14 Mart 2012 Çarşamba

Kişilerle Uğraşmak



Sadece Kıbrıs’a özgü bir davranış değildir politik meselelerde fikirler, örgütler ve kişileri birbirine karıştırmak... Örneklerine dünyanın başka ülkelerinde de bol bol rastlanabilir... Örneğin İkinci Paylaşım Savaşı’nın nedeni olarak Hitler’in akıl hastası olmasını gören tarihçiler bile var hala...
Ekonomik koşullar, bu koşulların yarattığı ihtiyaçlar, bu ihtiyaçların beslediği hareketler ve bu hareketlerin doğurduğu kişiler şeklinde anlamak gerçekten de zordur tarihi. Derin bir düşünce ve kısa yoldan vazgeçebilme kararlılığı gerektirir böyle bir düşünme tarzı.

Hele bir de tarihin kendi çocuğu olan kişiler, kendilerini yaratan süreçleri etkilemişken tarih boyunca... Çünkü bireyler tarihin salt bir oyuncağı değildirler, kendilerini yaratan tarihe şekil de verirler...
Ama gene de tarihte bireyin rolü bellidir. Her tarihsel dönem, ihtiyacı olan bireyleri şekillendirir ve ortaya çıkarır. Bireyin bu çerçevede oynayabileceği rol ise, tarihsel kırılma anlarının ona ve kitlelere sunduğu fırsat ve tehtidlerle sınırlıdır.
Bir kral, monarşinin dolmuş vadesini erteleyip saltanatının süresini uzatabilir mesela. Ama canı istedi diye köleci sisteme geri döndüremez tüm bir ülkeyi... Veya Stalin gibi bir karakter, gelişen bürokrasinin ihtiyaçları doğrultusunda diktatörce davranabilir ama koşullar buna el vermediği sürece kendisini çar ilan edemez...
Uzun bir konudur bu... Salt bireyler üzerinden izah edilen tarih anlayışının 1800’lü yılların ortalarına kadar yaygın kabul gördüğü bir gerçek. Daha sonra diyalektik ve tarihsel materyalist anlayışın gelişimi ile etkisini yitiren bir anlayıştır bu. Ama hala açık veya kapalı şekilde yer bulabilmektedir insanlığın kolektif davranış kalıplarında.
Örneğin bizim ülkemiz Kıbrıs’ta meseleleri Makarios’a, Grivas’a, Samson’a, Denktaş’a, Eroğlu’na bağlı gerekçelerle izah eden akımlar oldu, hala da var... Böylesi tarih yorumlarının felsefi yanlışlığı bir yana; pratik politikada da anlamsız sonuçlar yaratmakta...
Böylesi tarih yorumlarına sahip yapılar, ülkemizde yıllarca sol adına kişi karşıtlığı yaptılar.
Ama kitleleri karşısına oturttukları kişinin felsefesini yeterince tahlil edip, ideolojisini eleştiremedikleri için; kişiler gitti ve pratik aynı kaldı.
Denktaş aktif politika sahnesinden çekildikten sonra büyük umutlarla koltuğuna oturan Talat’ın birden bire Denktaşlaşması bu yüzden süpriz gibi göründü kitlelere...
Örgütü Talat’ı korumaya kollamaya çalışırken, kitleler de politikaya küstü... Ardından ise kopyası gitti aslı geldi yerine... Tek neden bu değil tabii ki 2005 sonrası yaşanan hayal kırıklıklarına... Ancak bu da bir olgu...
Kişilere endeksli politika anlayışının birçok sakıncası var aslında... Politik duruşunuzu bir kişiye yandaş veya karşı olmaya dayandırdığınız anda ideolojik/felsefi her türlü nirengi noktasını yitirme tehlikesi ile karşılaşırsınız. Aynı refleksleri kendi politik ortamınız için de üretmeye başlarsınız.
Denktaş karşıtlığını politik varlık sebebi haline getiren CTP siyasetinin, 1990’lı yılların ortasından beridir kendi içinde yaşadığı her ideolojik farklılaşmayı kişilerle izah etmesi de bir örnek... Özkerciler Talatcılar, Talatcılar Ferdiciler, Özkancılar şucular bucular diye ayrılan bir siyasal yelpaze olabilir mi? Ve muhattabının fikrini değil kişiliğini eleştiren bir politik tarz nasıl bir toplumsal alternatif üretebilir ki?
Her şeyin birbiri içine girdiği süreçlerde fikirleri eleştireceğine kişilere küfredenler, kendi fikirlerinin eleştirilmesini kişiliğine küfür de saymaya başlarlar... Böylece de tam anlamıyla içinden çıkılmaz meseleler yaşanmaya başlar...
Siyasal görüşünü beğenmediğiniz kişinin 40 sene önce hastaneden stesteskop çalmış olduğu söylemine dayalı politik anlayışınız, hem partinizin içine hem de dışına doğru aynı tarzın ürediği bir zemin yaratır. Dedikodu, isim vermeden ima, gönderme, kulis, kişi kayırmacılık, kişisel husumet vb. davranışlar normal politik tavırlar haline dönüşür... Ve bu sadece size zarar vermez, tüm bir toplumsal muhalefet ortamına ve ülkenin sol politik kültürüne de zarar verir...
Bütün bunları niye yazdım? Geçtiğimiz günlerde FEMA isimli örgüte yönelttiğim eleştirilere karşılık kişiliğimle ilgili bir şiir yazıldığını gördüm... FEMA’nın politik argümanlarını postmodernist buluyorum. Postmodern fikirsel akımlarla da aram hiç iyi değil. Bunun yanında örgütsel reflekslerinin bu örgütü bir çok konuda CTP ile yan yana düşürdüğü yönünde haklı veya haksız bir gözlemim var. Son 8 Mart organizasyonunda CTP’nin kendisinden çok CTP savunusu yapıldığı zaman da FEMA’yı birçok ortamda “CTP’nin paravan örgütü” diye tanımladım. Bu tanımımda hala da ısrarlıyım. Ama bu tanımın bir hakaret olmadığını, özellikle de hiçbir KİŞİYE hakaret olmadığını düşünüyorum...
Bunun karşılığında aldığım yanıt ise aşağıdaki şiir oldu... Fikirlerle ilgili bir tartışmanın kişilere yönelik bir saldırıya dönüştürülmesinin örneği olarak yayınlıyorum bu şahsıma yazılmış ilk şiiri...
Sesdalar doldu daştı/ İncir ile, nar ile /Umuda atar yürek /Bir onulmaz har ile
Çatisto çekti canım /Akdeniz’in gızıyım /Hıyar doldu memleket /Gene ben marazlıyım
Hasan Şeyhi’dir pirim /Hep doğruyu söylerim /Aç galsam, susuz ölsem /Hep adalet isterim
Gadından da bidaris /Olur muymuş demeyin /Salyaları akarken /Çatmayım da neyleyim
Tepişir dana gibi /İşi gücü lo lo lo /Türkçesi yeterisa /Yazsın bana çatisto
Lefke’den da aşağı /Dönemez ki kavşağı /İşi gücü çamurdur /Stalin’in yavşağı
Herkese akıl verir /Lakırdılar pirpiri /Solculuk sana galdı /Don golomu fir firi?
Güya hızlı tüfeksin /Terse doğru patladın /Etkimizi görünca /Kıskançlıktan çatladın
Yaprağı yokdu deyin /Gavcardan galif olmaz /Suni yaprak olur da /Suni muhalif olmaz
Feministim gadınım /Özümdür benim sözüm /Sen yola çıkarkana /Ben döndüm iki gözüm
Sen her daim bir horoz /Her boka da maydonoz /Şişindin üfürüldün /Oldun goca goncoloz
Saldıracak yer aran /Gudurmuş boğa gibi /Açılınca hiç durman /Gevşemiş vana gibi
Emeğmizi görünca /Çakı gibi bilenin /Önünde kim varısa /Hepsine Efelenin
Ben çok eyi bilirim /Bu cesur erkekleri /Gaçarkan boşa döner /Arka tekerlekleri
Doğuş Derya
Açıkçası gerek Kıbrıs’a özgülük gerekse de şiirsel motif anlamında yaratıcı bulduğum bu metni bir fikirsel tartışmada etik olmayan uslubundan dolayı nereye koyacağımı bilemedim. Sanatsal olarak değerini biçebilecek birikime sahip değilim. Ancak sanatsal anlamda çok kıymetli eserler veren faşist sanatçıların varlığını biliyorum. Bu yüzden de içeriğine baktığım zaman sanatsal kıymetinin benim için bir önemi yok...
Bir kişiye “hıyar, salyalı, dana, yavşak, gavcar, suni muhalif, horoz, her boka maydanoz, goncoloz, gudurmuş boğa, gevşemiş vana, efe, korkak” demeyi içeren bir fikirsel tartışma benim sözlüğümde yok...
Kişilerle uğraşanlar, hareketleri kişilere endeksleyenler, fikirleri kişilerden türeme sananlar tarihi kişilere bağlı yorumlayanlar sadece kendi siyasal kültürlerini değil tüm bir toplumun siyasal kültürünü kirletmekteler...
Üzücü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder