8 Ağustos 2005 Pazartesi

Dünya Emekçi Kadınlar Günü



* “Kadın duyarlılığının”, “anne sevgisinin”, “kadının aileyi bir arada tutma işlevinin” yani aslında, “kadının sistemin devamlılığını sağlamaktaki görevinin” tekrarlandığı etkinliklere alternatif bir etkinlik


8 Mart 2005 Salı akşamı Arabahmet Kültür Merkezi Sahnesi, kadın konusu ve cinsiyetler ilişkisinde alternatif bir etkinliğe sahne oldu. Bu etkinlik Baraka Tiyatro Ekibi’nin, Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla hazırladığı iki kısa kadın oyunundan oluşuyordu. Dario-Fo ve Franca Rame’nin yazdığı kısa kadın oyunları, Füsun Demirel’in çevirisi ve Baraka Tiyatro Ekibinin yorumu ile izleyiciye ulaştı.
Saat 20:00’da başlayan ve bir buçuk saat süren etkinlik, 150 kadar izleyicinin hüzün, acı, isyan, umut, neşe duygularının yoğunluğunu hissettiren alkışları ve coşkulu bir hava ile son buldu.
Baraka’nın tüm etkinlikleri gibi ücretsiz olarak gerçekleşen gecede; “Ben Ulrike Bağırıyorum” isimli tek perdelik dram ve hemen ardından da “Uyanış” isimli tek perdelik Traji-Komedi sahnelendi. Maddi imkansızlıkları seyirci ile bütünleşmek, seyirciye “biz de sizlerden biriyiz” mesajını hissettirmek yolunda bir avantaj olarak kullanmayı başaran Baraka Tiyatro Ekibi; sahne, dekor, ışık vb. materyali oyunların içeriğini yansıtmaya yetecek bir işlevsellikte ve estetik düzeyi düşürmeyecek görsellikte kullanarak seyirciyi büyüledi.
Kadınlarla ilgili bir günde, “kadın duyarlılığının”, “anne sevgisinin”, “kadının aileyi bir arada tutma işlevinin” yani aslında, “kadının sistemin devamlılığını sağlamaktaki görevinin” tekrarlandığı etkinliklere alışmış seyirci açısından bu oyunlar alışılmış çerçevenin dışına çıkan bir mesaj vermekteydi.
“Ben Ulrike Bağırıyorum” isimli oyun, siyasi fikirlerinden ve sistemin kendisine biçtiği “bayan” rolünü reddetmesinden dolayı tecrite maruz bırakılmış bir kadının, tek kişilik hücresindeki dramını çarpıcı bir biçimde sergiledi. Ancak onurlu ve kararlı duruşuyla Ulrike, tek kişilk hücresinde bile fikirlerinden taviz vermeyen, kadın olduğu kadar insan, insan olduğu kadar kadın bir devrimcinin seyirciye hissettirdiği rahatsızlıkla, gecedeki herkesi rahat koltuklarında rahatsız etmeyi başardı. Bu da gerçek hayatı anlatan dramın çirkinliği ne kadar güzel anlatırsa, seyirciyi o kadar rahatsız edeceğini gösteriyordu. Ulrike’nin ama aslında hepimizin dramını anlatan oyun sona ererken, başarılı performansı ile seyircinin kanını donduran oyuncu Gözde Gayde, Ulrike’nin ağzından şöyle diyordu; “100 binlerce kadın benim kocaman cesedimi kaldırırken sizi yerinizden sarsan müthiş kahkahalar atacaklar”...
“Uyanış” isimli oyunda evi, işi, kocası, çocuğu ve kendi özel yaşamı arasında bölünmüş, oradan oraya koşuşturan ve bu sonu gelmez yarışın içinde deblenen bir kadının sıradan bir sabahına tanıklık ettik. Ancak bu tanıklık sistemin ve erkek egemen toplumun kadına yüklediği tüm o saçma sorumlulukların, seyircilerin kahkahaları ile REDDİNİ de içeriyordu. Bir önceki oyunda gerilen, donan, kanı çekilen seyirci; koca, çocuk, iş, özel yaşam ve bunun gibi onalarca açıdan üzerine çullanılan bir kadının sistemle dalga geçen ironik diline kahkahaları ile katkı koyarken Ulrike’nin öngörüsünü doğruluyordu. Karı-koca, aile, çocuk, iş, güzellik-çirkinlik gibi sistemin devamı ve karın artması için içine sokulduğumuz cenderelerin saçma, komik, temelsiz, çürük ve yanlış varlıkları seyircinin kakahaları ile buharlaşan su gibi kaybolup gitti tiyatro salonundan. Oyuncu Nazen Şansal R., bu aptal sistemin kadına yüklediği aptal rollerin, aptallaştıramadığı üretken, zeki ve çalışkan bir emekçi kadının dalga geçen sorgulayıcı uslubunu çok iyi yakaladı ve seyirciye bunu bir silah olarak vermesini bildi.
Baraka Tiyatro Ekibi, kadına erkekten türeme BAYan sıfatını layık gören sisteme, cinsiyetçi ayrımlarla kadın ve erkeğin ayrılığı üzerinden iktidar düşleri kuran burjuva feministlerine; tiyatroyla, sanatla yanıt verdi. Emeğinden soyutlanmış kadının, öncelikle insan vasfını yitireceğini, oysa insanı insan yapanın emek olduğunu, kadınların kurtuluşunun onların emekçilerin en fazla ezilen kesimi olmalarından yola çıkarak geliştirecekleri devrimci talepler olduğunu fazlasıyla anlatıyordu bu oyunlar. Çünkü kadın hem kadın olduğu için hem de emekçi olduğu için ezilmektedir. Çünkü kadın iki kere ezilmektedir. O halde kadının bu topluma yönelik değişim talebi yanlızca toplumsal/ekonomik bir dönüşümden ibaret değildir. Cinsiyete dayalı toplumsal rollerin yıkılması, cinsiyete dayalı iktidar anlayışlarının dağıtılması ve kadınların kurtuluşunun mümkün olabileceği tek toplumsal biçim olan her cinsiyetin eşdeğer olduğu, saygıya ve özgürlüğe dayalı ilişkilerin kurulması da kadın hareketinin öncelikli talepleri arasındadır. Bu da kadının erkekleşerek iktidara ortak olmasını değil, cinsel iktidarın toptan yok edilmesini talep etmekle mümkündür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder