1 Ağustos 2006 Salı

Argasdi Hammaliye Kurulu (Sayı 3.5)



Yerel seçimlerin propaganda dönemi boyunca en çok duyduğumuz sözcük GÜÇ oldu... Bir yandan “tam güçle iktidara” gelmek isteyenler, diğer yandan “doğruya güç ver” diyerek muhalefet edenler ve seçime bile girmediği halde “güç” isteyenlerin yarattığı görünüm, memleketi tam bir ‘güçsüzler yurdu’ havasına soktu...
Sonuçta ortaya çıkacak artitmetikte “gücü gücüne yetene” prensibinin geçerli olacağını tahmin etmekse zor değil... İnandırıcılığını kaybetmiş sol siyasetin güce vurgu yapması anlaşılır olabilir. Ancak bu vurguda gözden kaçan şudur; egemen sınıfın siyasetçileri sistemi değiştirmeyi vaat etmezler. Onlar sistemi sadece restore etmeyi, iyileştirmeyi vaat ederler. Yani egemen sınıfın ihtiyacı olan şey inandırıcılık değil GÜÇ’tür. Onlar güçlüyseler inandırıcıymış  gibi davranabilirler. Aynı şey bizim için geçerli değildir. Biz sistemi değiştirmeyi öneriyoruz. Biz insanları “bilinmeyene” yelken açmaya davet ediyoruz. Bizim güçten çok inandırıcılığa ihtiyacımız var. Bizim gücümüz inandırıcılığımızdır.
Seçimlerin sonuçlanması ile birlikte seçimsiz geçecek uzun bir süreç başlamış oldu. Bu süreç, özellikle seçimler üzerinden siyaset yapmayı alışkanlık haline getirmiş “solcularımız” için çok uzun olacak. CTP’nin artan kitle desteğinin son seçimlerle birlikte duraladığı, yer yer gerilemeye başladığı söylenebilir. Aktif CTP militanları, küskünlükle doygunluk arası biryerlerde depolitize olmaya başladılar bile. CTP tabanında oluşmaya başlayan polikaya ilgisizlik son seçimlerle kendini net bir şekilde gösterirken, CTP-dışı sol eski alışkanlıklarını kıramıyor. Basın açıklamaları ve gazete sayfaları muhalefetinden öte; günlük yaşama dair somut iş üzerinden bir muhalefet örmek geleneksel soldan kimsenin ilgisini çekmiyor. Oysa Kıbrıs’ın kuzey yarısı tarihsel bir dönemecin eşiğindedir.

Genel Sağlık(sızlık) Sigortası
Yeni Yönetici Elit, IMF ve AKP’den aldığı emirler doğrultusunda, neo-liberalizmin küresel saldırısını evlerimizin önüne kadar getirmiştir. Uygulanmaya başladığı günden itibaren tüm emeklilerin maaşlarında azaltmaya gidecek olan SG ve GSS, tüm çalışanlar için emeklilik yaşını arttırır, kadınların iki kat ezilmesinin koşullarını olgunlaştırırken; sağlığın metalaşması, prim günlerinin arttırılması, iş kazası-meslek hastalıklarında çalışanlara sağlanan hak ve menfaatlerin geriletilmesi vb. yollarla vahşi kapitalizmin bayrağını en yükselere taşımak üzere bizlere meydan okumaktadır.
Diğer yandan özelleştirme ve piyasalaşma saldırısının eğitim alanındaki sonuçları öğrencilerin öfkesinin kabarmasına neden oluyor. Önce Fransa, ardından Şili ve son olarak da Yunanistan’da patlak veren öğrenci protestolarının bir benzerini ülkemizde görmek bizi şaşırtmadı. Dünyadan hiç de sandığımız gibi kopuk değiliz. Ülkemizde uygulanan neo-liberal politikalar ve egemen sınıf zihniyeti, Fransa’dakinden, Şili’dekinden veya Yunanistan’dakinden farklı değildir. Tabii ki buna verilecek cevap da farklı olmayacaktır. DAÜ’de yaşanan başarılı işgal ve kitlesel öğrenci eylemliliği yeni bir dinamizme işaret ediyor. Sol, bu dinamizmi bünyesine katıp üye yazmayı değil, anlayıp desteklemeyi öğrenmelidir. Neo-liberal politikaların zorunlu sonucu halkta yarattığı direniş ruhudur. Bugün üniversitelerde başlayan dinamizm; liselere, kamu kurumlarına ve özel sektöre kadar yayılacaktır. Yönetici Elit yaşananlardan ders çıkarmamaktadır, çıkarmayacaktır. DAÜ-Sen Başkanı Ulaş Gökçe, öğrencilere verdiği onurlu destek nedeniyle soruşturma ile karşı karşıya kalmıştır. Ve eylemlerden hemen sonra alınan duyumlar harçların arttığı yönündedir. Yönetici elitimizin bu cesareti takdire değerdir. Kendilerine hakettikleri yanıtı vermek de bizim boynumuzun borcu...

Sanatçılar Kumara – Kumarcılar Sanata
Arif Hoca, “çirkef yatağının ortasında gülistanlık olmaz” demişti. 12 Eylül Darbesi, KKTC’nin ilanı ve SSCB’nin yıkılışı ile pusulasını şaşıran yalnızca sol değildir. Toplumsal yozlaşma ve kapitalist ilişkiler yalnızca siyaset arenasında değil, en mahrem ilişkilerimizden, bireysel davranış kalıplarımıza kadar sirayet etmiştir. Bundan hiçbirimiz muaf değiliz. Gerçeği kabul edip, mücadelemizi bu şekilde kurgulamadığımız müddetçe de altta güreşmeye devam edeceğiz. Galaxy Betting isimli bahis (kumar) şirketi sanatsal faaliyet organize ederken (sponsorluk değil, faaliyetin sahibi olmasından bahsediyoruz) Sunay Akın ve Yılmaz Erdoğan gibi “sol” sanatçılar da, bu oyunda rol alabilmektedirler. Sanatçılarımız “sanat piyangosu” düzenleyerek kumar ile sanatı başka bir boyutta ama aynı şekilde yeniden buluşturmaktadırlar. Kumarcıların sanata, sanatçıların kumara meylettiği, her geçen gün birbirine daha çok benzediği bu rezil döngüyü kırmak; fiili, meşru, demokratik ve direngen bir mücadeleyi kararlılıkla örmekten geçiyor.

İş Birliği – Güç Birliği
“Biradada Birarada” filmimizin gösteriminde salonda orturacak yer bulamadık. Halen daha Lefkoşa gösterimini tekrarlamamız yönünde ısrarlarla karşılaşıyoruz. Atina’da gerçekleşen Avrupa Sosyal Forumu’dan yeni deneyimler, yaratıcı fikirler ve uluslararası bağlantılarla döndük. Grup Yorum’un Kıbrıs’ta ilk kez gerçekleşen konserine, hiçbir karşılık beklemeden yoğun gündemimizin elverdiği en kitlesel katkıyı koyduk. Ve Fazıl Önder’in  yıllardan bu yana ilk kez sokakta anıldığı yürüyüşün hem organizasyonunda hem de gerçekleşmesi esnasında tüm disiplinimiz ve kararlılığımızla çalıştık.
Birlikte iş yaptığımız tüm yapılara, verdiğimiz sözü tutacağımızı, anlaştığımız saatte anlaştığımız yerde olacağımızı, üstümüze aldığımız her işi en iyi şekilde yerine getireceğimizi, bizimle yola çıkanın yolda yalnız kalmayacağını; yaşayarak, fiilen deneyimletiyoruz ve niyetimiz bunu böyle devam ettirmektir. Solun kitleselleşmesinin sadece grup çıkarlarını ön plana alan bir ben-merkezcilikle değil, solun tüm renkleri ile hep beraber kitleselleşmesi demek olduğunu biliyoruz ve bunun için çalışıyoruz.

Taşındık
Artık bize dar gelen, Küçük Kaymaklı’daki yerimizden taşınıp, Mine Mazlum Apartmanı 12/2 Esen Sokak Dumlupınar/Lefkoşa adresine yerleştiğimiz Temmuz ayı; duvarından, boyasına, halısından, su tesisatına her şeyi kendi emeğimizle gerçekleştirdiğimiz yoğun bir aydı bizim için... “Fonsuz, sponsorsuz iş yapılmaz” diyenlere, “yüreği olmayana para ne fayda” diyerek yanıt verdik. Sinema, koro, okuma-tartışma ve tiyatro faaliyetlerimiz normal temposunda devam ederken, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde sokağa çıkmaya ve “Barış Bizlerin Ellerindedir” diye haykırmaya hazırlanıyoruz. Tüm çabamız geçen yıl sokağa inmeyen “barış güçlerini” bizimle yanyana görmek yönünde olacaktır. Ancak sokaklar yerine salonları tercih ederlerse, biz yine ve daha kalabalık bir şekilde sokakta olacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder