Ülke tam
bir yangın yerine dönmüş durumda. Neo-liberal politikalar ile dinsel gericilik,
asimilasyon saldırısı ile ekolojik talan el ele gidiyor.
Gelen-giden
hükümetlerden ve partilerden bağımsız ilerleyen bu süreç, yeni bir şey değil.
Ancak yeni olmaması başka bir şey, artık dayanacak gücümüzün kalmaması bambaşka
bir şey...
Asimilasyon
süreci köklerini 1950’lerden alıyor. Köy isimlerinin değiştirilmesi, soy
isimler ile ilgili zorlamalar, Kıbrıslı Türklerin konuştuğu dile, okuduğu
tarihe, yaşadığı coğrafyaya müdahaleler hep bu sürecin parçası...
Ekolojik
talan, 1974 sonrası ganimet ve yağma çılgınlığı ve son dönemin sermaye
yoğunlaşması ile tehdit edici noktaya da gelmiş olsa; çok daha uzun bir sürecin
ürünü...
Neo-liberal;
özelleştirme, taşeronlaştırma ve piyasalaştırma saldırısı, küresel sermayenin
1990’lardan beridir din katına yükselttiği bir yaklaşım. IMF, Dünya Bankası, AB
tarafından paketleniyor, dünya çapında yerel hükümetler tarafından servis
ediliyor.
Dinsel
gericilik ise AKP hükümetleri sayesinde yüzleştiğimiz nispeten yeni bir bela...
Her dört
saldırı da UBP’ye özgü veya UBP’nin karakteristik özelliklerinden
kaynaklanmıyor. Ama tıpkı “solcu” CTP tarafından uygulandığı gibi şimdi de
“sağcı” UBP tarafından büyük bir şevkle uygulanıyorlar. Dördünün de tabiri
caizse kökü dışarda, dördünden de Kıbrıs dışı özneler faydalanıyor ve dördü de
Kıbrıs halklarının nefretini çekiyor. Ama hangi hükümet, hangi parti, hangi
başbakan gelirse gelsin dördünden de vazgeçemiyor. Ve üstelik UBP hiç
utanmadan, sıkılmadan, göstere göstere, övüne övüne, kendi halkını döve döve,
“bu işi en iyi ben yaparım” dercesine uygulamak konusunda özel bir çaba
harcıyor.
UBP tabanı
özelleştirmeci, piyasalaştırmacı, taşeronlaştırmacı mıdır? Tam aksine UBP
seçmeni oldum olası, kamusal kurumların varlığından memnuniyet duymuştur. Parti
yetkililerinin kendilerini ve çocuklarını buralara usulsüz bir şekilde istihdam
etmesi, haksız şekilde terfi vermesi ve işe dahi gelmeden maaş ödemesi için
kamusal mülkiyetin gereğini gayet iyi anlamış bir kesimdir UBP tabanı. Öyle
neo-liberalizm, esnek çalışma, arz-talep gibi meselelerden anlamaz; ekonomi
bilgisi dayı-amca, el-etek, ceket-düğme, yağlama-yıkama gibi faaliyetlerle
sınırlıdır.
UBP tabanı
kökten dinci midir? Ne münasebet! UBP tabanı kesin ve net bir şekilde Kıbrıslı
Türk toplumunun büyük çoğunluğu gibi laik bir anlayışa sahiptir. Eğer dinsel
gericiliğe yakın bir tabandan illa söz etmek gerekirse DP’nin tabanı ve tabii
yenilerde de kesinlikle ÖRP’nin tabanından başkası bulunamaz. UBP tabanı
camilerden, Kur’an kurslarından, zorunlu din derslerinden hazzetmez... Refah ve
mutluluğu ölümden sonraki yaşamda değil, tam aksine hükümetteki partisinin
yağma sofrasından dökülenlerde arayan gayet dünyevi bir tabandır UBP tabanı...
UBP tabanı
ekoloji ve asimilasyon süreçlerine nasıl bakar? Ekoloji meseleleri pek de
umrunda değildir açıkçası, bu bakımdan yaşanan talan ve yağmadan rahatsız
olduğu söylenemez belki ama asimilasyon meselesinde yaşananlar UBP tabanını
bile rahatsız edecek noktaya varmıştır. Evet UBP Türkçü, milliyetçi, anavatancı
bir partidir. Ama 1990’larda baba-oğul Denktaşlar ile yollarını ayırmasının
esas sebebi tam-entegrasyon’a itiraz etmesi, Kıbrıs ganimetini anavatandaki “soydaşlarla”
paylaşmak istememesidir.
Peki nasıl
oluyor da kendi karakteristik özelliklerine taban tabana zıt bir politikayı
uygulayabiliyor UBP yönetimi ve nasıl oluyor da buna hiç itiraz etmiyor UBP
tabanı?
İşbirlikçilik
denilen olgunun sırrı budur işte. Bir kez kendiniz dışında bir özneye geçici
veya kalıcı niyetlerle biat ettiniz mi, sonrasının kontrolü tamamen sizden
çıkar. UBP yönetimi için hükümette kalmak hayati önemde bir ihtiyaçtır.
Hükümetsiz kaldıkları 5 yıllık dönemde gazetesini bile çıkaramayacak duruma gelen
bir “parti”den söz ediyoruz. Yapısal olarak “suyun başında” durmadığı sürece
yok olmaya mahkum bir harami çetesinden...
Aynısı UBP
tabanı için de söylenebilir. Güç uygulamak ve erk sahibi olmayı tapınma nesnesi
haline getirmiş, hiçbir yaptırıma maruz kalmadan haksızlık yapan bir gücün
parçası olduğu duygusu ile avunan, köşe dönme, yolunu bulma, başkasının sırtına
basma gibi şeyleri alkışlanacak faaliyetler olarak gören bir insan yapısı söz
konusu. Bu insanlardan ideolojik tutarlılık veya ilkesel tavır mı bekleyeceğiz?
İşte bu
yüzden Kıbrıslı Türk toplumunun parçası olsa da kesinlikle Kıbrıslı Türk
halkının parçası sayılamayacak olan UBP bir işbirlikçiler partisidir. Halkımız
içinde yuvalanmış, dış güçlerin elçisi ve maşasıdır. Fikri de, eylemi de dışardan
gelir, dışarıya çıkar sağlar. Halkın kendi kaderini kendi ellerine aldığı gün,
ilk hesap soracağı da bu işbirlikçilerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder