1 Nisan 2009 Çarşamba

Alanlarda Çalışmak



Devrim mücadelesi en genel hatlarıyla üç başlık altında yürütülür: Ekonomik-demokratik mücadele, ideolojik mücadele ve politik mücadele. 
İdeolojik mücadele; toplumsal iktidarın ele geçirilmesi doğrultusunda işçi sınıfının ve emekçi halkın çıkarlarına dayalı bir fikirsel çerçevenin oluşturulması mücadelesidir. Bu mücadele hemen yanı başındaki kapitalist sistemin hegomonyasının kırılması, kültürel emperyalizme karşı savaşılması ve sosyal demokrat, revizyonist yozlaştırma girişimlerine karşı direnilmesi görevleri ile iç içe geçer. Deyim yerindeyse ideolojik mücadele; ekonomik-demokratik mücadele ile politik mücadeleyi birbirine bağlayan bunların işlevselliğini sağlayan harçtır. 

Politik mücadele ise; siyasi parti aracılığı ile yürütülen ve toplumsal iktidarın ele geçirilmesini hedefleyen mücadelenin adıdır. Politik mücadele yürüten bir siyasi parti, iktidarı almak için ülke koşullarının tahlili sonucunda çeşitli stratejiler geliştirebilir. Bizim ülkemizde tüm siyasi partilerin yalnızca bir tek stratejisi vardır: Seçimler yoluyla iktidar olmak. Ancak bizim burada tartışmak istediğimiz konu politik mücadele stratejileri değil, ekonomik-demokratik mücadelenin en genel ilkeleridir. Ancak şunu belirtmek gerekir ki; ideolojik, politik, ekonomik-demokratik mücadeleler arasında kopmaz bir bağ, diyalektik bir ilişki vardır. 
Ekonomik-demokratik mücadelelerin aracı alan örgütleridir. Her demokratik kitle örgütü bir alan örgütü değildir ancak her alan örgütü bir demokratik kitle örgütüdür. Ekonomik-demokratik mücadele çok çeşitli bir alanlar yelpazesi içinde yürütülür. Öğrenciler, kadınlar, gençler, işçiler, köylüler, işsizler, kamu emekçileri, ekolojik kaygılar, LGBTT örgütlenmeleri vb. alanlar vardır ve bu alanların varlığı her ülkenin kendi özgün koşullarında tahlil edilmelidir. Alan örgütleri; örneğin bir sendika veya öğrenci örgütü ideolojik birliğin aracı değildir. Alan örgütleri farklı ideolojik koşullanmalarla hareket etmesi muhtemel olan en geniş kesimlerin birliğini sağlayan örgütlerdir. Bir sendika kendi alanında faaliyet yürüten tüm emekçilerin (sadece üyelerinin değil) çıkarlarını kendi mücadelesinin merkezine koymalıdır. Bu yolla, o alanda tek kitlesel örgüt olurken, aynı zamanda kendi alanındaki herkesin ekonomik-demokratik çıkarlarını savunan ve genişleten bir strateji takip edilmelidir. Örneğin bu mücadele bir sendikada çalışma saatleri, özlük hakları, ekonomik çıkarlar gibi konularla daha yoğun meşgul olurken, bir öğrenci örgütünde akademik özgürlükler, müfredat, kantin, ulaşım, barınma vb. konularda yoğunlaşabilir. Bu nedenle ekonomik-demokratik mücadelenin aracı olan demokratik kitle örgütlerinin her biri o alanın içinden gelen kişilerin örgütsel bağımsızlık ilkesi uyarınca yönetimi altında bulunan örgütler olmalıdır. Kısacası her alan bağımsız olmalıdır. Bu bağımsız gençlik örgütlenmesi, bağımsız kadın örgütlenmesi, bağımsız sendikacılık vb. demektir.
Ancak buradaki bağımsızlık ideolojiden bağımsızlık demek değildir. Her alan örgütünün içinde farklı ideolojilerden kişiler bulunabilir, hatta bulunmalıdır demiştik. İşte bu farklı ideolojilerden kişiler alan örgütünün genel stratejisi, politik örgütler ile olan ilişkiler gibi konularda da farklı anlayışlara sahip olacaktır. Biz devrimciler, yönetiminde bulunduğumuz hiçbir alan örgütünü asla politik mücadelenin aracı olan partiden emir alan bir kuklaya çevirmememizle ayırt ediliriz. Ancak bu da her alan örgütünün kendi başına buyruk bir alan körlüğü ile hareket ederek bütünü göremediği bir anarşizm olarak anlaşılmamalıdır. Ekonomik-demokratik mücadele ile politik mücadeleyi birbirine bağlayan harç, ideolojik mücadeledir demiştik. İşte bu noktada ideolojik mücadelenin önemi açığa çıkmaktadır. Çünkü ideolojik mücadele salt kitabi bilgilerin ezberlenmesi olarak değil de farklı alanlardan süzülen deneyimlerin bir potada erimesi olarak anlaşıldığı zaman, gerçek anlamı ile kavranabilir. Çeşitli alan örgütlerinde çalışan devrimciler, o alana işçi sınıfının ideolojisi olan Markisizmi de taşırlar. Aynı zamanda da kendi alanlarının zenginliğini, sorunlarını ve önemsediği konuları da politik mücadelenin bilgi dağarcığına iletirler. Bu şekilde bir araya toplanan alan yaklaşımları, en genel çıkarların koordinasyonu aracılığı ile alan örgütlerine geri döner. Böylece de bir alan örgütünün kendi çıkarlarını maksimize ederken diğer bir alan örgütünün zarar görmesine neden olmasının, kısacası devrimci halk hareketinin kendi ayağına basmasının önüne geçilmiş olur. Biz bu yaklaşıma kısaca “en geniş kitle içerisinde en dar kadro çalışması” diyoruz. Buna göre her devrimci, yaşam içindeki pratik duruşu ile bağlantılı bir alanın demokratik kitle örgütünde çalışma yürütmelidir. Bu çalışmalar vasıtasıyla kitlelerin devrimcileştirilmesi, kitleler içinden devrimci bireylerin örgütlenmesi hedeflenmelidir. Buradaki örgütleme ilişkisi, alanlardan devrimci devşirerek partiye aktarmak değil aksine alan örgütleri içinde aktif olacak devrimciler yetiştirmek olarak anlaşılmalıdır. Zaten bir alan örgütünde çalışma yürütmeden parti çalışması yürütülmesi devrimci anlayışa terstir. Her devrimci aynı zamanda bir alanda aktif olmalıdır. Ne alan çalışması devrimci çalışmayı baltalayan bir şey olarak görülmelidir ne de devrimci çalışma alan çalışmasını. Aksine bu ikisi birbirini bütünleyen şeylerdirler. Böylece devrimciler, içinde çalıştıkları en geniş kitlenin (alanın) zenginliğini, diğer alanlarda çalışan devrimcilere taşıma şansı bulurlar. Kendileri de diğer alanların zenginliğini aynı yöntemle özümserler. Bunun sonucunda da alanların koordine edilebilmesinin önünü açan, olayları tek yanlı görmek sıkıntısı yaşamayan bir kolektif irade oluşur. Bu kolektif irade devrimci partidir. Devrimci parti farklı alanlardaki devrimcilerin ortak örgütü ise, bir alandaki devrimcilerin kendi aralarında yürütecekleri özel toplantılar da o alanın devrimcilerinin örgütüdür. Yani alan içerisinde çalışma yürüten devrimcilerin kendi aralarında bir hukuk oluşturması yanlış değil aksine gerekli birşeydir. Çünkü devrimci birey her yerde örgütlü bireydir.
Bir kez daha altını çizerek belirtmek gerekir ki alanlar ve parti, diyalektik ilişki içerisinde bir sarmal halinde büyürler. Ama hayatın kendiliğinden oluşturduğu olgu, parti değil alanlardır. Bu yüzden de partinin kendisi alanlarda yürütülen çalışmalardan doğar. Devrimci parti, devrimciliği kendinden menkul bireylerin biraraya gelerek bir tüzük yazması sonucunda oluşturulamaz. Aksine devrimci parti, alan çalışmalarının bir kitle hareketi haline geldiği noktada hareketin içinden doğar. Partiyi oluşturan devrimciler ise alanlarda sınanır ve mücadele geliştikçe de alanlarda sınanmaya, deneyim kazanmaya devam ederler.
Alan çalışmaları devrimci çalışmanın olmazsa olmazıdırlar. Alan çalışmalarının bağımsızlığına, birlik ve bütünlüğüne zarar gelmemesi biz devrimcilerin en temel kaygılarından biridir. Bu sebeple de ülkemiz Kıbrıs’ta devrimci bir partinin oluşturulması ihtiyacının en yakıcı birşekilde kendini hissettirdiği bu günlerde, yapmamız gereken şey parti tüzükleri ile haşır neşir olmak değil, alanlarda yürütülen ufak çalışmaların hammalı olmaktır. Her alanın kendi örgütlülüğünün yaratıldığı, birleştirildiği, bağımsız kılındığı, devrimcilerin anlayışı ile yeniden örgütlendiği koşullar; devrimci partinin doğum çığlıklarının da duyulacağı koşullar olacaktır.
Bugün Kıbrıs’ta her devrimcinin görevi kendi alanının bu fikriyat çerçevesinde yeniden örgütlenmesine katkıda bulunan mütevazi birer emekçi olmaktır. Tüm alanlardaki devrimcilerin koordinasyon ihtiyacını karşılayacak devrimciler örgütü de, farklı alanların deneyimlerinin ideolojik mücadelede yeniden üretilmesini sağlayacak çalışmalar da bu şekilde hayat bulacaktır. Haydi alanlara...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder