17 Nisan 2009 Cuma

Ergenekon Kıbrıs’ta



Türkiye kamuoyunu bir süreden beridir meşgul eden Ergenekon soruşturması Nisan ayı başından itibaren Kıbrıs gündeminde de yerini aldı. Türk-Metal Sendikası eski başkanı Mustafa Özbek’in evinde bulunan ve doğrudan Kıbrıs’la ilişkili belgelerde UBP Genel Başkanı Derviş Eroğlu ve eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın da isimlerinin geçmesi nedeniyle, Kıbrıs’taki seçim süreci daha da bir hareketlilik kazandı.
CTP Genel Başkanı ve Başbakan Ferdi Sabit Soyer belgeler ile ilgili olarak savcılığa araştırma yapılması talimatı verirken, CTP MYK’sı da 19 Nisan Genel Seçimlerinden hemen sonra Meclis’te bir araştırma komitesi kurulması için önerge vereceklerini duyurdu. Neredeyse bütün muhalefet partileri Ergenekon meselesinin seçimlere bir iki hafta kala gündeme gelmesinin bilinçli bir hareket olduğunu öne sürerken, sadece DP Genel Başkanı Serdar Denktaş, partisinin seçimlerden sonra bir araştırma komisyonu kurulmasını destekleyeceğini duyurdu. Bu arda CTP mitinglerinde UBP’yi Ergenekoncu olmakla suçlayan ifadelerin slogan, pankart vb. şekillerde kullanılması ve çeşitli basın-yayın organlarının bu tezleri sürekli dillendirmesinden rahatsız olan Derviş Eroğlu, hem basını hem de Ferdi Sabit Soyeri dava edeceğini ilan ederek, kendisi ile ilgili asılsız ve doğruluğu kanıtlanmamış iddiaların tamamen seçimlere yönelik olduğunu söylüyor.
Aslında etrafında kıyametler koparılan belgeler pek de fazla bir detay içermiyor. Üstelik bu belgelerin bulunuşu ile kıyaslanabilecek bir şekilde içerikleri de gayet çelişkili... Bilindiği gibi Ergenekon Soruşturması sürecinde Mustafa Özbek’in tutuklanması hiç de ani bir gelişme olmamış, tam aksine bazı çevrelerde “bu adam neden hala tutuklanmıyor” dedirten bir yavaş sürecin sonunda ortaya çıkmıştı. Ancak buna rağmen Özbek’in, örgüt ile olan bağlarını ve “önemli” belgeleri yok etme ihtiyacı hissetmemesi gerçekten ilgi çekici bir “hata”.
Diğer yandan bu belgelerde:
1998 genel seçimleri ve 2000 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ergenekon isimli örgütün Kıbrıs içinde etkin bir çalışma yürüttüğü,
Ergenekon’un artık Denktaş yaşlandığından, duygusallaştığından davaya hizmet edemeyeceği için yerine Eroğlu’nu getirmeye karar verdiği,
1998 genel seçimlerinde UBP’nin güçlü bir iktidar kurabilmesi için, Kıbrıs’ın kuzeyinin bölgelere ayrılarak çeşitli timler oluşturulduğu ve bu timlerin para dağıttığı konularına değinilmiş.
Görüldüğü gibi Ergenekon konusunun Kıbrıs’la da ilişkili olduğundan öte hiçbir noktaya açıklık getirmeyen belgeler, sadece düzen siyasetçilerinin birbirleri aleyhine kullanabilecekleri kadar sığ alanlara nüfuz etmekle yetiniyor. Öyle ki, belgeler Rauf Denktaş’ı neredeyse Ergenekon’un “mağduru” pozisyonunda servis eder durumda. Zaten Rauf Denktaş da belgelerin yayınlanmasından hemen sonra yaptığı açıklamada; 1998 ve 2000 seçimlerinde kendisine ve oğlunun partisine karşı bir komplo sezinlediğini ancak bu kadar kapsamlı bir operasyon olduğunu tahmin etmediğini, belgelerin kendisini suçlar mahiyette değil aksine olayın ana mağduru olduğunu gösterir kapsamda olduğunu söyledi. Bu öylesine bir çelişki ki, 2000 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Denktaş karşısında ikinci tura kaldığı halde evinin önünde bombalar patlatılıp peşine adam taktırılınca seçimlerden çekildiğini açıklayan Eroğlu Ergenekoncu, bu sayede seçimleri “kazanan” Denktaş da mağdur olmuş oluyor. Denktaş ailesi bununla da yetinmiyor ve 12 Nisan tarihli Yenidüzen gazetesine demeç veren DP Genel Başkanı Serdar Denktaş, 1989’da bir trafik kazası sonucu ölen Raif Denktaş’ın ölümünün de kendileri için her zaman şüpheli olduğunu söyleyebiliyor. Böylece en azından seçilere kadar Ergenekon soruşturmasının Denktaş’lara dokunmayacağını, ama Eroğlu ile fazlası ile ilgileneceğini anlamışoluoruz. Ne de olsa Eroğlu’nun UBP’si, AKP’nin CTP’sinin en büyük rakibi...
Ergenekon ismi altında 1990 sonrasının bir parçası gibi lanse edilen yeraltı faaliyetlerinin, Kıbrıs’tan başlayan ve 1990’ların çok öncesine uzanan bir tarihi olduğu ise reddedilemeyecek bir olgu. 1950’li yılların başından itibaren gerçekleşen bombalama, cinayet, katliam vb. her türlü kontrgerilla faaliyetinin çekirdeği olan ilişki ağlarının merkezinde ise Rauf Denktaş’ın ta kendisi var. Denktaş, 1957 yılında Özel Harp Dairesi tarafından kurdurulan yeraltı teşkilatı TMT’nin de Kıbrıs’taki bir numaralı adamıydı. TMT bir yer altı teşkilatı olduğu ve hiçbir üye kaydı tutulmadığı halde, TMT’de görev yapmış olmak KKTC yasalarına göre hala emeklilikte avantaj sayılyor. Bunun için şimdilerde “yasal” olan TMT Derneği’nden yazılı bir belge almak yeterli kabul ediliyor.
Kıbrıs’ta yasadışılığın yasa haline geldiği koşullar altında sürdürdüğümüz yaşamlarımıza, şimdilerde bir de Ergenekon katıldı. Aslında adına bugün Ergenekon denilen bu yeraltı faaliyetleri ve kontrgerilla operasyonları Kıbrıs için hiç de yeni değil. Tam tersine bizim buralardan doğmuş has be has kendi mahsülümüz. Ancak eğer sözü edilen “hukuki süreç” bir siyasi hesaplaşma düzeyini aşar da geçmiş cinayetlerin, adam dövmelerin, parti, gazete, araba bombalamaların faillerinin bulunup açığa çıkarıldığı bir zemine dönüşürse işte o zaman yeni birşey ile karşı karşıyayız demektir. Böylesi bir yenilik ise sadece ve sadece bağımsız bir Kıbrıs’ta, özgür ve kardeş halkların hesap sorma mekanizmaları ile yaratılabilir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder