24 Ağustos 2011 Çarşamba

Şimdi Bir Yola Daha Giriyoruz



Bir grup arkadaştık. Bazı şeylerden rahatsızdık. Bir şeyler yapmak istiyorduk. Farklı bir şeyler... Gün aşırı bir bildiri, senede üç dört eylem ve her dakika hamaset bize hitap etmiyordu.
Şimdi yalan söylemeye gerek yok... Kendimizi de pek bir beğeniyorduk. Etrafımızdakilerin çoğu ya “pasifist”, ya “reformist”, ya “AB’ci”, ya “sekter” ya da “parlementocu”ydu!
Şimdi yalan söylemeye gerek yok... Gerçekten de öyleydiler. Ama nedendir bilmem, belki gençliktendir belki beğenmediklerimize benzediğimizden, biz buna üzülmüyorduk, seviniyorduk!

Sonra bir yola çıktık ki sanırım hala o yoldayız... Yürürken çok şeyler yaşadık.
“Aslolan yer değildir, yoldur. Yol iki yer arası değildir. Yer iki yol arasıdır.” Bu sözü önceleri söz olarak severdim. Şimdi bir başka seviyorum, nasıl sevdiğimi nasıl anlatırım bilemiyorum.
Dost bildiklerimizden kötülük, düşman bildiklerimizden iyilik gördük. Hiç beklemediğimiz şeyler oldu, kesin emin olduklarımız hayal kırıklığı yarattı. Bir bakıma azaldık, başka bir bakıma çoğaldık. Bir bakıma azalmamız iyi, bir bakıma çoğalmamız kötü!
Bazen coştuk, bazen yıkıldık. Şimdi bir yerlere geldik, ya da bir yerlerden geçmekteyiz... Öyle bir yerlerden geçmekteyiz ki, artık görünür olduk.
Yolun başında görünmek istiyorduk, duyulmak, dinlenmek, önemsenmek. Yolun başında görünmek için, duyulmak için, dinlenmek için, önemsenmek için çok uğraşıyorduk. Ama görülmüyorduk, duyulmuyorduk, önemsenmiyorduk.
Bir gün bir tanemiz bir kitap açtı ve birkaç cümle okudu. Hangimizdi bilmiyorum, başından beridir yolda olanlardan biri miydi, yolda aramıza katılanlardan biri miydi... Belki de bendim, ama yolun başındaki ben miydim, yolda değişen ben mi... Bilmiyorum, önemi de yok zaten...
Bir gün bir tanemiz bir kitap açtı ve şu cümleleri okudu; “Ne kuvvet ne irfan bizi bu yolda fazla ilerletemez. Bu maceraya zayıflar da yeltenebilir; güçlülerin umutları ne kadarsa onlarınki de o kadar olur. Nitekim, dünyanın çarklarını döndüren eylemler çoğunlukla böyledir. Büyüklerin gözleri başka yerlerdeyken, küçük eller işleri başarmaya mecbur kalır.”
Onlar ne kadar ilham verici cümlelerdi öyle, onlar ne kadar mütevazi ve kararlı... Görünmez olmanın avantajlarını görmeye karar verdik, görünür olmak için çabalamanın, yapmaya çalıştığımızı engellediğini anladık...
Ne isek oymuş gibi davranmayı yeğledik. Görünmüyorduk, duyulmuyorduk, dinlenmiyorduk, önemsenmiyorduk madem; o halde “büyüklerin gözleri başka yerdeyken” ve hazır bizimle ilgilenmiyorlarken, bildiğimizi neden yapmayalımdı? Büyükler tarafından takdir edildiğimiz gün, onlarlar gibi olmuş olmayacak mıydık? Ve gerçekten de “dünyanın çarklarını döndüren” işleri “küçük eller” yapmıyor muydu çoğu zaman?
O zaman farkettik ki, diğerlerinin “pasifistliği”, “reformistliği”, “sekterliği”, “AB’ci”liği veya “parlamentocu”luğu bizi artık sevindirmiyor. Farkettik ki, derin bir üzüntü duyuyoruz bundan ve kendimizi başkalarının gerçek veya sahte yanlışlarından değil kendi eylemlerimizden inşa etmeye başlamak için sabırsızlanıyoruz.
Hepimiz mi? Hepimiz değil elbet ama bir çoğumuz. Zaten “biz”inin içindeki tüm “ben”leri aynı olan herhangi bir “biz” var mıdır? Ve zaten öyle bir “biz” olmalı mıdır?
Sonra bir yola daha girdik, ama tam emin değilim, bu yol baştaki yolun devamı mıydı yoksa tamamen yeni bir yol muydu? Bilmiyorum, önemi de yok zaten...
Sonra ne olduysa oldu, nasıl olduysa oldu; görünür olduk, duyulur olduk, dinlenir ve önemsenir olduk... 
Bir zamanlar çok istediğimiz şey, birden bire gerçek oldu. Sevinçli miyiz? Belki bazılarımız öyledir ama bir çoğumuz değil. Üzüntülü müyüz? Belki bazılarımız öyledir ama bir çoğumuz değil. Bana kalırsa “biz” şimdi tedirginiz...
Bizim duygularımız bir yana, şimdi bir çok “bir grup arkadaş” bizi beğenmiyor. Bizim “pasifistliğimizi”, “reformistliğimizi” “sekterliğimizi”, “AB”ciliğimizi ve “parlamentocu”luğumuzu eleştiriyor. Ve bizim gibi görünür, duyulur, dinlenir, önemsenir olmak istiyor. Belki öyleyiz, belki de değiliz.
O kadar yoldan ve o kadar yerden sonra şimdi biliyoruz ki; bu söylenenleri, görmeliyiz, duymalıyız, dinlemeliyiz, önemsemeliyiz... Ama görmeye ve dinlemeye çalıştıkça, acıttığı da bir gerçek. Ve söylemek gerek, bazen öyle eleştiriler oluyor ki, bizi acıtmak isteyenler için üzülüyoruz. Bilerek ve isteyerek birilerini acıtmak istedikleri için üzülüyoruz, bu birileri biz olduğumuz için değil, anlatılması çok zor nedenlerle ve kendimizi için değil onlar için üzülüyoruz. Belki bazılarımız değil ama birçoğumuz üzülüyoruz.
Şimdi biliyoruz ki, bir zamanlar içimizden bazıları bir şeylerden rahatsızdı. Biz onlarla beraber bu yola çıktık veya bu yolda onlarla buluştuk. Hangisi tam olarak bilmiyorum, önemi de yok zaten...
O gün rahatsız olduğumuz şeylerle bugün rahatsız olduğumuz şeyler aynı kökenden geliyorlar ama aynı şeyler değiller. Biz bugün yoldaysak hala, bu; yol bir alışkanlık haline geldiği için değildir, bu rahatsızlık devam ettiği içindir. Belki bazılarımız için değil ama birçoğumuz için öyle...
İşte bu yüzden şimdi bir yola daha giriyoruz. Ama tam olarak emin değilim, bu yol baştaki yolun devamı mı yoksa tamamen yeni bir yol mu? Bilmiyorum, önemi de yok zaten...
Şimdi bir yola daha giriyoruz... Belki birimiz bir kitap açıp bir cümle okuyacak... Hangimiz bilmiyorum, başından beridir yolda olanlardan biri mi, yolda aramıza katılanlardan biri mi? Bilmiyorum, önemi de yok zaten...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder