14 Eylül 2011 Çarşamba

Gözlerinizde Korkuyu Gördük



Her yer yine polis doluydu...
Silahlısından coplusuna, üniformalısından siviline, gencinden yaşlısına çeşit çeşit polis.
KTHY Direniş Çadırı sabahın erken saatlerinde dizi dizi dizilmiş polisler tarafından işgal edildi...
Ve tabii Elektrik Kurumu önü, Girne Kapısı, Kuğulu Park, Yenişehir’deki roudabout...
Gönyeli’den Ercan’a kadar gergin bir hareketlilik vardı kolluk kuvvetlerinde...
Öğlene doğru gerginlik arttı...
Yollar kesildi, alanlar sarıldı...

Sendikalar, partiler, demokratik kitle örgütleri göz hapsine alındı...
Olur ya “yakışıksız” bir yazı asılmasın diye velinimetimize!
Trafik öyle bir kilitlendi ki, arabalar kımıldayamaz oldu.
Eller tetikte, gözler ileride, kulaklar komutanda, en ufak bir protestoyu bastırmaya hazır; kararlı bir meydan okuma havası yayılıyordu her yana...
Oysa gerek sendikalar, gerekse demokratik kitle örgütleri; bir protesto hazırlamadıklarını açıkça ortaya koymuşlardı.
Görevli polislerin telefondaki ısrarlı aramalarına da bu yanıt veriliyordu...
Ama zat-ı şahanelerini riske atmak olmazdı!
Bu besleme takımına güvenilir miydi hiç...
Bu yüzden, her türlü tedbiri özenle aldınız...
Zevkle izledik sizi...
Amirlerinizin gerginliğini, halkın bıkkınlığını, misafirinizin tedirginliğini dikkatle inceledik.
Ne kadar kötü bir durum değil mi, güvenemediğiniz bir insanlar yığınının içinde dolaşmak...
Ne zaman, nereden ve nasıl geleceğini bilemediğiniz bir protestodan kaygılanmak...
Ne kadar kötü bir durum değil mi, istenmediğinizi, beklenmediğinizi, sevilmediğinizi bilmek...
Güvenememek, emin olamamak, rahat edememek...
Ama gene de güveniyor, seviyor ve rahatmış gibi davranmak zorunda olmak...
Ne kadar kötü bir durum...
Yapılabilecek en kitlesel protesto bile, buradaki varlığınıza fiziksel hiçbir zarar vermeyeceği halde, çok korkuyorsunuz...
Korkuyorsunuz çünkü, bir ülkenin yerli halkı tarafından istenmiyor olmanın en şiddetli patlayıcıdan bile daha patlayıcı olduğunu gayet iyi biliyorsunuz.
Tek bir “hayır” sözcüğü bile duymak istemiyorsunuz.
İstemiyorsunuz çünkü, duygular olgunlaşınca bir “hayır”ın kolayca bin “hayır”, on bin “hayır”, yüz bin “hayır” olacağını gayet iyi biliyorsunuz.
Karşınızda, kolayca suçlayabileceğiniz öfkeli insanlar olmasını tercih ederdiniz...
Böylece nefrete nefretle karşılık verebilir, en iyi bildiğiniz şekilde davranabilirdiniz.
Karşınızda, şiddete meyilli insanların olmasını tercih ederdiniz...
Böylece, elinizde bolca bulunan kaba kuvveti hoyratça kullanabilirdiniz.
Oysa karşınızda en iyi ihtimalle demokratik haklarını kullanan siviller bulacaksınız.
Barışçıl, saygılı, renkli, çeşitli ve kararlı siviller...
Ellerinde pankartları, rengarenk giyinmiş, şarkılarla danslarla protesto etmekte olacaklar sizi.
Sizin öfkeli, nefretten gözü dönmüş yüzünüzü daha da görünür kılan da bu olacak...
Kimin haklı kimin haksız; kimin bu adada günlerinin sayılı kimin kökleşmiş olduğunu sizin bu paniğiniz, hırsınız, öfkeniz, nefretiniz açığa vuracak.
O kadar eğreti duruyorsunuz ki bu adada...
Tüm işbirlikçilerinize, dalkavuklarınıza, yalakalarınıza rağmen o kadar eğreti duruyorsunuz ki...
Nasıl biliyorsanız, işiniz bitince düşünmeden bir kenara atacağınızı onları; öyle biliyorsunuz size ihtiyaçları olmasa öptükleri elinizi hart diye ısıracaklarını.
Ne onlar güveniyor size, ne siz onlara...
Ama en kötüsü, sizi istemediğini gayet iyi bildiğiniz bu halk; elinizden geleni ardınıza koymadığınız halde, yaşayıp gidiyor bu adada...
Azalarak da olsa, eksilerek de olsa her deliğinden, her dirseğinden, her kuytusundan o halktan birisi çıkıyor bu adada...
Bu yüzden de; bina damlarına, cadde başlarına, kavşaklara, yollara, bayırlara, dağlara ne kadar silahlı insan yerleştirseniz; asla mutlak kontrolü sağlayamayacağınızı biliyorsunuz.
Korkuyorsunuz, hem de çok korkuyorsunuz.
O kadar korkuyorsunuz ki; tüm o silahlı yalnızlığınız içinde, dallkavuklarınızın alkışları yetmiyor sizi korkularınızdan arındırmaya...
Korkuyorsunuz çünkü; bir halkın iradesine engel olma utancına bulaştınız.
Korkuyorsunuz çünkü; bir halkın geleceğine ipotek koyma yanlışını yaptınız.
Korkuyorsunuz çünkü; bir halkı küçük görme gafletinde bulundunuz.
Ve şimdi, şişine şişine, kabara kabara, afralarla tafralarla korkmuyormuş gibi yapıyorsunuz.
Boşuna uğraşıyorsunuz.
Çünkü biz, daha geçen hafta, işe giderken, evde otururken, yolda yürürken, restorantta yemek yerken sizdeki anlamsız ve nedensiz paniği gördük.
Gözlerinizde korkuyu gördük...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder