Türkiye’de
yaşanan 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından; Kıbrıs’tan bazı ufak notlar,
gözlemler, tespitler, düşünceler…
* Öncelikle, “size ne TC’nin seçimlerinden” diyenler
var… Onlara iki cevabımız olacak…
i) Öncelikle sadece TC’deki değil, dünyanın her yerindeki emek
mücadeleleri bizi ilgilendiriyor. Venezüella’daki de, İspanya’daki de,
Yunanistan’daki de, Filistin’deki de… Dünyanın hangi coğrafyasında emekçiler, halklar
daha özgür olursa, bunun başka yerlere de yansıması, olur, olacaktır,
olmaktadır…
ii) Türkiye’de nükleer santral yapılması, Türkiye’nin Kıbrıs’ta
kooridnasyon ofisi kurması, her köye iki cami yapılması bizi ilgilendiriyorsa,
ki ilgilendiriyor, elbette tüm bunları yapan otoritenin gerilemesi de bizi
ilgilendirecek…
* HDP, ana
gövdesi Kürt hareketinden oluşan ancak kapılarını Türkiye’nin tüm halklarına ve
ideolojik çeşitliliğine açarak barajı geçmeyi başaran bir özne olarak
görülüyor. Liverpool taraftarının “asla yalnız yürümeyeceksin” çağrısı,
dünyanın tüm sokaklarında yanlıklanmaya başlamış durumda. İşbirlikleri,
ittifaklar, güçbirlikleri; fikirsel farklılıkları zenginlik olarak algılayan
sosyalist demokrasi biçimleri giderek daha çok anlaşılıyor, benimseniyor,
önemseniyor…
* Syriza,
Podemos ve Venezüella ile birlikte düşünüldüğünde; dünyadaki devrimci
mücadelelerin yeni şekli de ortaya çıkmakta: Artık seçim ve sokak
mücadelelerini harmanlayan yeni bir mücadele stratejisi gündemde… Salt sokak
veya salt seçim değil; seçim ve sokak…
Bu “sokak”; yerine göre silahlı mücadele biçimlerini de içerebilecek
muhtevaya sahip… Mesele “mutlak” ve “dogmatik” düşünmemekle ilgili… Hem sokağa
hem seçime önem vermek; ne sokağa ne de seçime dudak bükmemek… Devrimciliğin
“şiddet kullanımını yüceltmekle” değil, “egemenleri çıkmaza sokup
saldırganlaştırmakla” ilgili olduğunu unutmamak…
* HDP’nin
seçim kampanyası boyunca 10’dan fazla ölü ve yüzlerce yaralı verdiğini
gözönünde bulundurarak ve bombalar, linçler, linç girişimleri ve akla hayale
gelmeyecek saldırı biçimleri altında yürütülen bir sürece bakarak rahatlıkla
söyleyebiliriz ki: “Ülkemizde Boykot, sadece bir sızlanma duvarıdır.” Sandık
başı hileleri, kampanya yürütülürken yaşanan saldırılar, medya kullanımına
konulan engeller ve baraj farkı (%5 - %10) bakımından Kıbrıs koşulları Türkiye
koşulları ile kıyaslanamayacak derecede olumludur… HDP o koşullarda seçime
girebiliyorsa, Kıbrıs’ta bu koşullarda seçime girmeyi reddedenler sadece
kendilerini kandırmaktadırlar…
* AKP’nin tek
başına iktidar olamaması üzerine, hala senaryolar kuranlar, analizler yapanlar
ve komplo teorileri yolu ile “ya AKP’nin esas istediği buysa” gibi fikirler
ileri sürenler var. Bu kesimlerin önemli bir kısmı “akademik” AKP’li, bir kısmı
da AKP, olmadı MHP, o da olmadı CHP meyilli teorik bireyler… Ancak işin ilginç
yanı ise “solculuğu”, “Marksistliği” de hiç elden bırakmayan bir pratiğe
sahipler… Onlara verilebilecek tek yanıt yine Marx’tan: “Filozoflar bugüne kadar dünyayı yorumlalamla yetindiler. Oysa aslolan
onu değiştirmektir.”
* Bir de
“devrim mi oldu lan, niye bu kadar seviniyorsunuz” sinikleri var… Marksizmi
din, devrimi “kıyamet” mertebesine çekerseniz, İsrafil’in Sur’a üflediğini
duymadan devrim olduğuna da inanmanız mümkün değil elbette… Oysa devrim denen
şey, kapınızı çalıp “ben geldim” demiyor… Kural olarak da devrimi en son
farkedenler hep sol nihilistler oluyor…
* AKP’nin tek
başına iktidar olamayacak olması ve hükümeti MHP veya CHP ile paylaşma
olasılığı; “ya bizim Kıbrıs sorunu ne olacak” diye soran liberallerimizi
fazlasıyla endişelendirmiş görünüyor. Allah akıl fikir versin, demekten başka
bir şey bulamıyoruz. 14 yıldır tek başına iktidar olan AKP, Kıbrıs’ta ayrılığı
daha fazla derinleştirmekten başka ne yapmış, Kıbrıs sorununu çözecek hangi
adımı atmış ki şimdi bu endişe duyuluyor anlamak mümkün değil. Bu arkadaşlar,
çözümün dışarıdan gelmeyeceğini; Kıbrıs halklarının kendi mücadelesi ile ve
dışarıya rağmen gerçekleşeceği gerçeğini görmek için kaç fırın ekmek
ihtiyacındalar?
* 2009’da
“Türkiye’de oy kullansam AKP’ye verirdim” diyen müstakbel CTP Genel Başkanı
Talat’ın bu seçimlerden önce herhangi bir açıklaması olmadı… Ancak CTP üst
düzeyinden gelen “kişisel” yorumlara bakıldığında, batan geminin terkedilmekte
olduğu görülebiliyor… “Bu da olsun” diyebilirdik, eğer geleneğimizde
“özeleştiri” diye bir kavram olmasaydı… CTP’ni de var mı?
* AKP’nin
hala %40 oy alıyor olmasını eleştiren, Türkiye halkına “aptallık” basan “çok
zeki” Kıbrıslılar da var! Bu kişilere UBP+DP’nin hala %50’lerde oy aldığını ve
Denktaş’ın Kıbrıslı Türkleri 40 yıldan fazla idare ettiğini hatırlatmaya gerek
var mı?
* AKP’nin %40
gibi görünen oyunun gerçekte en fazla %35 olduğu biliniyor. Yurtdışı
sandıklarında yaşanan organize hırsızlıklar, plakasız devlet arabaları ile
taşınan oy zarfları ve sandık başkanlarının da dahil olduğu seçim hileleri
ortadayken, AKP’yi hala %40 kabul etmek mümkün değil… Ki bu rakam ilk seçimde
hızla eriyecek… Güce tapan, güçlüye yönelen oylar; AKP’nin kaybedebileceğini
gördüğü andan itibaren kendilerine başka bir adres aramaya başladılar bile… AKP
seçmeninin seçim sonrası ruh halini merak edenlerin, CTP üst düzey
yöneticilerinin facebook paylaşımlarına bakması tavsiye edilir. CTP
yöneticileri AKP’yi eleştirmeye başladıysa, AKP seçmeni Tayyip’e sövüyor
demektir…
* Kıbrıs’ta
seçime katılım %25 civarında ve cumhurbaşkanlığı seçimine göre artarak
gerçekleşti. 94000 civarı seçmenden sadece 25000’i seçimlerde oy kullandı. Bu
da gösteriyor ki, “yerleşik” denilerek dışlanmaya çalışılan insanların nabzı tam
da ülkenin geneli ile paralel… Haftalarca kurulan sandıklara ve randevu sistemi
de olmamasına rağmen göçmenler bu seçimlere ilgi göstermedi. Kendi doydukları,
çocuklarının doğduğu ülkeye bağlı bu insan grubunu hala “Türkiyeli” diyerek
dışlamakta ısrar edenler, kendi solculuklarını sorgulamaya başlayabilirler…
* Son olarak;
14 yıldır her türlü zorbalığı yapan, Türkiye halklarının boğazını
sıkabildiğince sıkan, yargıdan eğitime, sağlıktan ekonomiye, ama en başta da
demokrasiye indirmediği darbe kalmayan mutlak AKP saltanatı kökünden sallandı…
Tarih bir kez daha gösterdi ki: MUTLAK İKTİDAR, MUTLAKA YIKILIR…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder