Sadece Kıbrıs’a özgü bir davranış değildir politik
meselelerde fikirler, örgütler ve kişileri birbirine karıştırmak... Örneklerine
dünyanın başka ülkelerinde de bol bol rastlanabilir... Örneğin İkinci Paylaşım
Savaşı’nın nedeni olarak Hitler’in akıl hastası olmasını gören tarihçiler bile
var hala...
Ekonomik koşullar, bu koşulların yarattığı ihtiyaçlar, bu
ihtiyaçların beslediği hareketler ve bu hareketlerin doğurduğu kişiler şeklinde
anlamak gerçekten de zordur tarihi. Derin bir düşünce ve kısa yoldan
vazgeçebilme kararlılığı gerektirir böyle bir düşünme tarzı.
Hele bir de tarihin kendi çocuğu olan kişiler,
kendilerini yaratan süreçleri etkilemişken tarih boyunca... Çünkü bireyler
tarihin salt bir oyuncağı değildirler, kendilerini yaratan tarihe şekil de
verirler...
Ama gene de tarihte bireyin rolü bellidir. Her tarihsel
dönem, ihtiyacı olan bireyleri şekillendirir ve ortaya çıkarır. Bireyin bu
çerçevede oynayabileceği rol ise, tarihsel kırılma anlarının ona ve kitlelere
sunduğu fırsat ve tehtidlerle sınırlıdır.
Bir kral, monarşinin dolmuş vadesini erteleyip
saltanatının süresini uzatabilir mesela. Ama canı istedi diye köleci sisteme
geri döndüremez tüm bir ülkeyi... Veya Stalin gibi bir karakter, gelişen
bürokrasinin ihtiyaçları doğrultusunda diktatörce davranabilir ama koşullar
buna el vermediği sürece kendisini çar ilan edemez...
Uzun bir konudur bu... Salt bireyler üzerinden izah
edilen tarih anlayışının 1800’lü yılların ortalarına kadar yaygın kabul gördüğü
bir gerçek. Daha sonra diyalektik ve tarihsel materyalist anlayışın gelişimi
ile etkisini yitiren bir anlayıştır bu. Ama hala açık veya kapalı şekilde yer
bulabilmektedir insanlığın kolektif davranış kalıplarında.
Örneğin bizim ülkemiz Kıbrıs’ta meseleleri Makarios’a,
Grivas’a, Samson’a, Denktaş’a, Eroğlu’na bağlı gerekçelerle izah eden akımlar
oldu, hala da var... Böylesi tarih yorumlarının felsefi yanlışlığı bir yana;
pratik politikada da anlamsız sonuçlar yaratmakta...
Böylesi tarih yorumlarına sahip yapılar, ülkemizde
yıllarca sol adına kişi karşıtlığı yaptılar.
Ama kitleleri karşısına oturttukları kişinin felsefesini
yeterince tahlil edip, ideolojisini eleştiremedikleri için; kişiler gitti ve
pratik aynı kaldı.
Denktaş aktif politika sahnesinden çekildikten sonra
büyük umutlarla koltuğuna oturan Talat’ın birden bire Denktaşlaşması bu yüzden
süpriz gibi göründü kitlelere...
Örgütü Talat’ı korumaya kollamaya çalışırken, kitleler de
politikaya küstü... Ardından ise kopyası gitti aslı geldi yerine... Tek neden
bu değil tabii ki 2005 sonrası yaşanan hayal kırıklıklarına... Ancak bu da bir
olgu...
Kişilere endeksli politika anlayışının birçok sakıncası
var aslında... Politik duruşunuzu bir kişiye yandaş veya karşı olmaya
dayandırdığınız anda ideolojik/felsefi her türlü nirengi noktasını yitirme
tehlikesi ile karşılaşırsınız. Aynı refleksleri kendi politik ortamınız için de
üretmeye başlarsınız.
Denktaş karşıtlığını politik varlık sebebi haline getiren
CTP siyasetinin, 1990’lı yılların ortasından beridir kendi içinde yaşadığı her
ideolojik farklılaşmayı kişilerle izah etmesi de bir örnek... Özkerciler
Talatcılar, Talatcılar Ferdiciler, Özkancılar şucular bucular diye ayrılan bir
siyasal yelpaze olabilir mi? Ve muhattabının fikrini değil kişiliğini eleştiren
bir politik tarz nasıl bir toplumsal alternatif üretebilir ki?
Her şeyin birbiri içine girdiği süreçlerde fikirleri
eleştireceğine kişilere küfredenler, kendi fikirlerinin eleştirilmesini
kişiliğine küfür de saymaya başlarlar... Böylece de tam anlamıyla içinden
çıkılmaz meseleler yaşanmaya başlar...
Siyasal görüşünü beğenmediğiniz kişinin 40 sene önce
hastaneden stesteskop çalmış olduğu söylemine dayalı politik anlayışınız, hem
partinizin içine hem de dışına doğru aynı tarzın ürediği bir zemin yaratır.
Dedikodu, isim vermeden ima, gönderme, kulis, kişi kayırmacılık, kişisel
husumet vb. davranışlar normal politik tavırlar haline dönüşür... Ve bu sadece
size zarar vermez, tüm bir toplumsal muhalefet ortamına ve ülkenin sol politik
kültürüne de zarar verir...
Bütün bunları niye yazdım? Geçtiğimiz günlerde FEMA
isimli örgüte yönelttiğim eleştirilere karşılık kişiliğimle ilgili bir şiir
yazıldığını gördüm... FEMA’nın politik argümanlarını postmodernist buluyorum.
Postmodern fikirsel akımlarla da aram hiç iyi değil. Bunun yanında örgütsel
reflekslerinin bu örgütü bir çok konuda CTP ile yan yana düşürdüğü yönünde
haklı veya haksız bir gözlemim var. Son 8 Mart organizasyonunda CTP’nin
kendisinden çok CTP savunusu yapıldığı zaman da FEMA’yı birçok ortamda “CTP’nin
paravan örgütü” diye tanımladım. Bu tanımımda hala da ısrarlıyım. Ama bu
tanımın bir hakaret olmadığını, özellikle de hiçbir KİŞİYE hakaret olmadığını
düşünüyorum...
Bunun karşılığında aldığım yanıt ise aşağıdaki şiir
oldu... Fikirlerle ilgili bir tartışmanın kişilere yönelik bir saldırıya
dönüştürülmesinin örneği olarak yayınlıyorum bu şahsıma yazılmış ilk şiiri...
“
Çatisto çekti canım /Akdeniz’in gızıyım /Hıyar doldu memleket /Gene ben marazlıyım
Hasan Şeyhi’dir pirim /Hep doğruyu söylerim /Aç galsam, susuz ölsem /Hep adalet isterim
Gadından da bidaris /Olur muymuş demeyin /Salyaları akarken /Çatmayım da neyleyim
Tepişir dana gibi /İşi gücü lo lo lo /Türkçesi yeterisa /Yazsın bana çatisto
Lefke’den da aşağı /Dönemez ki kavşağı /İşi gücü çamurdur /Stalin’in yavşağı
Herkese akıl verir /Lakırdılar pirpiri /Solculuk sana galdı /Don golomu fir firi?
Güya hızlı tüfeksin /Terse doğru patladın /Etkimizi görünca /Kıskançlıktan çatladın
Yaprağı yokdu deyin /Gavcardan galif olmaz /Suni yaprak olur da /Suni muhalif olmaz
Feministim gadınım /Özümdür benim sözüm /Sen yola çıkarkana /Ben döndüm iki gözüm
Sen her daim bir horoz /Her boka da maydonoz /Şişindin üfürüldün /Oldun goca goncoloz
Saldıracak yer aran /Gudurmuş boğa gibi /Açılınca hiç durman /Gevşemiş vana gibi
Emeğmizi görünca /Çakı gibi bilenin /Önünde kim varısa /Hepsine Efelenin
Ben çok eyi bilirim /Bu cesur erkekleri /Gaçarkan boşa döner /Arka tekerlekleri
Çatisto çekti canım /Akdeniz’in gızıyım /Hıyar doldu memleket /Gene ben marazlıyım
Hasan Şeyhi’dir pirim /Hep doğruyu söylerim /Aç galsam, susuz ölsem /Hep adalet isterim
Gadından da bidaris /Olur muymuş demeyin /Salyaları akarken /Çatmayım da neyleyim
Tepişir dana gibi /İşi gücü lo lo lo /Türkçesi yeterisa /Yazsın bana çatisto
Lefke’den da aşağı /Dönemez ki kavşağı /İşi gücü çamurdur /Stalin’in yavşağı
Herkese akıl verir /Lakırdılar pirpiri /Solculuk sana galdı /Don golomu fir firi?
Güya hızlı tüfeksin /Terse doğru patladın /Etkimizi görünca /Kıskançlıktan çatladın
Yaprağı yokdu deyin /Gavcardan galif olmaz /Suni yaprak olur da /Suni muhalif olmaz
Feministim gadınım /Özümdür benim sözüm /Sen yola çıkarkana /Ben döndüm iki gözüm
Sen her daim bir horoz /Her boka da maydonoz /Şişindin üfürüldün /Oldun goca goncoloz
Saldıracak yer aran /Gudurmuş boğa gibi /Açılınca hiç durman /Gevşemiş vana gibi
Emeğmizi görünca /Çakı gibi bilenin /Önünde kim varısa /Hepsine Efelenin
Ben çok eyi bilirim /Bu cesur erkekleri /Gaçarkan boşa döner /Arka tekerlekleri
Doğuş Derya”
Açıkçası gerek Kıbrıs’a özgülük gerekse de şiirsel motif
anlamında yaratıcı bulduğum bu metni bir fikirsel tartışmada etik olmayan
uslubundan dolayı nereye koyacağımı bilemedim. Sanatsal olarak değerini
biçebilecek birikime sahip değilim. Ancak sanatsal anlamda çok kıymetli eserler
veren faşist sanatçıların varlığını biliyorum. Bu yüzden de içeriğine baktığım
zaman sanatsal kıymetinin benim için bir önemi yok...
Bir kişiye “hıyar, salyalı, dana, yavşak, gavcar, suni
muhalif, horoz, her boka maydanoz, goncoloz, gudurmuş boğa, gevşemiş vana, efe,
korkak” demeyi içeren bir fikirsel tartışma benim sözlüğümde yok...
Kişilerle uğraşanlar, hareketleri kişilere
endeksleyenler, fikirleri kişilerden türeme sananlar tarihi kişilere bağlı
yorumlayanlar sadece kendi siyasal kültürlerini değil tüm bir toplumun siyasal
kültürünü kirletmekteler...
Üzücü...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder