21 Eylül 2011 Çarşamba

Ya Bir De Petrol Bulurlarsa



Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ABD menşeli bir şirketle anlaşarak Kıbrıs’ın güney sahillerinde petrol ve doğalgaz arama çalışmaları başlatması bir süreden beridir gündemin ilk sıralarındaki yerini koruyor.
TC’nin Akdeniz’de ne olup bittiğine hoyratça karışan arsız tavrı uzun süre konuşuldu. Bu o kadar utanmaz ve çelişkili bir tavır ki, kendi dış politika yetkilileri bile bu tavrı izah etmekte zorlanıyorlar.
Kendini bölgenin ağası ilan eden, önüne gelene posta koyan, delikanlı TC; ABD’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne verdiği güvenceden sonra yan çizip bayrağı yarıya indirdi. Şimdi sümüklerini çeke çeke, “biz de kktc ile kendi münhasır alanımızı ilan edip aramalar yapacağız” diyor.
Eh tabii, uluslararası emperyalizm arenası Hamitköy Roundabout’una benzemiyor. Kıbrıslı Türklere yaptığın muameleyi de Ortadoğu’nun bölgesel güçlerine yapmak mümkün değil...
Ama sonuç ne olursa olsun, kendisini hiç mi hiç ilgilendirmeyen bir coğrafi bölge için, “yaptırmam, ettirmem, donanmam boşuna mı duruyor” gibi açıklamaları yapabilen bir zihinsel yapı gerçekten tehlikeli. Nitekim 19 Temmuz’da kafamıza inen yumruklar sayesinde yaşayarak da gördük böyle bir mantığın tehlikelerini...
Diğer yandan, hiçkimsenin eksiği diğerinin fazlası olmuyor... TC’nin hayatı ve maceraları böyle sürerken, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ve onun pek bir “solcu, çevreci, ilerici” yöneticilerinin küresel güç oyununda ekolojiyi ne kadar önemsediklerini de görüyoruz.
Akdeniz’i bir petrol bataklığına çevirmek pahasına giriştikleri şu işe bakın... Tarihin gördüğü en kirli teknolojilerden birini güzelim adamızın başına musallat ederken vicdanları ne kadar da rahat... Tek dertlerinin para olmadığı ise kesin, TC ile oynadıkları satrançta hamle avantajı elde etmek çok daha kıymetli. Olan balıklara, yosunlara, denizlere olacakmış... Amaaan sen de, konu mu bu şimdi!..
Petrol-doğal gaz aramalarına başlayan Kıbrıs Cumhuriyeti hem AB’den hem de ABD’den destek alıyor. Bu işe tek karşı çıkan ise özel çıkarları zarar gören TC.
Mesele sadece TC’nin çıkarları olduğunda delikanlılığın sınırının nereye kadar olduğunu da hep beraber gördük. Bir iki keskin demeç, eşeği dövemeyip semerini dövme misali Kıbrıslı Türklere yumruk ve en sonunda da kuyruğu kısıp geri çekilmek... İşte delikanlılık buraya kadar.
Bir de ABD çıkarları zarar görseydi bu işten, işte siz o zaman görecektiniz “kahraman Türk Ordusu’nun” Akdeniz’de nasıl destan yazdığını... Dosta nasıl güven, düşmana nasıl korku salındığını... Ama gel gör ki ABD çıkarları bu işten zarar görmüyor, böyle olunca da “kahraman ordumuz” yerinden kımıldayamıyor...
Bu da bize iki açık gerçeği gösteriyor. Birincisi Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsız bir devlet değil AB-ABD ikilisinin rahatça idare ettiği ikinci bir kktc’dir. İkincisi TC’nin Kıbrıs’ın kuzeyinde bulunuşu kendi başına yediği bir herze değil, aksine kendisine verilmiş bir görevdir. Yani Kıbrıs’ta TC işgalinden değil, emperyalizmin kolektif işgalinden söz etmek gerekir. Bu işin bir ucundan tabii ki TC tutuyor; ama zurnanın kaçıncı deliği olduğunu varın siz hesap edin...
Esas düşünmemiz gereken ise; tüm bu işler olurken yani 1950’leren 1970’lere kadar Kıbrıs’ta petrolden metrolden söz edilmediği, daha doğrusu, petrol yokken başımıza gelenlerden sonra şimdi petrol bulunursa bu işin ne hale gelebileceğidir...
Varıp da petrol bulurlarsa güzelim adamızın açıklarında, artık sadece stratejik önemi olan bir kara parçası değil, ticari kıymeti de olan bir coğrafya haline geleceğiz. Bugün petrolü olup da hayrını gören bir halk var mı dünyada?
Venezüella dışında diyorum... Orada da topu topu on on beş yıldır halkçı bir yönetim var ama daha okuma yazma oranı bile normal seviyelere getirilebilmiş değil. Bırakın sağlığı, barınmayı...
Bize çizilecek modelin ise güney yarımküreden değil, yanıbaşımızdaki Ortadoğu rejimlerinden ithal edileceği rahatlıkla düşünülebilir. “Federasyon”umuz da artık Birleşik Arap Emirlikleri tarzında olur. Şeyh Dimitris’in kabilesi ile Şeyh Derviş’in kabilesi arasında, yoksul halkın demokrasiden bi haber ezilmişliği üzerinden mutlu bir beraberlik!.. Ne güzel değil mi ama...
Ekolojik anlamda ikinci bir Nijerya, politik anlamda yeni bir Irak, siyasi anlamda mükemmel bir Suudi Arabistan da olabiliriz. Eğer çıkarılacak petrolün parasının kendilerine yansıyacağını zannedenler varsa, daha çok beklerler... Petrol her nereden çıktıysa, çıktığı yerin halklarının da canını çıkardı bu güne kadar...
İşimiz vahim yani. Daha profesyonel işbirlikçiler, daha baskıcı bir polis-asker rejimi, daha yoğun şiddet, daha geri bir eğitim, sağlık politikası... Kısacası nispi refah politikaları ile elde tutulan stratejk sömürge yapısından, tam bir sefalet altında ezilen neo-liberal yeni sömürge politikalarına geçiş...
Hayatınızdan şikayetçiyseniz, bekleyin petrol bulunsun da sonrasını göresiniz...
Birkaç gündür hep aynı şeyleri konuştum çevremdeki insanlarla... Ya petrol bulurlarsa ne yapacağız. Zaten olmayan politik ağırlığımız, zaten kaale alınmayan irademiz ne hallere düşecek...
Bizim için yapılan planları görmek çok kolay. Bizim ne yapacağımızı bulmaksa çok zor.
Açık olan tek şey varsa, kaderimizin Ortadoğu halkları ile giderek daha fazla kesişmekte olduğu. Eğer Mısır çok uzak geliyorsaydı size düne kadar, artık daha yakın olduğunu söyleyebilirim rahatlıkla...
Ve bu kaderi değiştirmenin tek bir yolu var: Ufak hesaplardan vazgeçip bedel ödemeye hazır olmak. Bu bedeli birisi ödeyecek. Şimdi biz, veya yarın çocuklarımız.
Ben kendi adıma çocuğumun ödemesine razı değilim bu bedeli. Kendim ödeyeceğim...
Ya siz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder