7 Eylül 2011 Çarşamba

1 Eylül ve BM



1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Kıbrıs’ın her iki yanından yaklaşık dört yüz kişinin katılımıyla bir yürüyüş ve protesto gerçekleştirildi. Çeşitli kesimler bu protestoya katılmadılar. Böylece bir süreden beridir 1 Eylül eylemleri ve bu eylemlerin biçimine dair alttan alta devam eden sıkıntılar ilk kez bu yıl görünür hale gelmiş oldu.
Bilindiği gibi geçmiş yıllarda 1 Mayıs’ların bölünmesi ile paralel olarak 1 Eylül’lerde de bölünme yaşanmıştı. Ancak çoğu zaman bu iki olayın aynı kaynaktan beslendiği sanılıyor olmasına rağmen gerçekliğin böyle olmadığını belirtmek gerek.
1 Mayıs’ların bölünmesi, emek politikaları çerçevesinde yaşanan fikir ayrılıklarından kaynaklanıyordu. Bu fikir ayrılıklarını görmezden gelip herkesi “Tertip Komitesi”nin biçtiği şekle sokmak isteyenler olunca da 2008 yılında ortaya iki farklı 1 Mayıs çıkmıştı.

Oysa 1 Eylül üzerinden yaşanan farklılaşmanın tarihi 2005’tir. 1 Eylül 2005’te halen “yaşayan” BMBP, sokak eylemi yapmak yerine salon toplantısı yapma kararı almıştı. Baraka da 1 Eylül’ün salon toplantısı ile geçiştirilemeyeceğini, geleneksel 1 Eylül yürüyüşünü yalnız da kalsa devam ettireceğini ilan ederek Dereboyu’nda yürümüştü. Nitekim bu doğru karar 2006 yılında BMBP “liderlere” mektup verirken, Baraka ve YKP’nin ortak yürüşüne; 2007 yılında da BMBP’nun ortadan kalktığı koşullarda on örgütün ortak 1 Eylül yürüyüşüne vesile olmuştu. 2008 yılında Barış Derneği tekrar canlanmış, ikinci bir organizasyon düzenlemiş ve 1 Eylül’ler böylece bölünmüştü.
2008 yılındaki iki toplumlu 1 Eylül eylemi, aynı zamanda Ledra Palace’da gerçekleşiyor olması nedeniyle de yeni bir durumdu. Nitekim bu tarihten sonra 2009’da yine Ledra Palace’da, 2010’da tekrar birleşirken dahi ara bölgedeki Taksim Sahası’nda ortak 1 Eylül eylemleri gerçekleştirilmişir.
Böylece 2008 yılından beridir 1 Eylül’lerin Kıbrıslı Elen ve Kıbrıslı Türk barış güçleri tarafından ara bölgede gerçekleşen ortak eylemlerle karşılandığını söyleyebiliriz. Oysa bu yıl, ortaya farklı gibi görünen ama aslında 2005’tekinin bir devamı olan yeni bir olgu çıktı.
BM yetkilileri, 1 Eylül’de ara bölgede etkinlik yapılmasına izin vermeyeceklerini ilan ettiler. Bunun üzerine çeşitli gerekçelerini bu ilanata dayandıran çeşitli örgütler de ardı ardına organizasyondan çekildiklerini duyurdular. Bu süreçte üzücü olan birçok yazılı/görsel yayın organının “1 Eylül iptal oldu” şeklinde yanıltıcı yayınlar yapması oldu. Böylesi yanıltıcı haberleri bilinçsiz bir hata olarak kabul etmek mümkündür. Ancak ertesi gün birçok gazetede manşet olarak verilen etkinliklere rağmen bazı köşe yazarlarının ısrarla “1 Eylül’de hiçbir etkinlik gerçekleşmediğini” yazmaya devam etmesi düşündürücüdür. Üstelik de BM’nin red gerekçesinin “geç başvuru” gibi doğru olmayan bir nedeni olduğunun iddia edilmesi, yayılan “haberlerin” niyetine kuşku gölgesi düşürmektedir.
Bu köşe yazarlarımız, kendi yazıkları gazeteyi dahi okumadıklarını göstererek ülkemiz basını adına ne kadar kötü bir tablo çizdiklerinin farkında mıdırlar? Yoksa aslında pek iyi bildikleri gerçekleri isteyerek mi çarpıtmaktadırlar? Hangisi olursa olsun, yaşananı net bir şekilde ortaya koymak gerek: BM yetkililerinin ara bölgeyi kullandırmak istememesinin sebebi geç başvuru değildir. Çünkü bu yılın mayıs ayından beridir 1 Eylül konusunda BM ile temaslar kurulmuş durumdaydı. BM’nin olumsuz tavrına rağmen de 1 Eylül’de ara bölgede ortak bir etkinlik gerçekleştirilmiş ve halklarımızın barış arzusu yanında BM’nin de protestosu yapılmıştır.
Belli ki 2005 yılında defteri dürülmek istenen 1 Eylül eylemlerine yönelik yeni bir girişim gündemdedir. BM, bu protestoların ara bölgede gerçekleşmesinden rahatsız, kalıcılaşmasından endişelidir. kktc makamları, geçişlerde yarattıkları tüm sıkıntılara rağmen giderek artan bir kitlenin kapılara yığılmasından rahatsızdır. AKEL/PEO, “tatil ayı” olan ağustosun 1 Eylül gibi bir tarihle yoğunlaşmasından, üstelik de kendisi hükümetteyken “barış talep eden bir protesto” şeklinde gerçekleşmesinden rahatsızdır. Ülkemizin “mantıklı, ağır başlı solcuları” 1 Eylül’lerin radikalleşmesinden ve kutlama değil, TC dahil tüm egemenlerin protestosu olarak şekillenmesinden rahatsızdır. Bu yüzden de yirmi yılı aşkın tarihine rağmen 1 Eylül protestolarından kurtulmanın yolları aranmaktadır.
2005-2006 yıllarında salon toplantısı, mektup gibi yöntemler denenmiş tutmamıştır. 2007-2008-2009 yıllarında bölme, gerilim, tansiyon gibi yöntemler denenmiş bu da tutmamıştır. 2010’da içine girip, 2011’de de BM gerekçesi ile çekilme yöntemi denenmiştir. Görünen o ki bu da tutmayacaktır. Şimdilerde “BM’yi nasıl eleştirirsiniz” sahte hayretleri ile hala aynı yöntem deneniyor ancak gelecek yıl başka bir yönteme geçileceğinin sinyalleri de veriliyor.
Öncelikle “kutsal” BM’nin protesto edilmesi hayretine kısaca cevap verelim: Kıbrıs’ta ortaya çıkacak bir barışta BM’nin rolü olup olmayacağı, tamamen BM’nin kendisine kalmıştır. 50 yıla yakın bir zamandır adamızda konuşlanmış, hiçbir ciddi olayda hiçbir ciddi varlık gösterememiş BM’nin kuyrukçuluğu ile barış mücadelesi verilemez. “Ankara Elini Yakamızdan Çek” sloganına “Ankara olmazsa biz ne yaparız” diyerek hayret gösterenler, kendi iradelerini ne kadar Ankara’ya devretmişlerse; “Out Out Out United Nations Out” sloganına “BM olmazsa nasıl barış olacak” diyerek hayret gösterenler de kendi iradelerini o kadar dışarıya devretmişlerdir. Oysa ancak kendi topraklarına ayaklarını basarak, kendi halkına güvenerek ve kendi öz gücüne yaslanarak hareket eden bir irade; hem Ankara’dan hem de BM’den saygı görecektir. Hiçbir dış odak; karşısında yaltaklanan, tüm umudunu kendine bağlamış “öznelere” saygı göstermez. Diğer yandan umudunu dış odaklara değil kendi halkına bağlayan özneler için ise saygı görmediği dış güçlere saygı göstermek gibi bir sorun yoktur.
BM tartışması devam ettirilirse bu konuda ayrıntılı fikirlerimizi yazarız. Ancak gelecek yıl gündeme gelmesi olası yaklaşımdan da kısaca bahsetmek gerekiyor. Gelecek yıl “1 Eylül dünyada sadece Türkiye ve Kıbrıs’ın kuzeyinde geçerli bir tarihtir, bu yüzden biz artık 1 Eylül’de değil 21 Eylül’de etkinlikler yapacağız” denilecektir. Bu söylenirken de asıl niyet “tarih” meselesi değil yukarda sayılan sıkıntların aşılması için “marjinallerin” bertaraf edilmesi olacaktır. Esas amacı barış talep eden bir protesto değil, “kutlama” yapmak olan tatlı su barışçılarının yeni hamlesine hazırlıklı olmak bu yüzden gereklidir.
Barışa, birleşmeye, halkların kardeşliğine; ekmek kadar su kadar ihtiyaç duyanlar ile reklam için, süs için ihtiyaç duyanlar tam altı yıldır devam eden gerilimin ardından 2012’de gerçek kapışmayı yaşayacak gibi görünüyorlar. Umarız böyle olmaz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder