Giderek derinleşen bir ekonomik kriz içerisindeyiz. Kriz
en fazla halkı; özel sektör emekçilerini, küçük esnafı, küçük üreticiyi ve Göç
Yasası sonrası işe girmiş kamu emekçilerini etkilemiş durumda. Peki bu
kesimlerin krizden etkilenmemesi için, krizin bir yoksullaşmaya dönüşmemesi
için yapılabilecek hiçbir şey yok mu?
Yaşanan kriz ilk önce fiyatlara yansıdı: Elektrik
zamlandı, yeniden zamlanacağı söyleniyor. Süte zam geldi, tüp zamlandı, benzine
kaç kez zam yapıldığını kararı alan bakanların kendisi bile hatırlamıyor, hayat
her geçen gün daha da pahalı oluyor. Artık marketlerin kapısından içeri girmek
tam bir cesaret meselesi; damacana su, ekmek, hellim, bolibif, diş macunu,
iğneden ipliğe her şey daha pahalı...
Kira fiyatları önce döviz kiracılarını vursa da, TL
üzerinden kirada olanlara ulaşması da çok uzun sürmedi. Bankadan aldığı borçla
başını bir dam altına sokanlarımız ise daha az dertli değil: Maliye Bakanı
Serdar Denktaş’ın bankadan döviz olarak borçlananlara yönelik “şikayet etmeye
hakları yok, döviz ile borçlanırken bana mı sordular” açıklamasının üzerinden
iki hafta geçmeden bankalar TL faiz oranlarını geriye dönük olarak
arttırdıklarını duyurdular. Yıllarca ödenen taksitler çöpe gitti, borç
vadelerinin üzerine yeni yıllar bindi, böylece TL ile borçlananların da döviz
ile borçlananlardan hiçbir farkı kalmadı.
Üstelik kriz derinleştikçe, patronlar maaşları
arttıracağına azaltıyor, mesaileri uzatıyor, ek mesai ödemesinin lafını bile
etmiyor... Özel sektörde çalışan her işçi, en ufak bir itirazında kapının önüne
konulabileceğini ve bu kriz ortamında işsiz kalmanın tüm yaşamını alt üst
edeceğini çok iyi biliyor.
Krizden en çok etkilenen, yaşam düzeyi gerileyen ve
yoksulluğun pençesine düşenler de özel sektör çalışanları, küçük esnaf ve küçük
üretici...
Hükümet, bu kesimleri koruyucu önlemler alacağına; sanki yoksulluk
kaderimizmiş gibi, yaşananlara halk yararına müdahale edilmesi mümkün değilmiş
gibi bir tutum içerisinde. Değil elimiz, boydan boya tüm vücudumuz taşın
altında olduğu halde bize sürekli elimizi taşın altına koymamızı söylemelerinin
nedeni de bu...
***
Peki bu krizden çıkış için yapılabilecek hiçbir şey yok
mu? Elbette var, dünya kapitalist sistemine entegre olma biçimimizi,
ekonomimizin kırılganlığına sebep olan bağımlılaştırıcı faktörleri
değiştirdiğimiz takdirde krizden çıkmak da mümkün. Ancak bu, bir günde olacak
bir şey değil ve zaten ne hükümetin ne de ülkemizi gerçekte yöneten egemen
güçlerin ekonomide yapısal bir değişikliğe gitmek gibi bir isteği yok. Onlar
mevcut durumdan gayet memnun...
Ama varsayalım ki, bu kriz bir tür doğal afet gibi bizim
iradi kontrolümüzün dışında, diyelim ki bu krizi ortadan kaldırmak için
yapılacak hiçbir şeyimiz yok... Böyle bile düşünsek, hala yapılabilecek
tercihler olduğunu göreceğiz.
Deprem anında bulunduğunuz ortamı can havliyle terk
ederken; para çantanızı mı alırsınız yanınıza yoksa çocuğunuzu mu? Sel
baskınında yüksek tepelere doğru kaçarken, yanınızda sizinle beraber neyi
götürürsünüz? Yanardağ patlaması nedeniyle yerleşim yerinizi terk ederken,
yalnız mı gidersiniz? Diyelim ki bu kriz deprem gibi, sel baskını gibi,
yanardağ gibi bir doğal afet ve diyelim ki hükümetin bu afeti önlemeye veya
durdurmaya imkanı yok; Peki bu afetten etkilenecekler arasında hangi kesimleri
koruyacağını da mı seçemiyor hükümetimiz?
Bal gibi de seçiyor! Sorun şu ki hükümetin seçimi özel
sektör çalışanından, küçük esnaftan, küçük üreticiden yana değil: Büyük
sermayeden, kumarhanelerden, özel üniversitelerden, otellerden, süper
marketlerden, özel hastanelerden kısacası zaten zengin olanlardan yana...
***
Hükümet büyük sermayeye uyguladığı pul, gümrük, kdv,
vergi vs teşviklerini aynen devam ettiriyor. Bugün bir otel, bir özel
üniversite, bir özel hastane bizim ödediğimizden çok daha düşük bir tarifeden
elektrik parası ödüyor.
Krize karşı alındığı iddia edilen tüm tedbirler,
zenginlerin karları azalmasın, büyük sermaye olumsuzluk yaşamasın diye
alınıyor.
Oysa “herkesin elini taşın altına koyması” gereken bu
dönemde, toplumun %7-8’ini geçmeyen ultra zenginlere yapılan teşvikler
durdurulur ve ufacık bir vergilendirme ile servetlerine dokunulursa; halkın
ezici çoğunluğunu oluşturan özel sektör çalışanları, küçük esnaf ve küçük
üreticiyi destekleyici onlarca şey yapılabilir.
***
Devlet okullarının tamamen ücretsiz olması, nitelikli
sağlık hizmetine erişim için cebimizden bir kuruş para harcamak zorunda
kalmamamız, toplu taşımacılık ve barınma hizmetlerinin geliştirilmesi, temel
ihtiyaç kategorisine giren 250 kws’a kadar elektriğin konutlara ücretsiz
verilmesi gibi önlemler; krizin sırtımızdaki yükünü büyük ölçüde
hafifletecektir.
Bağımsızlık Yolu olarak içerisinde bu sayılanlar da olmak
üzere toplam on beş maddeden oluşan bir “Acil Önlem Paketi”ni daha krizin ilk
haftalarında Başbakan’a iletmiştik. Sonraki haftalarda ise, uygulanması için
zaten çok cüzi miktarda maliyet gerektiren bu önlemlerin hayata geçmesi için
hükümetin herhangi bir ek harcama yapmasına gerek olmadığını; önerdiğimiz yirmi
beş maddelik “Acı Reçete”nin ultra zenginlere uygulanması ile gerekli olacak
kaynağın fazlası ile karşılanabileceğini gösterdik.
Hükümetin tek yapması gereken; zenginlerin karını korumak
için hali hazırda harcamakta olduğu kaynağı, ihtiyacı olmayanlara ödemekten
vazgeçmektir. Bu kaynak özel sektör çalışanlarına, küçük esnafa ve küçük
üreticiye yönlendirdildiği takdirde, kriz durmasa da bizim yoksullaşma
sürecimiz duracaktır.
***
Oysa hükümet tercihini zenginlerden yana yapmaya ve bize
de yoksullaşmamız kadermiş gibi davranmaya devam ediyor. Hayır! Yoksulluk kader
değildir! Zenginler daha da zenginleşsin diye zorla içine sokulduğumuz bir
kafestir!
Biz bu ülkenin gerçek üreticileri, emekçileri, esnafı, bu
toprakları yaşanılır bir yer yapmak için her gün alın terini akıtanlar; buna
göz yummayacağız. Bize dayatılan yoksulluğu, kabul etmeyeceğiz. Bu krizin
bedelini biz ödemeyeceğiz!
İşte bunları haykırmak, için, 26 Ekim Cuma saat 19:00’da
Lefkoşa Selimiye Meydanı’nda, Pahalılığı Protesto Mitingi’nde buluşuyoruz. Kapalı kapılar ardında zenginler için karar
alanların karşısına halkın hakları olduğunu duyurmak için çıkıyoruz...
Halk birleşirse, zenginlerden daha güçlü ve daha
kalabalıktır. Bunu bilmeyenlere, unutanlara ve önemsemeyenlere, gereken cevabı
26 Ekim akşamı hep birlikte vereceğiz. Bize kader olarak dayatılanı, sahibine
iade edeceğiz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder