“Dünya tarihi denilen şeyin bütünü,
insan emeği yoluyla insanın yaratılmasından başka bir şey değildir” Karl Marx
Evrensel
bir insan doğası var mıdır? Geçmişte veya günümüzde gerçekleşmiş olaylar
değerlendirilirken her zaman başvurabileceğimiz ahlaki yasalardan söz
edilebilir mi? Çalışma ve boş zaman arasındaki sınır nereye çizilmelidir? Daha
fazla boş zaman savunusu bir tür “tembelliğe övgü” müdür? Tarih her zaman
ileriye doğru mu hareket eder? Eğer insan doğası sabit bir karaktere sahip
değilse, o zaman sürekli gelişmekte olan bir insan doğasından mı söz ediyoruz?
“Marksizm ve İnsan Doğası” 251 sayfada bu sorulara yanıt arayan
felsefi bir metin. Yordam Yayınları tarafından, Şükrü Alpagut’un yalın ve akıcı
çevirisi ile 2008 yılında basılan kitap; sizi zevkli bir felsefi yolculuğa
çıkarıyor. Felsefe denildiği zaman en hararetli kitap okurları bile ufak bir
tedirginlik yaşar. Bunun sebebi, çoğu zaman anlaşılırlıktan uzak ve uzun
cümleler, bazen de günlük hayatın sorunlarına değinmeyen soyut tartışmalardır.
Oysa “Marksizm ve İnsan Doğası” gerek çevirisi bakımından gerekse de yazarı
Sean Sayers’in günlük hayatın somutluğuna yasalanan tarzı bakımından okura
böyle bir sorun yaşatmıyor.
Kitap iki
kısımdan oluşuyor. Birinci kısmın konusu “Çalışma ve İnsan Doğası”, ikinci kısmın
konusu ise “Değerler ve İlerleme” olarak başlıklandırılmış.
“Çalışma ve İnsan Doğası” başlığı altında, insan doğası diyalektik
bir bakış açısı ile tartışılıyor. Bilindiği gibi Marksizm, Aydınlanma
projesinin evrensel bir insan doğası anlayışını reddetmektedir. Peki bu
reddediş her türlü insan doğası anlayışını göz ardı eden bir “anti-hümanizm”
anlamına mı gelir? Yazarın bu soruya yanıtı, Marksizmin tarihsel bir hümanizm
biçimi olduğu yönündedir. Yani Marksizm, her tarihsel dönemde bir insan
doğasının varlığını kabul etmekte, ancak bunun evrensel bir karaktere sahip
olduğunu kabul etmemektedir. Bu noktada akla gelen soru, insan doğasında her tarihsel
döneme göre meydana gelmekte olan değişimlerin sürükleyici motor gücünün ne
olduğudur.
Marx’ın bu
soruya yanıtı nettir: “Emek... hem
insanın hem de doğanın katıldığı bir süreçtir. İnsan dış dünya üstünde etkili
olarak ve onu değiştirerek... aynı zamanda kendi doğasını da değiştirir. Atıl
durumdaki güçlerini geliştirir ve kendi denetimine uygun hareket etmeye
zorlar.” Kısacası her tarihsel dönemde niteliği değişmekle birlikte bir
insan doğası vardır ve bu insan doğasının yaratıcısı da emeği aracılığı ile
insanın kendisidir.
İnsanın
tarih içerisinde kendi emeği ile kurduğu ilişki bu konuyu incelemek bakımından ilginçtir.
Tarih boyunca Marksistler, emeğe, çalışmaya ve üretime önem vermişlerdir. Ama bununla
çelişirmiş gibi görünen bir başka biçimde Marksizm boş zamanın, tembellik
hakkının da savunucusu olmuştur. Bir yandan emek harcamayı, çalışmayı yücelten
diğer yandan ise daha fazla boş zaman talebi ile eylemler yapan sol hareketler
kendi kendileri ile mi çelişmektedirler? Sean Sayers, birbiri ile çelişirmiş
gibi görünen bu konunun aslında hiç de çelişki olmadığını; tam aksine
diyalektik zıtların birliği yaklaşımının en güzel örneği olduğunu açıklıyor
kitabında. Özet olarak ifade edilirse; aslında çalışma olmadan boş zamanın da
olamayacağını; bildiğimiz anlamda boş zaman kavramının insan yaşamına girişinin
bir iş olarak çalışmanın insan yaşamına girişi ile paralel olduğunu gayet duru
bir şekilde anlatıyor.
“Değerler ve İlerleme” başlıklı ikinci kısımda ise, ilerleme
fikrinin SSCB pratiğinden kaynaklanan çarpıtılması reddedilirken, aslında
Marksizm’de içerili bulunan ilerlemeci
anlayış bu çarpıtmalardan arındırılarak okuyucuya aktarılıyor. İlerlemenin
tarihsel olarak belirlenmiş, evrensel bir hedefe yönelik, insanlığın ortaya
çıkışından beridir yürütülen amaçlı bir faaliyet olmadığı net bir şekilde
anlatılıyor. Böyle bir ilerleme anlayışında bulunan “tarihin bir amacı”
olabileceği yanlış fikri ve “kaçınılmaz olarak gelecek olan komünizm” anlayışı
yıkılıyor.
Geleceğe
ilişkin düşüncenin bugünün gerçekliğinden çıkarılması gerektiği, evrenselci bir
yaklaşımla değil bugünün eleştirisinden temellendirilecek bir pratik faaliyetin
kendisine yapılan vurgu ile geriye kalan ise Marx’ın hem insan doğasına hem de
tarihsel ilerlemeye ilişkin ortaya koyduğu şu özlü açıklama oluyor:
“Bizim için komünizm, kurulması
gereken bir durum değildir, gerçekliğin kendini ona uyarlamasını gerektiren bir
ideal değildir. Şimdiki gidişatı ortadan kaldıran gerçek hareketi komünizm
olarak adlandırıyoruz.”
“Marksizm
ve İnsan Doğası” mutlaka okunması gereken bilimsel bir çalışma...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder