1 Eylül
Dünya Barış Günü’nde Kıbrıs’ın her iki yanından yaklaşık dört yüz kişinin
katılımıyla bir yürüyüş ve protesto gerçekleştirildi. Çeşitli kesimler bu
protestoya katılmadılar. Böylece bir süreden beridir 1 Eylül eylemleri ve bu
eylemlerin biçimine dair alttan alta devam eden sıkıntılar ilk kez bu yıl
görünür hale gelmiş oldu.
Bilindiği
gibi geçmiş yıllarda 1 Mayıs’ların bölünmesi ile paralel olarak 1 Eylül’lerde
de bölünme yaşanmıştı. Ancak çoğu zaman bu iki olayın aynı kaynaktan beslendiği
sanılıyor olmasına rağmen gerçekliğin böyle olmadığını belirtmek gerek.
1
Mayıs’ların bölünmesi, emek politikaları çerçevesinde yaşanan fikir
ayrılıklarından kaynaklanıyordu. Bu fikir ayrılıklarını görmezden gelip herkesi
“Tertip Komitesi”nin biçtiği şekle sokmak isteyenler olunca da 2008 yılında
ortaya iki farklı 1 Mayıs çıkmıştı.
Oysa 1
Eylül üzerinden yaşanan farklılaşmanın tarihi 2005’tir. 1 Eylül 2005’te halen
“yaşayan” BMBP, sokak eylemi yapmak yerine salon toplantısı yapma kararı
almıştı. Baraka da 1 Eylül’ün salon toplantısı ile geçiştirilemeyeceğini,
geleneksel 1 Eylül yürüyüşünü yalnız da kalsa devam ettireceğini ilan ederek
Dereboyu’nda yürümüştü. Nitekim bu doğru karar 2006 yılında BMBP “liderlere”
mektup verirken, Baraka ve YKP’nin ortak yürüşüne; 2007 yılında da BMBP’nun
ortadan kalktığı koşullarda on örgütün ortak 1 Eylül yürüyüşüne vesile olmuştu.
2008 yılında Barış Derneği tekrar canlanmış, ikinci bir organizasyon düzenlemiş
ve 1 Eylül’ler böylece bölünmüştü.
2008
yılındaki iki toplumlu 1 Eylül eylemi, aynı zamanda Ledra Palace’da
gerçekleşiyor olması nedeniyle de yeni bir durumdu. Nitekim bu tarihten sonra
2009’da yine Ledra Palace’da, 2010’da tekrar birleşirken dahi ara bölgedeki
Taksim Sahası’nda ortak 1 Eylül eylemleri gerçekleştirilmişir.
Böylece
2008 yılından beridir 1 Eylül’lerin Kıbrıslı Elen ve Kıbrıslı Türk barış
güçleri tarafından ara bölgede gerçekleşen ortak eylemlerle karşılandığını
söyleyebiliriz. Oysa bu yıl, ortaya farklı gibi görünen ama aslında
2005’tekinin bir devamı olan yeni bir olgu çıktı.
BM
yetkilileri, 1 Eylül’de ara bölgede etkinlik yapılmasına izin vermeyeceklerini
ilan ettiler. Bunun üzerine çeşitli gerekçelerini bu ilanata dayandıran çeşitli
örgütler de ardı ardına organizasyondan çekildiklerini duyurdular. Bu süreçte
üzücü olan birçok yazılı/görsel yayın organının “1 Eylül iptal oldu” şeklinde
yanıltıcı yayınlar yapması oldu. Böylesi yanıltıcı haberleri bilinçsiz bir hata
olarak kabul etmek mümkündür. Ancak ertesi gün birçok gazetede manşet olarak
verilen etkinliklere rağmen bazı köşe yazarlarının ısrarla “1 Eylül’de hiçbir
etkinlik gerçekleşmediğini” yazmaya devam etmesi düşündürücüdür. Üstelik de
BM’nin red gerekçesinin “geç başvuru” gibi doğru olmayan bir nedeni olduğunun
iddia edilmesi, yayılan “haberlerin” niyetine kuşku gölgesi düşürmektedir.
Bu köşe
yazarlarımız, kendi yazıkları gazeteyi dahi okumadıklarını göstererek ülkemiz
basını adına ne kadar kötü bir tablo çizdiklerinin farkında mıdırlar? Yoksa
aslında pek iyi bildikleri gerçekleri isteyerek mi çarpıtmaktadırlar? Hangisi
olursa olsun, yaşananı net bir şekilde ortaya koymak gerek: BM yetkililerinin
ara bölgeyi kullandırmak istememesinin sebebi geç başvuru değildir. Çünkü bu
yılın mayıs ayından beridir 1 Eylül konusunda BM ile temaslar kurulmuş
durumdaydı. BM’nin olumsuz tavrına rağmen de 1 Eylül’de ara bölgede ortak bir
etkinlik gerçekleştirilmiş ve halklarımızın barış arzusu yanında BM’nin de
protestosu yapılmıştır.
Belli ki
2005 yılında defteri dürülmek istenen 1 Eylül eylemlerine yönelik yeni bir
girişim gündemdedir. BM, bu protestoların ara bölgede gerçekleşmesinden
rahatsız, kalıcılaşmasından endişelidir. kktc makamları, geçişlerde
yarattıkları tüm sıkıntılara rağmen giderek artan bir kitlenin kapılara
yığılmasından rahatsızdır. AKEL/PEO, “tatil ayı” olan ağustosun 1 Eylül gibi
bir tarihle yoğunlaşmasından, üstelik de kendisi hükümetteyken “barış talep
eden bir protesto” şeklinde gerçekleşmesinden rahatsızdır. Ülkemizin “mantıklı,
ağır başlı solcuları” 1 Eylül’lerin radikalleşmesinden ve kutlama değil, TC
dahil tüm egemenlerin protestosu olarak şekillenmesinden rahatsızdır. Bu yüzden
de yirmi yılı aşkın tarihine rağmen 1 Eylül protestolarından kurtulmanın
yolları aranmaktadır.
2005-2006
yıllarında salon toplantısı, mektup gibi yöntemler denenmiş tutmamıştır.
2007-2008-2009 yıllarında bölme, gerilim, tansiyon gibi yöntemler denenmiş bu
da tutmamıştır. 2010’da içine girip, 2011’de de BM gerekçesi ile çekilme
yöntemi denenmiştir. Görünen o ki bu da tutmayacaktır. Şimdilerde “BM’yi nasıl
eleştirirsiniz” sahte hayretleri ile hala aynı yöntem deneniyor ancak gelecek
yıl başka bir yönteme geçileceğinin sinyalleri de veriliyor.
Öncelikle
“kutsal” BM’nin protesto edilmesi hayretine kısaca cevap verelim: Kıbrıs’ta
ortaya çıkacak bir barışta BM’nin rolü olup olmayacağı, tamamen BM’nin
kendisine kalmıştır. 50 yıla yakın bir zamandır adamızda konuşlanmış, hiçbir
ciddi olayda hiçbir ciddi varlık gösterememiş BM’nin kuyrukçuluğu ile barış
mücadelesi verilemez. “Ankara Elini Yakamızdan Çek” sloganına “Ankara olmazsa
biz ne yaparız” diyerek hayret gösterenler, kendi iradelerini ne kadar
Ankara’ya devretmişlerse; “Out Out Out United Nations Out” sloganına “BM
olmazsa nasıl barış olacak” diyerek hayret gösterenler de kendi iradelerini o
kadar dışarıya devretmişlerdir. Oysa ancak kendi topraklarına ayaklarını basarak,
kendi halkına güvenerek ve kendi öz gücüne yaslanarak hareket eden bir irade;
hem Ankara’dan hem de BM’den saygı görecektir. Hiçbir dış odak; karşısında
yaltaklanan, tüm umudunu kendine bağlamış “öznelere” saygı göstermez. Diğer
yandan umudunu dış odaklara değil kendi halkına bağlayan özneler için ise saygı
görmediği dış güçlere saygı göstermek gibi bir sorun yoktur.
BM
tartışması devam ettirilirse bu konuda ayrıntılı fikirlerimizi yazarız. Ancak
gelecek yıl gündeme gelmesi olası yaklaşımdan da kısaca bahsetmek gerekiyor.
Gelecek yıl “1 Eylül dünyada sadece Türkiye ve Kıbrıs’ın kuzeyinde geçerli bir
tarihtir, bu yüzden biz artık 1 Eylül’de değil 21 Eylül’de etkinlikler
yapacağız” denilecektir. Bu söylenirken de asıl niyet “tarih” meselesi değil yukarda
sayılan sıkıntların aşılması için “marjinallerin” bertaraf edilmesi olacaktır. Esas
amacı barış talep eden bir protesto değil, “kutlama” yapmak olan tatlı su
barışçılarının yeni hamlesine hazırlıklı olmak bu yüzden gereklidir.
Barışa,
birleşmeye, halkların kardeşliğine; ekmek kadar su kadar ihtiyaç duyanlar ile
reklam için, süs için ihtiyaç duyanlar tam altı yıldır devam eden gerilimin
ardından 2012’de gerçek kapışmayı yaşayacak gibi görünüyorlar. Umarız böyle
olmaz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder