İçinde bulunduğumuz hafta, pandemi ve ultra zenginlerden yana ekonomi politikaları nedeniyle emekçi sınıfların yaşadığı mağduriyetlerin sokak eylemlerine dönüştüğü bir hafta oluyor. Bir yıldan uzun bir süredir devam eden pandeminin, emekçi sınıflarımızı daha da yoksullaştıran, esnafı kepenk kapatma noktasına getiren, işsizliği arttıran sonuçlar vereceği daha başından biliniyordu. Partimiz kapanma önlemlerinin ilk kez uygulanmaya başladığı tarihlerde, sağlık için alınacak tedbirlerin çalışan sınıfları olumsuz etkilememesi için yapılması gerekenleri sıralamıştı. Hem sağlık için yapılacak harcamalar hem de emekçi sınıfları koruyucu önlemlerde kullanılmak üzere ultra zenginlerin bedel ödemesi gerektiğini ve Servet Vergisi uygulamasının hayata geçmesi gerektiğini de ilk günden beridir dile getirdik.
Ancak gelinen hükümetler halkı
değil ultra zenginleri desteklemeyi tercih etmiştir. Bugün binlerce emekçi
işsiz kalmış, yüzlerce küçük işletme kapanmış, birçok işyeri küçülmüş, kamu
emekçilerinden defalarca kesintiler yapılmış, emekliler dahil tüm maaşlı
kesimlerin hayat pahalılığı hakkı gasp edilmiş olmasına rağmen; bedel ödemeyen
tek bir kesim vardır. Bu kesim saçının teline bile dokunulmamış, olan ve %5’i
bile bulmayan ufacık bir ultra zenginler sınıfıdır.
Ultra zenginler bedel ödememek
bir yana, bu süreçte servetlerine servet katmış, bankalarda bulunan paraları ve
taşınmaz mallara dayalı zenginlikleri kat kat artmıştır. Merkez Bankası’nın
yayınladığı verilere göre pandemi döneminde mevduatlardaki yükselişin tamamı
ultra zenginlerin hesaplarında gerçekleşirken; Bankacılar Birliği tarafından
açıklanan rakamlara göre vadesi geçtiği halde ödenmeyen kredi alacaklarının
%78’i sadece %5’lik bir azınlık olan üç yüz civarında kişinin borcudur. Ultra
zenginler bir yandan servetlerine servet katarken, diğer yandan borçlarını dahi
ödememektedirler.
Bankalar büyür, üniversiteler,
oteller, kumarhaneler, özel hastaneler semirirken; özel sektör emekçileri,
esnaf ve kamu çalışanları giderek yoksullaşmaktadır. Kıbrıs’ın kuzeyinde bir
yıldan beridir emekçi sınıflardan patronlara doğru muazzam bir servet transferi
yaşanmaktadır. Bu gidişe dur demenin
vakti gelmiş de geçmektedir. Ne yazık ki Meclis içi muhalefet de emekçi
sınıflardan yana bir çıkış yapmak yerine zaten vergi dahi vermeyen ultra
zenginlerden borç alarak bu faizi ile onlara geri ödeme yani zenginliklerine
zenginlik katma önerileri geliştirmektedir.
Bağımsızlık Yolu bu koşullarda
özelleştirme politikaları ile Kıb-Tek’i yıpratanlar karşısında sokağa çıkan
El-Sen ile, hayat pahalılığı hakkı için grevler örgütleyen kamu sendikaları
ile, kapanma noktasına gelen esnaf ve meslek sahipleri ile ve sendikal
örgütlülüğü olmadığı için sessizlikle boğulan özel sektör emekçileri ile
dayanışma içerisinde bulunduğunu; gerçekleşen tüm eylem ve grevleri
desteklediğini duyurur. Partimiz emeği ile geçinen tüm kesimlerin çıkarlarının
ortak olduğunu ve sorunların kaynağının asalak ultra zenginler sınıfı olduğunu
vurgular. Emekçilerin kamu-özel, Türkiyeli-Kıbrıslı, yerli-yabancı diye
bölünmesinden emeğimizi sömüren patronlar ve onların ayak işlerini yapan
hükümet dışında kimseye bir yararı olmadığını hatırlatırız.
İçinde bulunduğumuz koşulları
tersine çevirmek, krizi emekçilerin kapısının önünden ultra zenginlerin eşiğine
taşımakla mümkündür. Özel sektörde sendikasız işçi çalıştırmanın yasaklanması,
asgari ücretin en düşük kamu maaşına endekslenmesi ve Servet Vergisi uygulaması
ile sosyal devlet mekanizmalarının ayağa kaldırılması dışında bir geleceğimiz
yoktur. Bu da emekçi sınıfların birliği, örgütlülüğü ve eylemliliği ile mümkündür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder