“Hep denedin hep yenildin
Olsun yine dene bir daha yenil
Daha iyi yenil...”
Samuel Becket
31 Ekim
Pazartesi gün, Sendikal Platform tarafından organize edilen grev ve mitingler
gerçekleşti. O gün, gerek eyleme katılan gerekse de katılmayan bir çok kişi
aynı cümleyi kurdu; “Bu mitingler boşuna!”
Bu tür
cümleler uzunca bir süredir ağzında Kıbrıslı Türklerin: “Boşuna uğraşırık”,
“Boşuna konuşuruk”, “Boşuna”...
Önceleri
çok öfkeleniyordum böylesi cümlelere, şimdilerde ise ilgimi çekiyor. Merak
ediyorum...
Bence
“boşunacılar” en az üç ana grupta toplanıyorlar... Hepsi aynı cümleleri kuruyor
olsalar da, hepsinin aynı noktadan motive olduğunu veya aynı pratik içinde
olduğunu söylemek haksızlık olur...
Sadece bu
zengin yapıları bile ilgilenilmeye değer bir bileşime sahip olduklarının
göstergesi...
Mesela
bazıları geçmişte çok uğraştıklarını, bu uğraşları sonucunda edindikleri
deneyim ışığında, bu ülkede herhangi bir şeyin mücadele yolu ile elde edilemeyeceğini
öğrendiklerini söylüyorlar. Bunu söylerken gerçekten de herhangi bir eyleme
veya mitinge katılmamaya özen gösteriyorlar. Bu bakımdan tutarlılık
arzettiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu grubun konuşurken eleştirdiği iki
odak var; “Eylem çağrısı yapan örgütler” ve “halkın geriye kalanı”. Bu kişilere
göre “eylem çağrısı yapan örgütler” olumsuzdur, yetersizdir, kararlı değildir.
Halkın kendileri dışında geriye kalanı da yeterince cesur değildir ve eylemlere
katılmamaktadır. Bu yüzden de eylemler “boşunadır”... Bu eylemlere katılmama
eleştirisinden kendileri bağışıktır, çünkü öncelikle kendileri geçmişte en az
bir eyleme katılmış ve durumu tespit ederek konuşmaktadırlar. Zaten diğer
herkes katılırsa onlar kesin eylemlere katılacaktır!
İkinci
grup ise henüz eylemlere katılmaya devam eden, ancak birinci grubun söylemsel
üstünlüğüne teslim olan kişilerden oluşmaktadır. Bu kişiler eylemlerin “boşuna
olduğunu bilmektedir.” Ama gene de
eylemlere katılmaktadır! Bu grup mensupları genelde eylem organizasyonlarında
ikinci planda kalan örgütlere sempati duyan bireylerden oluşmaktadır. Üstelik
de ilk fırsattta birinci gruba dahil olma eğilimindedirler. Birinci grubun
düşünce ve eylemsizlik bakımından tutarlılık gösterdiği açıktır. Buna karşılık
ikinci grup da birinci gruba göre “böyle olacağını bildiği” halde eylem yapmaya
devam ediyor oluşu bakkımından ahlaki bir üstünlüğe çevirmeye çalışır. Gerçi
birinci grup bundan pek etkilenmez ve zamanın yaratacağı pes etme durumunun
gelmesini bekleyen bir bilgelik hali ile susar...
Üçüncü
grup ise genelde hükümetten veya hükümete yakın kişilerden oluşur. Artık
hükümette hangi parti varsa; “bu eylemler boşuna”, “anlamsız” gibi sözlerle
birinci ve ikinci grubun içinde kulakları kendilerine açık kesimlere mesajlar
vermeye çalışırlar.
Her üç
grubu da memnun eden ortak bir şey var “bu mitingler boşuna” cümlesinde...
Geleceği
biliyor olmanın yarattığı bir memnuniyet bu... Aynı zamanda bu cümleyi kuran
kişi kendisini “zeki” hisseder... Ne de olsa, birçok insanın göremediği bir
şeyi görmüş, “bu mitinglerin boşuna” olduğunu anlamış ve “olmayacak duaya amin”
demeyerek aptal konumuna düşmemiştir. Hem “sendikacılar” tarafından da
kandırılmamış, üstelik “yeterince mücadele edemeyen sendikacıları” da bir nevi
protesto etmiştir...
Yani aslında
ne zaman bir miting yapılsa, ne zaman bir eylem yapılsa, “boşunacılar” zeki ve
ön görülü olma fırsatlarının gelmesi nedeniyle sevinmelidirler buna göre...
Ama gene
ilginç bir şekilde “boşunacılar” miting ve eylemlerin duyurusu yapıldığı anda
gerilirler...
Kim bilir,
belki vicdanlarında bir yerde, derinlerde kalmış bir isyan kırıntısı rahatız
eder onları... Belki tüm bu gerçekleri inkar ederek, “hayır” diyebilmenin,
önünü ardını düşünmeden meydanlara koşabilmenin rahatlığını yaşayan diğerlerine
öfkelenirler... Keşke derler, “keşke herkes “boşuna” dese... Otursak hep
beraber yakınsak, ağlasak, ikayet etsek, söylensek ve kendimize kızsak.
Ama
eylemciler sokaklara dökülerek baş başa bırakırlar onları kendi kendileri
ile...
İster
boşuna ister değil, beğenmediği şeye “hayır” demiş olmanın vicdan rahatlığını
hiçbir şeye değişmeyenlerin acımasız tavrıdır bu... Böylece gerekçeler
anlamsızlaşır...
Uzun uzun
konuşması gerekir “boşunacılar”ın... Anlatması gerekir neden eyleme
katılınmaması gerektiğini...
Oysa
beğenmediği bir şeyi protesto edecek olanın bir şey anlatmasına gerek yoktur
ki...
Köşeye
sıkışan kedi tüylerini diken diken kaldırır, tırnaklarını çıkarır...
Bir
köpekse tehlike altındaki dişlerini gösterir ve hırlar...
Bir
çocuğun elinden oyuncağını alırsanız ağlar...
Çok
zorlarsanız bir kuşu, sizi gagalar...
İster
insan olsun isterse hayvan, her canlı haksızlığa tepki verir... Üstelik
tepkisinin sonucunun bir yere varıp varmayacağını hesap ederek yapmaz bunu...
İşte bu
yüzden “boşunacıların” anlatması boşuna bir çabadır bize neden eyleme
katılmadıklarını... Sırf bunu anatarak bile hiç de o kadar zeki ve öngörülü
olmadıklarını göstermiş olurlar çünkü...
En iyisi susmaktır onlar
için, boşu boşuna yaşadıkları anlaşılmaz belki o zaman...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder