12 Ekim 2011 Çarşamba

Kelebekler Eksilmesin Başından



Ziya Ormancıoğlu Khora Yayınları’ndan yeni çıkan ilk kitabında “Devrimci” isimli şiirinde şöyle diyor:
‘Kal benim gibi mücadele et!’ dedi
Arkasından bir buçuk döner
Sipariş etti.

Seksen sekiz sayfalık ufacık bir kitap; “Kelebekler Eksilmesin Başından”... Bir solukta okunuyor ama aynı hızla da soluğunuzu kesiveriyor. Hayata dair hiçbir şeyi küçümsemiyor kitap, tam aksine sürekli küçümsenmekte olanları temsil eden bir sancak gibi... Yalın, akıcı, anlaşılır ve kolay okunur dili ile; yalın insanların yaşamını anlatıyor.

Şair esas olarak kendi yaşam deneyimine dayanarak, ama yok sayılan, alay edilen, beğenilmeyen emekçilerin bir parçası olduğunun bilinciyle bir meydan okumada bulunuyor.
Aşklarını, alışverişlerini, tartışmalarını, sorgulamalarını, mücadelelerini, umutlarını, hayal kırıklıklarını, yenilgilerini, yenilgilerini, yenilgilerini ve yenilgilerini anlatıyor...
Yenilgiyi utanılacak bir durum olarak değil, mücadele etmiş olmanın gurur veren göstergesi gibi taşıyan başı dik bir kitapçık “Kelebekler Eksilmesin Başından”.
Kitabın ismi, bir kişi için yapılabilecek en güzel dilek belki de... O kadar içten, o kadar naif... Ne para ne mal ne de statü diliyor; ama mutluluk, huzur ve umutta ısrarcı...
Yazarı bugüne kadar yirmi bir değişik işte çalışmış, toplumsal sorunların içinde bulunmuş, başkalarının acısını kendi acısı gibi hissetmiş ve kendi acısının da başkaları tarafından hissedilmesini beklememiş bir emekçi... 1948 doğumlu, Kaya Çanca ve Taner Baybars’ın kuşağından bir 67’li...
Ziya Ormancıoğlu’nu şiirlerini bir kitap haline getirmesi için cesaretlendiren, derleme ve yayına hazırlama konusunda emek harcayan ve bu değerli kitapçığın bizimle buluşmasını sağlayan sevgili Halil Karapaşaoğlu; ne güzel bir iş yapmışsın... “İkinci Yeni”nin yalın ve doğrudan dilini, umudun sımsıcak tazeliğini ve hayatın acı gerçeklerini cesaretle kucaklayan kocaman yüreğini olanca çarpıcılığı ile önümüze sermişsin...
“Devrimci” isimli şiirde tok bir devrimci ile aç bir emekçinin monoloğu aktarılıyor. Kendini örnek göstermekten, mücadeleden bahsetmekten hoşlanan devrimci; yanı başındaki emekçinin açlığı ile ilgilenmiyor. Bir buçuk porsiyon döner sipariş ederken yaşadığı rahatlığı, mücadeleyi sadece bir söylem olarak kurguluyor olduğunun da göstergesi...
Bunun gibi onlarca şiirin görülebileceği kitapta, ülkemiz “sol” damarının kendi halkına yabancılaşmışlığının acıklı resmi sırıtıyor. Kitabın gücü ise, bunu bir suçlama, karalama, silme eylemi olarak değil; gerçeği olanca çarpıcılığı ile yansıtma işi olarak yüklenmesi...
Haklı sitemini daha ileri götürmekten neredeyse çekinen bir kitaptan bahsediyoruz. Sevdiğine kırılmış; gerçeğe olan saygısından bunu inkar edemeyen ama acısını bir kavga silahı haline de getirmek istemeyen bilinçli bir çaresizlik durumu belki de...
Khora Yayınları, kitabın başına eklediği notta: “Geleneği bilmek, geleneği toparlayarak onu kurumsallaştırmak, kendi çalışmalarımızı daha ileriye götürüp, edebiyatın ve hayatın meseleleri ile ilgili daha verimli eserler üretmemizi sağlayacaktır. Geleneğin reddi, geleneğin önemsenmemesi devrimci bir tavır değildir. Devrimci edebiyat; geleneği bilerek, onu eleştirerek ve onu aşarak gerçekleşecektir. Bilmediğimiz, sahiplenmediğimiz, üzerinde düşünmediğimiz hiçbir şeyi aşamaz, yeni olanı kuramayız” diyor.
Bu kitap aracılığı ile okurun yaşayacağı yolculuk, sadece geçmişin tanınması süreci olarak anlaşılmamalı. Tam aksine, insan kalmakta ısrar eden bir emekçinin “sesimi duyan var mı?” çağrısı olarak okunmalıdır.
Çok yakında bu sese, ses verecek yeni seslerin yükseleceğine hiç kuşku yok. Çünkü “Sen kapsamlı görüşmelere girdin / Ben kapsamlı mücadeleye” diyen bir şairin sesini duymamak mümkün değildir. Önemli olan, filizleri kırılan eski seslerin deneyimlerinden öğrenmek, yükselecek yeni seslerimizi kimseciklere kırdırmamaktır. Umudumuzun, ütopyamızın, aşkımızın, mücadelemizin üzerindeki Kelebekleri Eksiltmemektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder