Silahlısından
coplusuna, üniformalısından siviline, gencinden yaşlısına çeşit çeşit polis.
KTHY
Direniş Çadırı sabahın erken saatlerinde dizi dizi dizilmiş polisler tarafından
işgal edildi...
Ve tabii
Elektrik Kurumu önü, Girne Kapısı, Kuğulu Park, Yenişehir’deki roudabout...
Gönyeli’den
Ercan’a kadar gergin bir hareketlilik vardı kolluk kuvvetlerinde...
Öğlene
doğru gerginlik arttı...
Yollar
kesildi, alanlar sarıldı...
Sendikalar,
partiler, demokratik kitle örgütleri göz hapsine alındı...
Olur ya “yakışıksız”
bir yazı asılmasın diye velinimetimize!
Trafik
öyle bir kilitlendi ki, arabalar kımıldayamaz oldu.
Eller
tetikte, gözler ileride, kulaklar komutanda, en ufak bir protestoyu bastırmaya
hazır; kararlı bir meydan okuma havası yayılıyordu her yana...
Oysa gerek
sendikalar, gerekse demokratik kitle örgütleri; bir protesto hazırlamadıklarını
açıkça ortaya koymuşlardı.
Görevli
polislerin telefondaki ısrarlı aramalarına da bu yanıt veriliyordu...
Ama zat-ı
şahanelerini riske atmak olmazdı!
Bu besleme
takımına güvenilir miydi hiç...
Bu yüzden,
her türlü tedbiri özenle aldınız...
Zevkle
izledik sizi...
Amirlerinizin
gerginliğini, halkın bıkkınlığını, misafirinizin tedirginliğini dikkatle
inceledik.
Ne kadar
kötü bir durum değil mi, güvenemediğiniz bir insanlar yığınının içinde
dolaşmak...
Ne zaman,
nereden ve nasıl geleceğini bilemediğiniz bir protestodan kaygılanmak...
Ne kadar
kötü bir durum değil mi, istenmediğinizi, beklenmediğinizi, sevilmediğinizi
bilmek...
Güvenememek,
emin olamamak, rahat edememek...
Ama gene
de güveniyor, seviyor ve rahatmış gibi davranmak zorunda olmak...
Ne kadar
kötü bir durum...
Yapılabilecek
en kitlesel protesto bile, buradaki varlığınıza fiziksel hiçbir zarar
vermeyeceği halde, çok korkuyorsunuz...
Korkuyorsunuz
çünkü, bir ülkenin yerli halkı tarafından istenmiyor olmanın en şiddetli
patlayıcıdan bile daha patlayıcı olduğunu gayet iyi biliyorsunuz.
Tek bir
“hayır” sözcüğü bile duymak istemiyorsunuz.
İstemiyorsunuz
çünkü, duygular olgunlaşınca bir “hayır”ın kolayca bin “hayır”, on bin “hayır”,
yüz bin “hayır” olacağını gayet iyi biliyorsunuz.
Karşınızda,
kolayca suçlayabileceğiniz öfkeli insanlar olmasını tercih ederdiniz...
Böylece
nefrete nefretle karşılık verebilir, en iyi bildiğiniz şekilde
davranabilirdiniz.
Karşınızda,
şiddete meyilli insanların olmasını tercih ederdiniz...
Böylece,
elinizde bolca bulunan kaba kuvveti hoyratça kullanabilirdiniz.
Oysa
karşınızda en iyi ihtimalle demokratik haklarını kullanan siviller
bulacaksınız.
Barışçıl,
saygılı, renkli, çeşitli ve kararlı siviller...
Ellerinde
pankartları, rengarenk giyinmiş, şarkılarla danslarla protesto etmekte
olacaklar sizi.
Sizin
öfkeli, nefretten gözü dönmüş yüzünüzü daha da görünür kılan da bu olacak...
Kimin
haklı kimin haksız; kimin bu adada günlerinin sayılı kimin kökleşmiş olduğunu
sizin bu paniğiniz, hırsınız, öfkeniz, nefretiniz açığa vuracak.
O kadar
eğreti duruyorsunuz ki bu adada...
Tüm
işbirlikçilerinize, dalkavuklarınıza, yalakalarınıza rağmen o kadar eğreti
duruyorsunuz ki...
Nasıl
biliyorsanız, işiniz bitince düşünmeden bir kenara atacağınızı onları; öyle
biliyorsunuz size ihtiyaçları olmasa öptükleri elinizi hart diye
ısıracaklarını.
Ne onlar
güveniyor size, ne siz onlara...
Ama en
kötüsü, sizi istemediğini gayet iyi bildiğiniz bu halk; elinizden geleni
ardınıza koymadığınız halde, yaşayıp gidiyor bu adada...
Azalarak
da olsa, eksilerek de olsa her deliğinden, her dirseğinden, her kuytusundan o
halktan birisi çıkıyor bu adada...
Bu yüzden
de; bina damlarına, cadde başlarına, kavşaklara, yollara, bayırlara, dağlara ne
kadar silahlı insan yerleştirseniz; asla mutlak kontrolü sağlayamayacağınızı
biliyorsunuz.
Korkuyorsunuz,
hem de çok korkuyorsunuz.
O kadar
korkuyorsunuz ki; tüm o silahlı yalnızlığınız içinde, dallkavuklarınızın
alkışları yetmiyor sizi korkularınızdan arındırmaya...
Korkuyorsunuz
çünkü; bir halkın iradesine engel olma utancına bulaştınız.
Korkuyorsunuz
çünkü; bir halkın geleceğine ipotek koyma yanlışını yaptınız.
Korkuyorsunuz
çünkü; bir halkı küçük görme gafletinde bulundunuz.
Ve şimdi,
şişine şişine, kabara kabara, afralarla tafralarla korkmuyormuş gibi
yapıyorsunuz.
Boşuna
uğraşıyorsunuz.
Çünkü biz,
daha geçen hafta, işe giderken, evde otururken, yolda yürürken, restorantta
yemek yerken sizdeki anlamsız ve nedensiz paniği gördük.
Gözlerinizde
korkuyu gördük...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder