Bir grup
arkadaştık. Bazı şeylerden rahatsızdık. Bir şeyler yapmak istiyorduk. Farklı
bir şeyler... Gün aşırı bir bildiri, senede üç dört eylem ve her dakika hamaset
bize hitap etmiyordu.
Şimdi
yalan söylemeye gerek yok... Kendimizi de pek bir beğeniyorduk.
Etrafımızdakilerin çoğu ya “pasifist”, ya “reformist”, ya “AB’ci”, ya “sekter”
ya da “parlementocu”ydu!
Şimdi
yalan söylemeye gerek yok... Gerçekten de öyleydiler. Ama nedendir bilmem,
belki gençliktendir belki beğenmediklerimize benzediğimizden, biz buna
üzülmüyorduk, seviniyorduk!
Sonra bir
yola çıktık ki sanırım hala o yoldayız... Yürürken çok şeyler yaşadık.
“Aslolan yer değildir, yoldur. Yol iki
yer arası değildir. Yer iki yol arasıdır.” Bu sözü önceleri söz olarak severdim. Şimdi bir başka
seviyorum, nasıl sevdiğimi nasıl anlatırım bilemiyorum.
Dost
bildiklerimizden kötülük, düşman bildiklerimizden iyilik gördük. Hiç
beklemediğimiz şeyler oldu, kesin emin olduklarımız hayal kırıklığı yarattı.
Bir bakıma azaldık, başka bir bakıma çoğaldık. Bir bakıma azalmamız iyi, bir
bakıma çoğalmamız kötü!
Bazen
coştuk, bazen yıkıldık. Şimdi bir yerlere geldik, ya da bir yerlerden
geçmekteyiz... Öyle bir yerlerden geçmekteyiz ki, artık görünür olduk.
Yolun
başında görünmek istiyorduk, duyulmak, dinlenmek, önemsenmek. Yolun başında görünmek
için, duyulmak için, dinlenmek için, önemsenmek için çok uğraşıyorduk. Ama
görülmüyorduk, duyulmuyorduk, önemsenmiyorduk.
Bir gün
bir tanemiz bir kitap açtı ve birkaç cümle okudu. Hangimizdi bilmiyorum, başından
beridir yolda olanlardan biri miydi, yolda aramıza katılanlardan biri miydi...
Belki de bendim, ama yolun başındaki ben miydim, yolda değişen ben mi...
Bilmiyorum, önemi de yok zaten...
Bir gün
bir tanemiz bir kitap açtı ve şu cümleleri okudu; “Ne kuvvet ne irfan bizi bu yolda fazla ilerletemez. Bu maceraya
zayıflar da yeltenebilir; güçlülerin umutları ne kadarsa onlarınki de o kadar
olur. Nitekim, dünyanın çarklarını döndüren eylemler çoğunlukla böyledir.
Büyüklerin gözleri başka yerlerdeyken, küçük eller işleri başarmaya mecbur
kalır.”
Onlar ne
kadar ilham verici cümlelerdi öyle, onlar ne kadar mütevazi ve kararlı...
Görünmez olmanın avantajlarını görmeye karar verdik, görünür olmak için
çabalamanın, yapmaya çalıştığımızı engellediğini anladık...
Ne isek
oymuş gibi davranmayı yeğledik. Görünmüyorduk, duyulmuyorduk, dinlenmiyorduk,
önemsenmiyorduk madem; o halde “büyüklerin
gözleri başka yerdeyken” ve hazır bizimle ilgilenmiyorlarken, bildiğimizi
neden yapmayalımdı? Büyükler tarafından takdir edildiğimiz gün, onlarlar gibi
olmuş olmayacak mıydık? Ve gerçekten de “dünyanın
çarklarını döndüren” işleri “küçük
eller” yapmıyor muydu çoğu zaman?
O zaman
farkettik ki, diğerlerinin “pasifistliği”, “reformistliği”, “sekterliği”,
“AB’ci”liği veya “parlamentocu”luğu bizi artık sevindirmiyor. Farkettik ki,
derin bir üzüntü duyuyoruz bundan ve kendimizi başkalarının gerçek veya sahte
yanlışlarından değil kendi eylemlerimizden inşa etmeye başlamak için
sabırsızlanıyoruz.
Hepimiz
mi? Hepimiz değil elbet ama bir çoğumuz. Zaten “biz”inin içindeki tüm “ben”leri
aynı olan herhangi bir “biz” var mıdır? Ve zaten öyle bir “biz” olmalı mıdır?
Sonra bir
yola daha girdik, ama tam emin değilim, bu yol baştaki yolun devamı mıydı yoksa
tamamen yeni bir yol muydu? Bilmiyorum, önemi de yok zaten...
Sonra ne
olduysa oldu, nasıl olduysa oldu; görünür olduk, duyulur olduk, dinlenir ve
önemsenir olduk...
Bir
zamanlar çok istediğimiz şey, birden bire gerçek oldu. Sevinçli miyiz? Belki
bazılarımız öyledir ama bir çoğumuz değil. Üzüntülü müyüz? Belki bazılarımız
öyledir ama bir çoğumuz değil. Bana kalırsa “biz” şimdi tedirginiz...
Bizim
duygularımız bir yana, şimdi bir çok “bir grup arkadaş” bizi beğenmiyor. Bizim
“pasifistliğimizi”, “reformistliğimizi” “sekterliğimizi”, “AB”ciliğimizi ve
“parlamentocu”luğumuzu eleştiriyor. Ve bizim gibi görünür, duyulur, dinlenir,
önemsenir olmak istiyor. Belki öyleyiz, belki de değiliz.
O kadar
yoldan ve o kadar yerden sonra şimdi biliyoruz ki; bu söylenenleri, görmeliyiz,
duymalıyız, dinlemeliyiz, önemsemeliyiz... Ama görmeye ve dinlemeye çalıştıkça,
acıttığı da bir gerçek. Ve söylemek gerek, bazen öyle eleştiriler oluyor ki,
bizi acıtmak isteyenler için üzülüyoruz. Bilerek ve isteyerek birilerini
acıtmak istedikleri için üzülüyoruz, bu birileri biz olduğumuz için değil,
anlatılması çok zor nedenlerle ve kendimizi için değil onlar için üzülüyoruz.
Belki bazılarımız değil ama birçoğumuz üzülüyoruz.
Şimdi
biliyoruz ki, bir zamanlar içimizden bazıları bir şeylerden rahatsızdı. Biz
onlarla beraber bu yola çıktık veya bu yolda onlarla buluştuk. Hangisi tam
olarak bilmiyorum, önemi de yok zaten...
O gün
rahatsız olduğumuz şeylerle bugün rahatsız olduğumuz şeyler aynı kökenden
geliyorlar ama aynı şeyler değiller. Biz bugün yoldaysak hala, bu; yol bir
alışkanlık haline geldiği için değildir, bu rahatsızlık devam ettiği içindir.
Belki bazılarımız için değil ama birçoğumuz için öyle...
İşte bu
yüzden şimdi bir yola daha giriyoruz. Ama tam olarak emin değilim, bu yol
baştaki yolun devamı mı yoksa tamamen yeni bir yol mu? Bilmiyorum, önemi de yok
zaten...
Şimdi bir
yola daha giriyoruz... Belki birimiz bir kitap açıp bir cümle okuyacak...
Hangimiz bilmiyorum, başından beridir yolda olanlardan biri mi, yolda aramıza
katılanlardan biri mi? Bilmiyorum, önemi de yok zaten...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder