuda güvencesiz çalıştırma biçimlerinin yaygınlaştırılması ve kamu emekçilerinin kendilerini istihdam eden partilere bağımlı kılınması bunlardan bazılarıdır. Ancak sendikaların özelde geçici çalıştırma genelde ise güvencesizçalıştırma biçimlerine karşı neden etkili bir mücadele geliştirmedikleri anlaşılır değildir.
UBP’nin hükümete gelir gelmez başlattığı geçici kıyımının olumsuz sonuçları gözümüzün önündedir. Yüzlerce insan bir gecede işini kabetmiş, geleceği tamamen belirsiz bir hal almıştır. Bu insanlar emeği ile geçinen, emeğinden başka hiçbir geliri olmayan insanlardır. Üstelik işten durdurulan emekçilerin yaptığı işi yapacak başka personel de yoktur. Yani durdurmalarda amaç bir partiye yakın olduğu düşünülen kişilerin yerine başka bir partiye yakın olduğu düşünülen kişilerin alınmasıdır. Halen çalışmaya devam eden yüzlerce geçici için ise durum tam bir kabustur. Sıranın her an kendilerine de gelebileceği düşüncesi ile bu emekçiler hiçbir haklarını arayamaz, huzur içinde çalışamaz haldedirler. Böylesi bir durum ne toplum sağlığına ne de iş düzenine uygun olamyan sonuçlar üretmektedir.
Başta KTAMS olmak üzere onlarca sendika Şubat ayını geçici kıyımına karşı eylemler yapmakla geçirdi. KTAMS bir de imza kampanyası başlatarak bu kıyımın durması, yaraların sarılması için toplum vicdanına seslenme girişiminde bulundu. Kampanya gazetemiz baskıya girerken halen devam ediyordu.
Ancak tüm eylemlere rağmen sendikal kadrolar dahil olmak üzere toplumda yeterince yankı oluşturulamadığı da bir gerçek. Bu durumun nedenleri sorgulanırken, sadece işten durdurulan ama eylemlere katılmayan geçicilere veya sendika üyelerine kabahat bulmak yeterli değildir. Evet birçok geçici, kendi yakınları da işten durdurulmasın veya tekrar işe alınma şansaları ortadan kaybolmasın beklentileri ile sessizlik içindedir. Ve evet sendikaların üyeleri eylem çağrılarına gür yanıtlar vermemektedir.
Bu durumda olumlu bir sendikal yaklaşım, kendisinin hatalarını da değerlendiren ve bu durumun nedenlerini sorgulayan bir yaklaşım olacaktır. Geçicilerin istihdamı aşamasında yeterince direnç gösterilmemesi, geçicilerin örgütlenmesi için yeterince çaba sarf edilmemesi, örgütlenmiş geçicilerin bilinçlendirilmesi için (gazete demeçleri dışında) hiçbir şey yapılmaması, geçicilere özgü sorunlara dair hiçbir özgün talebin olmaması, geçicilerin kadrolanması ve kendimücadelelerinin öznesi kılınması gibi bir kaygının olmaması göz önünde bulundurulduğunda; bugün geçicilerin de kendi bireysel kurtuluşlarından medet ummaları gayet anlaşılır olacaktır. Sendikal kadrolar ne kadar iyiniyetliolurlarsa olsunlar, anlaşılması gereken şey sendikal mücadelenin iyi niyetlilerin kötü niyetlilere karşı mücadelesi olmadığıdır.
Sendikal mücadele emeğin haklarının ilerletilmesi mücadelesidir. Bunun için de emeğin içinde bulunduğu koşullar ve bu koşullara uygun mücadele ve örgütlenme araçları hatayi önemdedir. Emeğin içinde bulunduğu koşulları değerlendirmeyen ve uygun mücadele araçlarını edinmeyen hiçbir mücadele başarılı olmaz.
Bugün UBP’nin geçicilere yönelik yürütmekte olduğu kıyıma karşı tüm eksikliğine rağmen sendikal eylemlere tam destek vermek zorundayız. Eylemlere katılmalı ve imza kampanyasını yaygınlaştırmalıyız. UBP’nin partizan niyetlerini her ortamda dile getirmeli, baskılarına karşı dirençle durmalıyız. Ancak içinde bulunduğumuz sendikaları da güvencesiz çalışma biçimlerine karşı gereken özeni gösterme noktasında uyarmayı; geçici,  sözleşmeli, hizmet alımı emekçilerin bizim bugünümüzü değilse bile GELECEĞİMİZİ temsil ettiğini vurgulamayı ihmal etmemeliyiz. Kamu Emekçisi olarak tüm kadrolu çalışanların güvencesizleştirme saldırısında bir sonraki hedef olduğunu vurguluyoruz. Buna karşı mücadelenin GENEL eylemlere indirgenmemesi  aksine teker teker her emekçiye temas edecek eylem yöntemleri geliştirilmesi  gerektiğini tekrar ediyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder