Tembellik Hakkı altmış sayfalık incecik bir kitap. Ancak kısalığına bakılarak küçümsenmemeli, bazı kaynaklara göre Komünist Manifesto’dan sonra tüm Avrupa dillerine en çok çevrilmiş kitap olma onurunu taşıyor. Marx’ın damadı Paul Lafargue’nin bu eserinin bir sosyalist klasik olduğundan ise kimsenin şüphesi yok.
İlk bakışta kitabın isminin çağrıştırdığı şey, sanki Marksizm ile bir çelişki içerisindeymiş izlenimi bırakabilir. Tembelliği savunmak, bunu bir hak olarak yüceltmek sanki çalışmayı reddeden bir tutumu onaylamak, üretmeye karşı olmakmış gibi algılanabilir. Özellikle de Marksizm’in çalışan sınıfları, proletaryayı mücadelesinin merkezine koyan bir dünya görüşü olması ile “tembelliği savunmanın” birbirine ters şeyler olduğu düşünülebilir. Oysa gerçek bunların tam tersi!
Lafargue Marksizm’i Fransa’da
ilk kez gündeme getiren düşünür ve eylemcidir. Paris Komünü günlerinde
Fransa’dadır, Komün yenilince sığındığı İspanya’da Kapital’in İspanyolca’ya çevrilmesinde
görev almıştır, Fransa işçi sınıfını bilinçlendirmeyi hedefleyen Egalite
gazetesinin yazar kadrosundadır ve Fransız Sosyalist Partisi kurucularındandır.
Kısacası Lafargue bir Marksist’tir ve “Tembellik Hakkı” da bu ideolojik temel
üzerinde yükselen bir kitaptır.
Marksizm insanın evriminde
emeğin rolüne işaret edip, alet kullanımından kültüre kadar her noktada topluma
şekil verdiğini vurgularken sözü edilen emek, “kapitalist çalışma” değildir.
Tam aksine Marx, bu tür çalışmanın işçileri nasıl insanlıktan çıkardığını
eserlerinde en çok vurgulayan düşünürlerden biridir. Marksizm insan emeğinin
hem insanı hem de toplumu şekillendiren ana unsur olduğunu, insanın emeği
aracılığı ile çevresini şekillendirirken kendi kendisini de şekillendirdiğini
açıklar. Ancak üretim araçlarının özel mülkiyeti ile birlikte, sadece emek aracılığı
ile üretilen artık ürün değil “zaman” da sınıf mücadelesinin konusu olmuştur.
Kapitalistler işçileri daha uzun süre çalıştırmak isterken, işçiler de
kendilerine ait bir boş zaman talep etmektedirler. Çalışma saatleri uzadıkça
işçiler insanlık dışı koşullara maruz kalmakta, insanlıktan çıkmaktadırlar!
Lafargue da zaten “çalışma”ya değil, “kapitalist çalışma”ya karşı çıkmakta;
“tembellik” derken “aylaklık”tan değil “boş zamandan” bahsetmektedir.
İşte Tembellik Hakkı bu
Marksist temel üzerinde yükselerek 1880’de kaleme alınmıştır. Günde 12-14 saat
çalışan işçilerin sekiz saatlik iş günü mücadelesinin yükseldiği, bu talebin
işçi sınıfına kazandırdığı 1 Mayıs mücadelelerinin henüz doğmak üzere olduğu
koşullarda Lafargue; tembelliğin kapitalistler kadar işçi sınıfının da hakkı
olduğunu tüm dünyaya ilan etti. Lafargue kitabında kendileri tembellikle meşgul
olan sınıflarca çalışmanın kutsanmasının ikiyüzlü yapısını teşhir ettikten
sonra aşırı saatlerde çalışılması sonucunda ortaya çıkan ürün fazlasının
toplumlarda nasıl bir bozulmaya yol açtığına dikkat çekti. (Yeri gelmişken, kitapta
aşırı üretim ve tüketimden kaynaklı ekolojik sorunların da eleştirildiğini
söyleyerek, Marksizm’in ekolojik duyarlılığı olmadığını iddia eden günümüz
“aydınlarına” bir selam gönderelim!) Kitabın son bölümünde ise her insanın
günde en fazla üç saat çalışmasını öneren Lafargue, bu durumun teknolojik gelişmeyi
teşvik edeceğini ve birçok işin makineler tarafından yapılması ile yaratıcı
faaliyetlere, sanata, kültüre çok daha büyük bir alan açılacağını da vurguladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder