Özel sektör emekçileri bu ülkeden üvey evlat konumundadır. Özel sektörde çalışan insanlar ücret, izin, iş güvencesi, sigorta aklınıza ne gelirse her konuda mağdurdurlar. Bu mağduriyetlerin giderilmesi için örgütlülük gerektiği kadar, mevcut yasaların uygulanması, devlet kurumlarının işçilere yönelik ayrımcı davranışlarını sonlandırması, iş mahkemelerinin kurulması ve yeni yasal iyileştirmelerin yapılması gerekir.
Bir süreden beridir kamuoyunda
bu doğrultuda bir bilinç artışı var. Kamuda örgütlü sendikaların bir kısmı Emek
Platformu ismi ile bir araya gelmiş ve ses vermeye başlamış durumda ve
Bağımsızlık Yolu “Sendikasız Çalıştırılmak Yasaklansın” talebi ile kampanya
yürütüyor. Yetersiz de olsa tüm bu çabalara rağmen, hükümete gelenler ısrarla
özel sektör emekçilerinin var olan haklarını bile geriletmeye çalışıyorlar.
Bunun son örneği hükümet
tarafından Meclis gündemine getirilen İş Yasası değişikliği ile ilgili
düzenlemedir. Bu düzenlemeye tepki veren birçok kurum, değişikliğin Toplu
Sözleşmelerde kazanılan haklara yönelik bir gerileme olduğunu vurguladılar. Bu
doğrudur. Ancak eksiktir!
Meclis gündeminde olan
değişiklik önerisi, sadece toplu sözleşme ile elde edilen haklara değil
bireysel sözleşme ile elde edilen haklara da bir saldırıdır. Yani sadece
örgütlü kesimlerin değil, özel sektörde çalışan örgütsüz kesimlerin haklarına
da saldırmaktadır hükümet.
Hükümet İş Yasası’nın
sözleşmeler ile ilgili maddesini değiştirerek yerine şöyle bir madde koymak
istiyor: “Toplu iş sözleşmesinin sona
ermesi veya hizmet akdinin süresinin
dolmasından itibaren bir (1) ay içerisinde taraflarca yenilenmediği ve hizmet
ilişkisinin devam etmesi durumunda, yenisi imzalanıncaya kadar mevcut toplu iş
sözleşmeleri veya hizmet akitleri en fazla bir (1) yıl geçerlidir.”
Görüldüğü gibi bu madde sadece
Toplu İş Sözleşmeleri ile ilgili değildir, hizmet akitleri ile de ilgilidir.
Hizmet akdi, bireysel sözleşmenin hukuki ismidir. Yani bu maddeye göre bireysel
bir sözleme sona erdikten bir yıl sonra, işçi ile patron yeni akidin
kurallarında anlaşamazlarsa, işçi işten ayrılmamış olsa bile, patron ona işe
yeni girmiş bir işçi gibi muamele etmekte serbest olacaktır. Gelin bunu sadece
maaşa dair bir örnek ile açıklayalım.
Diyelim ki Asgari Ücret 5 TL
olsun. Siz bir işçi olarak patronunuzla bir sözleşme imzalamayıp 5 TL’nin
üzerinde bir ücrette anlaşma hakkına sahipsiniz. Bunu sadece örgütlü olan
işçiler veya özel bir beceriye sahip olduğu için patron karşısında pazarlık
fırsatı olan işçiler yapabilir. Bu pazarlık fırsatını kullanan bir işçinin, patronu
ile 10 TL’lik maaş koşulu içeren bir sözleşme imzalamış olduğunu varsayalım.
Sözleşme süresi bittiğinde,
işçi hayat pahalılığı vb gerekçeler göstererek yeni sözleşmede 12 TL’lik maaş
talep eder, ama patron da zor durumda olduğunu söyleyerek ücreti 7 TL’ye
düşürmeyi teklif ederse ne olur?
Mevcut durumda, iki taraf
anlaşamazsa, eski sözleşme 10 TL olarak yürürlükte kalır. Ama getirilmek
istenen değişikliğe göre; eğer iki taraf anlaşamazsa, eski sözleşme ortadan
kalkar ve hiç sözleşme imzalanmamış gibi yeni bir durum ortaya çıkar. Hiçbir
sözleşme imzalanmadığı zaman patronun ödemek zorunda olduğu ücret ise Asgari
Ücret’tir. Yani 5 TL!
10 TL’lik sözleşmesi olan, ama
bunu 12 TL’ye çıkarmak isteyen bir işçi; ya patronun 7 TL’ye düşürme önerisini
kabul edecektir ya da 5 TL’lik Asgari Ücret’e razı olacaktır. Bu uygulama hem
toplu sözleşmeler hem de bireysel sözleşmeler; hem örgütlü özel sektör
emekçileri hem de örgütsüz özel sektör emekçileri için geçerli olacaktır.
İşte hükümetin özel sektör
çalışanlarının hayatına sokmaya çalıştığı yeni düzenleme budur: Ya kırk katır,
ya kırk satır! Kamuoyunda özel sektör emekçilerinin haklarına dair yükselen
bilince, sendikaların ortaya koyduğu açılımlara rağmen hükümet tarafının
emekçiden değil patronlardan yana olduğunu bu değişiklik önerisi ile bir kez
daha göstermiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder