2 Kasım 2011 Çarşamba

Bu Mitingler Boşuna!



“Hep denedin hep yenildin
Olsun yine dene bir daha yenil
Daha iyi yenil...”
Samuel Becket
31 Ekim Pazartesi gün, Sendikal Platform tarafından organize edilen grev ve mitingler gerçekleşti. O gün, gerek eyleme katılan gerekse de katılmayan bir çok kişi aynı cümleyi kurdu; “Bu mitingler boşuna!”
Bu tür cümleler uzunca bir süredir ağzında Kıbrıslı Türklerin: “Boşuna uğraşırık”, “Boşuna konuşuruk”, “Boşuna”...
Önceleri çok öfkeleniyordum böylesi cümlelere, şimdilerde ise ilgimi çekiyor. Merak ediyorum...
Bence “boşunacılar” en az üç ana grupta toplanıyorlar... Hepsi aynı cümleleri kuruyor olsalar da, hepsinin aynı noktadan motive olduğunu veya aynı pratik içinde olduğunu söylemek haksızlık olur...

Sadece bu zengin yapıları bile ilgilenilmeye değer bir bileşime sahip olduklarının göstergesi...
Mesela bazıları geçmişte çok uğraştıklarını, bu uğraşları sonucunda edindikleri deneyim ışığında, bu ülkede herhangi bir şeyin mücadele yolu ile elde edilemeyeceğini öğrendiklerini söylüyorlar. Bunu söylerken gerçekten de herhangi bir eyleme veya mitinge katılmamaya özen gösteriyorlar. Bu bakımdan tutarlılık arzettiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu grubun konuşurken eleştirdiği iki odak var; “Eylem çağrısı yapan örgütler” ve “halkın geriye kalanı”. Bu kişilere göre “eylem çağrısı yapan örgütler” olumsuzdur, yetersizdir, kararlı değildir. Halkın kendileri dışında geriye kalanı da yeterince cesur değildir ve eylemlere katılmamaktadır. Bu yüzden de eylemler “boşunadır”... Bu eylemlere katılmama eleştirisinden kendileri bağışıktır, çünkü öncelikle kendileri geçmişte en az bir eyleme katılmış ve durumu tespit ederek konuşmaktadırlar. Zaten diğer herkes katılırsa onlar kesin eylemlere katılacaktır!
İkinci grup ise henüz eylemlere katılmaya devam eden, ancak birinci grubun söylemsel üstünlüğüne teslim olan kişilerden oluşmaktadır. Bu kişiler eylemlerin “boşuna olduğunu bilmektedir.”  Ama gene de eylemlere katılmaktadır! Bu grup mensupları genelde eylem organizasyonlarında ikinci planda kalan örgütlere sempati duyan bireylerden oluşmaktadır. Üstelik de ilk fırsattta birinci gruba dahil olma eğilimindedirler. Birinci grubun düşünce ve eylemsizlik bakımından tutarlılık gösterdiği açıktır. Buna karşılık ikinci grup da birinci gruba göre “böyle olacağını bildiği” halde eylem yapmaya devam ediyor oluşu bakkımından ahlaki bir üstünlüğe çevirmeye çalışır. Gerçi birinci grup bundan pek etkilenmez ve zamanın yaratacağı pes etme durumunun gelmesini bekleyen bir bilgelik hali ile susar...
Üçüncü grup ise genelde hükümetten veya hükümete yakın kişilerden oluşur. Artık hükümette hangi parti varsa; “bu eylemler boşuna”, “anlamsız” gibi sözlerle birinci ve ikinci grubun içinde kulakları kendilerine açık kesimlere mesajlar vermeye çalışırlar.
Her üç grubu da memnun eden ortak bir şey var “bu mitingler boşuna” cümlesinde...
Geleceği biliyor olmanın yarattığı bir memnuniyet bu... Aynı zamanda bu cümleyi kuran kişi kendisini “zeki” hisseder... Ne de olsa, birçok insanın göremediği bir şeyi görmüş, “bu mitinglerin boşuna” olduğunu anlamış ve “olmayacak duaya amin” demeyerek aptal konumuna düşmemiştir. Hem “sendikacılar” tarafından da kandırılmamış, üstelik “yeterince mücadele edemeyen sendikacıları” da bir nevi protesto etmiştir...
Yani aslında ne zaman bir miting yapılsa, ne zaman bir eylem yapılsa, “boşunacılar” zeki ve ön görülü olma fırsatlarının gelmesi nedeniyle sevinmelidirler buna göre...
Ama gene ilginç bir şekilde “boşunacılar” miting ve eylemlerin duyurusu yapıldığı anda gerilirler...
Kim bilir, belki vicdanlarında bir yerde, derinlerde kalmış bir isyan kırıntısı rahatız eder onları... Belki tüm bu gerçekleri inkar ederek, “hayır” diyebilmenin, önünü ardını düşünmeden meydanlara koşabilmenin rahatlığını yaşayan diğerlerine öfkelenirler... Keşke derler, “keşke herkes “boşuna” dese... Otursak hep beraber yakınsak, ağlasak, ikayet etsek, söylensek ve kendimize kızsak.
Ama eylemciler sokaklara dökülerek baş başa bırakırlar onları kendi kendileri ile...
İster boşuna ister değil, beğenmediği şeye “hayır” demiş olmanın vicdan rahatlığını hiçbir şeye değişmeyenlerin acımasız tavrıdır bu... Böylece gerekçeler anlamsızlaşır...
Uzun uzun konuşması gerekir “boşunacılar”ın... Anlatması gerekir neden eyleme katılınmaması gerektiğini...
Oysa beğenmediği bir şeyi protesto edecek olanın bir şey anlatmasına gerek yoktur ki...
Köşeye sıkışan kedi tüylerini diken diken kaldırır, tırnaklarını çıkarır...
Bir köpekse tehlike altındaki dişlerini gösterir ve hırlar...
Bir çocuğun elinden oyuncağını alırsanız ağlar...
Çok zorlarsanız bir kuşu, sizi gagalar...
İster insan olsun isterse hayvan, her canlı haksızlığa tepki verir... Üstelik tepkisinin sonucunun bir yere varıp varmayacağını hesap ederek yapmaz bunu...
İşte bu yüzden “boşunacıların” anlatması boşuna bir çabadır bize neden eyleme katılmadıklarını... Sırf bunu anatarak bile hiç de o kadar zeki ve öngörülü olmadıklarını göstermiş olurlar çünkü...
En iyisi susmaktır onlar için, boşu boşuna yaşadıkları anlaşılmaz belki o zaman...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder