Ziya
Ormancıoğlu Khora Yayınları’ndan yeni çıkan ilk kitabında “Devrimci” isimli şiirinde şöyle diyor:
‘Kal benim gibi mücadele et!’ dedi
Arkasından bir buçuk döner
Sipariş etti.
Seksen
sekiz sayfalık ufacık bir kitap; “Kelebekler Eksilmesin Başından”... Bir
solukta okunuyor ama aynı hızla da soluğunuzu kesiveriyor. Hayata dair hiçbir
şeyi küçümsemiyor kitap, tam aksine sürekli küçümsenmekte olanları temsil eden
bir sancak gibi... Yalın, akıcı, anlaşılır ve kolay okunur dili ile; yalın
insanların yaşamını anlatıyor.
Şair esas
olarak kendi yaşam deneyimine dayanarak, ama yok sayılan, alay edilen,
beğenilmeyen emekçilerin bir parçası olduğunun bilinciyle bir meydan okumada
bulunuyor.
Aşklarını,
alışverişlerini, tartışmalarını, sorgulamalarını, mücadelelerini, umutlarını,
hayal kırıklıklarını, yenilgilerini, yenilgilerini, yenilgilerini ve
yenilgilerini anlatıyor...
Yenilgiyi
utanılacak bir durum olarak değil, mücadele etmiş olmanın gurur veren
göstergesi gibi taşıyan başı dik bir kitapçık “Kelebekler Eksilmesin Başından”.
Kitabın
ismi, bir kişi için yapılabilecek en güzel dilek belki de... O kadar içten, o
kadar naif... Ne para ne mal ne de statü diliyor; ama mutluluk, huzur ve umutta
ısrarcı...
Yazarı
bugüne kadar yirmi bir değişik işte çalışmış, toplumsal sorunların içinde
bulunmuş, başkalarının acısını kendi acısı gibi hissetmiş ve kendi acısının da
başkaları tarafından hissedilmesini beklememiş bir emekçi... 1948 doğumlu, Kaya
Çanca ve Taner Baybars’ın kuşağından bir 67’li...
Ziya
Ormancıoğlu’nu şiirlerini bir kitap haline getirmesi için cesaretlendiren,
derleme ve yayına hazırlama konusunda emek harcayan ve bu değerli kitapçığın
bizimle buluşmasını sağlayan sevgili Halil Karapaşaoğlu; ne güzel bir iş
yapmışsın... “İkinci Yeni”nin yalın ve doğrudan dilini, umudun sımsıcak
tazeliğini ve hayatın acı gerçeklerini cesaretle kucaklayan kocaman yüreğini
olanca çarpıcılığı ile önümüze sermişsin...
“Devrimci”
isimli şiirde tok bir devrimci ile aç bir emekçinin monoloğu aktarılıyor.
Kendini örnek göstermekten, mücadeleden bahsetmekten hoşlanan devrimci; yanı
başındaki emekçinin açlığı ile ilgilenmiyor. Bir buçuk porsiyon döner sipariş
ederken yaşadığı rahatlığı, mücadeleyi sadece bir söylem olarak kurguluyor
olduğunun da göstergesi...
Bunun gibi
onlarca şiirin görülebileceği kitapta, ülkemiz “sol” damarının kendi halkına
yabancılaşmışlığının acıklı resmi sırıtıyor. Kitabın gücü ise, bunu bir
suçlama, karalama, silme eylemi olarak değil; gerçeği olanca çarpıcılığı ile
yansıtma işi olarak yüklenmesi...
Haklı
sitemini daha ileri götürmekten neredeyse çekinen bir kitaptan bahsediyoruz.
Sevdiğine kırılmış; gerçeğe olan saygısından bunu inkar edemeyen ama acısını
bir kavga silahı haline de getirmek istemeyen bilinçli bir çaresizlik durumu
belki de...
Khora
Yayınları, kitabın başına eklediği notta: “Geleneği
bilmek, geleneği toparlayarak onu kurumsallaştırmak, kendi çalışmalarımızı daha
ileriye götürüp, edebiyatın ve hayatın meseleleri ile ilgili daha verimli
eserler üretmemizi sağlayacaktır. Geleneğin reddi, geleneğin önemsenmemesi
devrimci bir tavır değildir. Devrimci edebiyat; geleneği bilerek, onu
eleştirerek ve onu aşarak gerçekleşecektir. Bilmediğimiz, sahiplenmediğimiz,
üzerinde düşünmediğimiz hiçbir şeyi aşamaz, yeni olanı kuramayız” diyor.
Bu kitap
aracılığı ile okurun yaşayacağı yolculuk, sadece geçmişin tanınması süreci
olarak anlaşılmamalı. Tam aksine, insan kalmakta ısrar eden bir emekçinin
“sesimi duyan var mı?” çağrısı olarak okunmalıdır.
Çok
yakında bu sese, ses verecek yeni seslerin yükseleceğine hiç kuşku yok. Çünkü “Sen kapsamlı görüşmelere girdin / Ben
kapsamlı mücadeleye” diyen bir şairin sesini duymamak mümkün değildir.
Önemli olan, filizleri kırılan eski seslerin deneyimlerinden öğrenmek, yükselecek
yeni seslerimizi kimseciklere kırdırmamaktır. Umudumuzun, ütopyamızın,
aşkımızın, mücadelemizin üzerindeki Kelebekleri
Eksiltmemektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder