27 Aralık 2017 Çarşamba

Seçimler ve Devrimciler

2018 Ocak ayında gerçekleşecek seçimler yaklaşırken, siyasal alanda siyaset dışı bir heyecan da yaygın bir şekilde karşılık buluyor.
Seçim sürecinin sıkıntılı apolitikliği çeşitli kesimler tarafından farklı şekillerde ifade edildi: Siyasal partiler ideoloji dışı bir konuma savrulmuş durumda. En iyi durumda “seçim programı, vaatler listesi” gibi kes-yapıştırcı bir eklektizmle damgalı metinlere dayalı; en kötü durumda ise “yayaya şaşaşa”dan ibaret bir parti propaganda süreci yaşanıyor. Adayların çok büyük bir oranının ise, geçmişte herhangi bir ideolojiye sahip olmayan apolitik bireylerden oluştuğu ortada. Birçoğunun hayatı boyunca herhangi bir inceleme kitabı okuyup okumadığı bile belli değil.
Durum böyleyken kişisel tanışıklık, “iyi insan” olma, ailecek görüşme gibi kriterlerin ön plana çıktığı bir seçim propaganda süreci yaşanması normal. Elbette tüm partileri aynı kefeye koymak mümkün değil. Örneğin ideolojiden arılık MAP için geçerli bir argüman değil. MAP açıkça Türkçü faşizmle damgalı bir parti. Bu net ideolojiyi de gururla taşıyor.

29 Kasım 2017 Çarşamba

"Polisler 45 yaşında emekliye çıksın mı?"

"Polisler 45 yaşında emekliye çıksın mı?"
Bugünlerde etrafında kamplaştırılmaya çalıştığımız yeni şaşırtmacalı sorumuz bu... Ya "evet" diyeceksiniz yada "hayır"!!! Başka cevabı kabul etmiyor efendiler...
Gelin biz bu konuya başka bir noktadan bakalım:

13 Kasım 2017 Pazartesi

Siyasi Etik ve Milletvekilliği Adaylığı Üzerine

Bağımsızlık Yolu Genel Sekreterliğine aday olmaya karar verdiğim gün, Baraka'daki yöneticilik görevimden ayrıldım. Genel Sekreter olacağım garanti değildi, ama benim yönüm, ilgim, hedefim, kararım belliydi...
Neden ayrıldım peki? İki örgüt birbirine zıt görüşleri savunduğu için mi? Elbette hayır!!!
İktidarı hedefleyen siyasal örgütlerle, ekonomik-demokratik mücadele yürüten alan örgütlerinin yöntem ve stratejilerindeki doğal fark yüzünden... Sendikalarda, derneklerde, demokratik kitle örgütlerinde yürütülen mücadele ile siyasi partilerde yürütülen mücadelenin farklı yöntemlerle yürütülmesi gerektiğine inancımdan...
Koordinasyon, ilişki, dayanışma... Elbette... Ama iki yapıda da yönetici aynı kişi olunca, kişinin kendi kendisi ile dayanışma ve koordinasyon yürütmesi beklenemez herhalde...

1 Kasım 2017 Çarşamba

“Tam Sosyal Güvenlik” Yalanı

“Sınıf siyaseti”, solcular arasında bile yanlış anlaşılmış bir kavramdır. Birçok heyecanlı solcu, hiçbir meseleye sınıfsal bakmazken; kendi partisini “sınıf”, partisinin çıkarlarını “sınıf siyaseti”, partisinin seçim başarısını da “sınıf mücadelesi” zanneder. Sınıfın gerçek bireyleri “cahil” ve “pis”; sınıfın çıkarları ise “popülizm” olarak etiketlenir...
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından geçtiğimiz hafta açıklanan “Tam Sosyal Güvenlik” projesi ve bu proje bağlamında solcuların neredeyse hiçbir muhalefet üretmemiş olması bize gösteriyor ki; ülkemiz solcuları, sınıf bilincinden, sınıf siyasetinden ve sınıf mücadelesinden nasiplerini henüz alamadılar. Ancak sermayedarlar ve onların hükümetlerdeki temsilcileri, bu meselede şimdiden fersahlarca yol kat etmişlerdir.

28 Ekim 2017 Cumartesi

Anarko-Sendikalizm

Anarşizmin şehir efsanesi ve ergen isyanı basitliğinde bir saçmalık olmadığını bilen ve ciddiye alınması gereken bir felsefi argüman olduğunu gören kişiler dahi, aslında tek bir tane anarşizm olmadığını çoğu zaman gözden kaçırır. Hristiyan anarşist Tolstoy, evrime ciddi katkılar yapmış prens Kropotkin, Marx ile kapışan Bakunin, ütopyacı Proudhon, bireyci Striner, köylü Mahno ve anarko sendikalist Durutti arasında çok ciddi farklılıklar vardır.

21 Ekim 2017 Cumartesi

SOLDA KAOS ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Kuram ile hayat çeliştiğinde, kuramı çöpe atıp, olgulara uygun yeni bir kuram oluşturmanın zamanıdır. Hayatı değiştirmek için yapılacak müdahale, ancak olguyu gören bir kuramla mümkündür çünkü...

4 Ekim 2017 Çarşamba

Göçmen İşçiler ve Çalışma Yaşamı

Kıbrıs Türk Sanayi Odası’nın, üçüncü uyruklu işçilere özel sözleşmeler vasıtasıyla 50 dolar aylık ücret ödemek istediğini kamuoyuna açıkladığı günlerde, Mağusa’da Kamerun uyruklu bir kadının ödrt ay boyunca karın tokluğuna çalıştırıldığı haberi basına yansıdı...
Bu durum, giderek büyüyen bir olgunun; üçüncü uyruklu işçilerin ağır ve insafsız sömürüsünün görünür kısmıydı. Tabiri caizse buz dağının görünen yüzü...
Yıllarca TC kökenli emekçilerin “en alt”ı oluşturduğu çalışma yaşamımızda, artık Türkçe bilmeyen, haklarından habersiz, haklarını öğrenme olanaklarından yoksun ve sosyo-kültürel anlamda da yabacılık çeken bir kesim var. Ve bu kesim giderek büyüyor.
Gelin çalışma yaşamımıza bu bağlamda genel bir bakış attıktan sonra, üçüncü uyruklu işçilerin somut sorunlarından ve çözüm yollarından bahsedelim...

Köpekler Hakkında Her Şey


Bu bir eğitim kitabı değil. Köpeğinizi ve belki de kendinizi daha iyi anlamak için bir fırsat... John Bardshaw yeni kanin bilmin ortaya koyduğu son veriler ışığında, köpeklerin davranış, duygu ve yaşam şekillerine dair müthiş sarsıcı bilgiler veriyor. Köpekleri kötücül bir rakip veya tamamen insan duygularına paralel olarak yorumlayan iki tür bilim dışı yaklaşımı eleştirirken; hem köpeğin evrimi hem de akrabası kurtların yaşam tarzına dair bilinmeyen gerçekleri ortaya koyuyor. Aslında esaret altında gözlemlendiği için yanlış bilinen kurt sosyalliğine dair de kitapta pek çok bilgi var.

2 Ekim 2017 Pazartesi

TATİL NASIL GEÇTİ VEKİLİM?

Sevgili Milletvekilleri
Bugün 30 Haziran tarihinde başlayan tatiliniz sona eriyor. Ülkemizde az bulunan bir ayrıcalıktan yararlanıp; tam üç ay boyunca dinlendiniz, gezdiniz, sevdiklerinizle vakit geçirdiniz, kitap okudunuz, sabahları geç kalkıp geceleri istediğiniz saatte uyudunuz, kısacası kendinize vakit ayırdınız...
Tatiliniz nasıl geçti? Umarız ki, tatiliniz boyunca özel sektörde çalışan emekçilerin sorunlarını düşünmeye ve çözüm yolları bulmaya da zaman ayırabilmişsinizdir. Çünkü bu üç aylık süre emekçiler açısından hiç de güzel geçmedi.

1 Ekim 2017 Pazar

Sapiens

Kolektif Kitap tarafından basılan ve Yuval Noah Harari tarafından yazılmış olan "Hayvanlardan Tanrılara Sapiens", 2015 yılında basılmış. Basımının hemen ardından fenomen haline gelen kitap, 412 sayfalık ebatına ve inceleme iddiasında bulunduğu konunun bilimsel ağırlığına rağmen otuz baskıdan fazla yaparak bestseller haliine gelmiş durumda.
Bir kitabın bestseller olması, çok fazla okunduğu veya çokça tartışmaya neden olduğu anlamına gelmiyor; adı üstüne “bestseller” yani çok satıyor. Satınalanların bazıları elbette kitabı okuyor, birçoğu ise bir süre elinde gezdirip fotoğraf çekiyor. Bu konuda azıcık iddialıysa da kütüpanesinde sergiliyor ve kişisel imajını ktap ile cilalıyor. Sapiens tam buna göre bir kitap, tam bir imaj imalatçısı...

27 Eylül 2017 Çarşamba

Ödenmeyen Maaşlar, Zavallı Patronlar ve Kırılan Tabaklar

Kamerunlu bir kadın 3-4 aydan beridir çalıştığı restoranda hiç maaş alamıyor, defalarca darp edildiğini söylüyor, sosyal güvenlik ile ilgili hiçbir kaydı yapılmıyor ve en sonunda isyan ediyor. Kaydını yapmayan ve maaşını vermeyen patronun tabaklarını kırıp, çatallarını yerlere atan kadın, olay yerine gelen polis tarafından “suçüstü” yakalanarak, “rahatsızlık, uygunsuz tavır, hakaret ve izinsiz ikamet” suçlamasıyla gözaltına alınarak mahkeme karşısına çıkarılıyor...
İşte ülkemizin son durumu böyle: Ülkesinden uzakta, okumak amacıyla adaya gelmiş ancak yeterli parası olmadığı için çalışmak durumunda kalan bir kadını darp edip, maaşını vermeyerek kalkınma yolunda bir devlet! Göçmen bir kadın emekçiyi darp edip sömürerek zengin olmayı hedefleyen bir özel sektör sermayesi. Ve mağduru yakalayıp faili koruyan kolluk güçleri...

26 Eylül 2017 Salı

Güvencesiz tek bir iş yeri, sigortasız tek bir emekçi, hakkı yenen tek bir işçi kalmayıncaya kadar durmayacağız...

İlk bakışta birbiri ile ilgisiz gibi görünen iki olay, ülkemizde özel sektörde sömürünün ulaştığı boyutlara ışık tutmaktadır.
Mağusa’da göçmen bir kadın emekçi, aylarca kayıt dışı çalıştırıldığı işyerinde maaşını alamadığı için isyan edince, polis tarafından gözaltına alınmış ve “huzursuzluk vermek” iddiasıyla mahkemeye çıkarılmıştır. Bu olay yaşanırken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile görüşen Sanayi Odası başkanı; üçüncü ülkelerde ücretler 50-60 dolar olduğu halde bu emekçilern bizim ülkemizde 500 dolar asgari ücret aldıklarından şikayet etmiş ve daha az maaş ödemek için Bakanlar Kurulu’ndan düzenleme istemiştir. Çalışan insanların sosyal güvenliğinden sorumlu bakan ise, yürürlükte olan Asgari Ücretler Yasası’na açıkça aykırı olan bu talebe sempati ile yaklaşarak, konuyu Bakanlar Kurulu’nda görüşeceklerini ifade etmiştir.

1 Eylül 2017 Cuma

Yok Başka Bir Cehennem

Bugün resmi tatil durumundaki Bayram’ın birinci günü ve aynı zamanda 1 Eylül Dünya Barış Günü…
Arabayla seyehat ederken açık marketler ve kasa kasa sebzeyi sırtlanmış emekçiler çarpıyor gözüme… Bu dini bayramda çalışılmasına itiraz eden bir din örgütüne de, resmi tatilde sömürüye direnen sendikaya da rast gelmiyor bilincim…

1 Eylül Ortak Basın Açıklaması

Değerli basın emekçileri, saygıdeğer halkımız;
Bugün burada her yıl olduğu gibi 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle, barışa özlemimizi bir kez daha vurgulamak için bulunuyoruz.
Bu yıl 1 Eylül, resmi bayram tatilinin birinci gününe rastladı. Ancak özellikle Crans Montana’da yaşanan hayal kırıklığı sonrasında, barış güçlerinin kararlılık ve mücadele azminden vazgeçmediğini göstermesi anlamında sokakta olmak anlamlıydı, anlamlıdır. Çünkü barış, boş vakitlerimizde, uygun zamanlarımızda mücadelesini vereceğimiz “sonrayı bekleyebilecek” bir şey değil, tam aksine adamızın ve halklarımızın yaşamsal bir ihtiyacıdır.

30 Ağustos 2017 Çarşamba

Ben Bayrama Bayram Demem, Özel Sektör Çalıştıkça

Bugün 30 Ağustos...
30 Ağustos Resmi Tatiler ve Anma Günleri Yasası’na göre tatil...
Sadece kamu emekçilerine değil, tüm çalışanlar için resmi tatil ilan edilmiş günlerden birisi bugün. Başka bir ülkenin milli gününün ülkemizde resmi tatil ilan edilmesinin ne kadar doğru olduğu başka bir tartışma konusu. Zaten emekçilerin bir çoğu bu tür günleri dinlenmek, sevdikleri ile vakit geçirmek ve huzur bulmak için değerlendiriyor.
Ama yukarda belirtilen Yasa’da resmi tatil olarak belirtilen hiçbir gün, özel sektör çalışanları için tatil değil...
Bu yıl 30 Ağustos ile 1 Eylül’deki Kurban Bayramı arasında kalan Arife de (31 Ağustos) hükümet tarafından tatil olarak ilan edilmesine rağmen, ne yazık ki üvey evlat konumundaki özel sektör çalışanları hem 30 Ağustos’ta hem de 31 Ağustos’ta normal mesai günüymüş gibi çalıştırılacaklar.

23 Ağustos 2017 Çarşamba

Bir Karikatürün Düşündürdükleri: Asimilasyon, Nüfus ve Mücadele

Son dört günün gündemine yerleşen ve Kıbrıs Gazetesi’nde yayınlanan karikatür üzerinden oluşan kamplaşmaya bakıldığında; meselenin aslında her iki taraf açısından da çok daha derin bir arka plana sahip olduğu rahatça anlaşılabilir. Üç ay önce yayınlanmış bir karikatürü politik çıkarlarına alet etmek için kullanan YDP de, bu meseleye neredeyse tüm göçmen nüfusu karşısına alan bir duygusal tepki veren çevreler de, konuyu tedirginlikle takip eden biz sıradan vatandaşlar da biliyorduk ki; mesele karikatürden ibaret değildir. Gelin biz taraflarca açık açık konuşulmayan ama ima edilen konularla ilgili biraz düşünelim...

21 Ağustos 2017 Pazartesi

Karikatür Tartışması Hakkında

6 Mayıs 2017 tarihinde Kıbrıs gazetesinde bir karikatür yayınlanıyor… Bu tarihten Ağustos ayına kadar bu konu ile ilgili hiçbir şey yaşanmıyor. Aynı karikatür 18 Ağustos 2017 tarihinde bu kez sosyal medyada yayınlıyor. Ve kıyamet kopuyor…

11 Ağustos 2017 Cuma

KOOPERATİF MERKEZ BANKASI’NDAKİ SİYASİ İŞGALE DERHAL SON VERİLSİN!

1959 yılından beridir Kıbrıslı Türk halkının ve Kıbrıslı Türk kooperatifçiliğinin en önemli değerlerinden birisi olan Kooperatif Merkez Bankası etrafında son günlerde dönen tartışmaları ibretle takip ediyoruz. Münhalsiz istihdamlar ve usülsüz krediler hakkında giderek daha fazla öğrendiğimiz bilgiler, Kooperatif Merkez Bankası’nın nasıl yönetildiğine dair halkımızın her bireyi gibi Bağımsızlık Yolu olarak bizleri de endişelendirmektedir.

9 Ağustos 2017 Çarşamba

Çözümünüzü Nasıl Alırdınız: Bütünlüklü mü Parça Parça mı?

Mont Pellerin ve Crans Montana trajedilerinden sonra “bütünlüklü çözüm” cephesi ciddi sarsıntılar geçiriyor. Başını CTP’nin çektiği her cephenin dağılışında olduğu gibi, bu meselede de kürkçü dükkanını terkeden tilkiler kendi aralarında en büyük eleştirmen rolünü kapmak için yarışmaya başladı.
Her allahın günü “rekabet, hırs, haset” eleştirisi yapanların, dün omuzlarında taşıdıklarına, bugün “kim önce tekmeyi basacak” diye itişip kakışmalarını izlemek keyifli olabilirdi... Eğer başka bir ülkede yaşıyor olsak ve Kıbrıs halklarının söz, yetki, karar, iktidar sorunu demek olan Kıbrıs sorununun çözümüne dair kaygılarımız olmasa, gerçekten seyirlik bir durumdur söz konusu olan.

2 Ağustos 2017 Çarşamba

Sapiens Üzerine Notlar

Bir süredir son zamanların popüler kitabı SAPIENS'i okuyorum... İşler giderek çığrından çıkıyor:
- Önce sapiens'i diğer insanlardan (erectus, neandertal vb) ayıran temel noktayı maddi gerçeklikle hiçbir ilgisini kurmadan ve nedenini de "açıklanamaz" olarak izah ederek tamamen soyut bir "dil" meselesi olarak tanımladı. 

26 Temmuz 2017 Çarşamba

Fonculuk, Akıncı ve Özeleştiri

Geçtiğimiz hafta yazdığım “Gerçeğin Çölüne Hoşgeldiniz: Çöken Sadece Müzakere Süreci mi?” başlıklı yazı sonrası, bazı dostlardan gelen çeşitli sorularla karşılaştım. Buradan bu soruların yanıtlarını tartışmamız, benzer soru işaretleri olan kişilere de ulaşmak için sağlıklı olabilir.
Öncelikle, okuma fırsatı bulamayanlar için özet olarak geçtiğimiz hafta ne yazdığıma değinelim: Yazı Crans Montana sürecinin çökmesi ile birlikte, “bütünlüklü çözüm” adına toplumsal muhalefeti baskılayan kesimlerin yaşadığı travmaya odaklanıyordu.

19 Temmuz 2017 Çarşamba

Gerçeğin Çölüne Hoşgeldiniz: Çöken Sadece Müzakere Süreci mi?

Crans Montana’da yaşanan çöküşten sonra neler olacağına dair çeşitli senaryolar, B planları, öngörüler, tahminler, arzular, korkular her yanımızı kaplamış durumda...
Şöven kesimler, yaşanan demoralizasyon ve gerilimden faydalanarak “TC ile entegrasyon”, “ilhak”, “kktc’nin tanınması” veya “konfederasyon” gibi eski tezlerini ısıtıp tekrar piyasaya sürdüler...
Görüşme sürecini gelir ve statü kapısı haline getirip yıllardır yaşanan tüm fiyaskolardan ders çıkarmadığı halde hala “uzman” kabul edilen kesimler de, yeniden dirilişleri için bu şöven kesimlere bel bağlamış durumdalar. Nasıl mı? Gelin bir bakalım...

12 Temmuz 2017 Çarşamba

SÖZDE ÇALIŞMA YASAĞINA DAİR: NERESİ DIŞARISI NERESİ İÇERİSİ?

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın dün yayınladığı kararla, saat 12.00'dan itibaren dışarda çalışmanın yasaklandığı sanılıyor. Oysa gerçek böyle değil ve kamuoyu yanıltılmaktadır. Yasaklanan güneşin altında çalışmaktır. Örneğin bu resimdeki inşaatın gölge kısımlarında harç yoğurmak, tuğla taşımak, sıva yapmak serbesttir.
Alınan karar aynen şöyle:

5 Temmuz 2017 Çarşamba

Başka Bir Laiklik Mümkün mü?

Yükselen dinsel gericilik karşısında nasıl bir mücadele yöntemi izlemeliyiz?
Genel olarak bu soruya verilen yanıt, dinsel gericiliğin karşısına konabilecek tek gerçekçi alternatifin “laiklik” olduğu yönündedir. Bu bir yanıyla doğru bir yanıttır. Ancak bu yanıtta eksik olan “nasıl bir laiklik?” sorusuna cevap vermeyi ihmal etmesidir. Çünkü sanıldığı gibi, laiklik herkes için aynı anlama gelmez!

1 Temmuz 2017 Cumartesi

Kıbrıs Sorununda Değişmeyen ne?

Değişim evrensel bir olgudur ve hareket yaşamın temelidir. Her şey değişir, başlayan her şey biter ve biten her şeyden yeni bir şeyler başlar. Olaylar, anlarla değil süreçlerle tarif edilebilir ve süreçler birbirlerinin içine geçerek doğar, gelişir, sona erer ve başka biçimlerdeki yeni süreçlerin başlangıcına vesile olur.
Ortaçağın bitişinden ve bilimsel düşünme yönteminin egemen olmasından bu yana bildiğimiz ve kabul edilegelen gerçekler bunlar.
Peki üç kuşak insanımızın hayatını zehir eden, en az altmış yıldır sürdüğünü bildiğimiz Kıbrıs sorunu niye değişmiyor?

28 Haziran 2017 Çarşamba

Dinsel Gericilikle Mücadele

Dinsel gericilik son on beş yıldır küresel ölçekte yükselen bir siyaset oldu. Buna paralel olarak ve elbette Türkiye’nin kendi özgün koşullarıyla da bağlantı içerisinde, AKP de aynı döneme damgasını vuran siyasal özne durumunda. Benzer bir dönüşüm Kıbrıs’ın kuzeyinde de kendini hissettirmekte...
Yükselen dinsel gericilik karşısında nasıl bir mücadele çizgisinin takip edileceği ise bu sürece paralel olarak, önemi hissedilen bir mesele haline gelmiş bulunuyor...

14 Haziran 2017 Çarşamba

Özel Sektör Emekçileri

Yakın bir geçmişe kadar ülkemizde emek hareketinin sorunlarından bahsedildiğinde konu, memurların sıkıntılarından öteye gidemiyordu. Bunda kamu hizmetlerine yönelen saldırının ve kamuda çalışan emekçilerin sendikalı olmasının da etkisi büyük.
Eğitim, sağlık vb. hizmetlerin kamusal olarak sunulmaktan uzaklaşması için sistematik olarak yürütülen niteliksizleştirme politikaları, kamu emekçilerinin hem özlük haklarında hem de kamuoyu nezdinde itibarlarında ciddi bir gerileme ile paralel gelişti. En bariz gösterenini Göç Yasası’nda bulan bu gerileme karşısında kamuda örgütlü sendikaların neredeyse denemediği yöntem kalmadığı halde, hiçbir başarı elde edilemedi. Bugün, Göç Yasası’ndan istihdam edilen memur sayısı giderek artarken, kamu sendikalarının yönetimlerini elinde bulunduran Göç Yasası öncesi memurlar ile Göç Yasası sonrası memurlar arasında da gözle görülür bir duygusal gerilim tırmanmakta. Kısacası, Göç Yasası’nın geçişi sadece yeni istihdamların özlük haklarını geriletmekle kalmadı, sendikaların gücünü zayıflatan, birliğine sekte vuran bir etkide de bulunarak çifte zarar verdi, halen de veriyor...

10 Haziran 2017 Cumartesi

Din İşleri (Değişiklik) Yasa Tasarısı’nın Düşündürdükleri

Geçtiğimiz haftanın yoğun gündeminde kendine hızla yer açan ve halkın büyük bir çoğunluğu tarafından kaygıyla takip edilen bir yasal değişiklik söz konusu: Din İşleri (Değişiklik) Yasa Tasarısı. Tasarı bir süreden beridir ilgili Meclis Komitesi’nde görüşülmekte olduğu halde ne yazık ki bu süre zarfında kamuoyunun bilgisine gelmemiş ve ancak ilgili Komite’de oy birliği ile onaylandıktan sonra Meclis dışı muhalefetin çabaları sonucu gündem olabilmiştir. Sadece bu olgu bile, Meclis içinde halkın konulara müdahil olabilmesi kaygısı ile hareket eden bir öznenin eksikliğinin göstergesidir. Halkımızın sadece bugününü değil, çocuklarımızın geleceğini de yakından ilgilendiren böylesi bir konunun; yeterince tartışılmadan apar topar ve oy birliği ile Genel Kurul gündemine alınabilmesi kaygı vericidir.
Peki bu Değişiklik Yasası’nda neler var, gelin yakından bakalım...

7 Haziran 2017 Çarşamba

Peşkeş ve Dinsel Gericilik

200 dönüm ormanlık arazinin başbakan yardımcısının oğluna verilmeye çalışılması, eski cumhurbaşkanının kızı için de bakanlar kurulu kararı ile benzer bir peşkeş sürecinin işletilmesi, kamu kaynaklarından yararlanma şekli ile ilgili tepki gören bir babanın “oğlum bakan diye dükkan da mı açmayacağım” diyerek tepki verecek kadar kendini haklı görmesi... Hepsi son on gün içerisinde yaşanmış, akıllara durgunluk veren olaylar.

2 Haziran 2017 Cuma

Yaşananlar iflas etmiş bir sistemin olağan sonuçlarıdır.

Yanan ormanları çaresizce izleyen bir idare, cübbe almadı diye mezuniyet törenine kabul edilmeyen öğrenci, iş cinayetleri, trafik kazaları, kadına yönelik şiddet ve dökülen hastaneler yıllardır uygulanan politik tercihlerin sonucudur…
Bu ülkede kaynaklar Cratos’un elektrik borcunu ödemeye, özel okul ve hastanelere teşvik vermeye, cami yapımına, hükümet edenlerin yakınlarına ve bizzat kendilerine ayrılıyor. Orman Dairesine personel almayan, Çalışma Dairesini atıl bırakan, yangın helikopterini lüks gören, yol güvenliğini önemsemeyen, kamu okulları ve hastanelerini atıl bırakan bir düzen bu… Orasını, burasını düzeltmekle değişmeyecek bir düzen…

24 Mayıs 2017 Çarşamba

İşgücü Anlaşması ve “Sol”umuzun Hal-i Pürmelali

TC ve kktc arasında imzalanan İşgücü Anlaşması’na dair “sol”dan gelen eleştiriler; ne yazık ki ülkemizdeki birçok sıkıntının neden kangrenleşerek devam ettiğini, onca sızlanmaya rağmen bir türlü çözüm yoluna giremediğini özetler nitelikte.
İşgücü anlaşması ile ilgili koparılan fırtınada sürekli tekrar edilen ve asla dile getirilmeyen noktalara baktığımızda bu durum daha da netlik kazanıyor...

17 Mayıs 2017 Çarşamba

Görüşmeler Hiç Bitmesin

Kıbrıslı Türkler arasında bir süredir yüksek sesle ifade edilmeye başlanan bir soru var; Kıbrıs sorununa çözüm bulmak amacıyla sürdürüldüğü ifade edilen görüşmelerin amacı farklı olabilir mi?
1960’lı yıllardan beridir onlarca görüşmeci, BM sekreteri, AB yetkilisi ve “uzman” tüketmiş olan görüşme süreci, gerçekten de bitimi olmayan koskoca bir labirent gibi, uzadıkça uzamıyor mu sizce de?

10 Mayıs 2017 Çarşamba

Serdar Denktaş’ın Davası

Geçen hafta gazetelerde bir haber gördüm. Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş, “kendisi ve oğlu Rauf Denktaş’ı hedef alan yayını” nedeniyle Yeni Bakış gazetesi aleyhine “zem ve kadih” davası açmış...
Serdar Beyin mahkemede dava dosyalandığı sırada imza atarken görüntülendiği haberde bakın nasıl bir açıklamasına yer verilmiş: “Hiçbir belgeye dayandırmadan Denktaş ailesini hedef alan yayınların yargı önünde mahkum olması gerekir. Fütursuzca ve zarar verme amacıyla yapılan yayınlara müsamaha göstermem mümkün değildir. Kişileri hedef alan bu tip karalayıcı yayınlar basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. Bugün dava açan benim, ama bu tip yayınlara her vatandaş maruz kalabilir. Umarım açtığım bu davanın sonucunda tüm vatandaşlarımızı bu tür asılsız yayınlardan koruyacak emsal bir sonuç elde ederiz.”
 Ne kadar da güzel şeyler söylemiş Serdar Bey...

1 Mayıs 2017 Pazartesi

“Gün Gelir, Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider”

“Günlerin bugün getirdiği, baskı zulüm ve kandır...”
Özel sektörde her gün insanlık onuruna yakışmayan muameleler altında, uzun saatler ve her türlü güvenceden yoksun çalışan emekçiler bunu çok iyi biliyor... Patronun iki dudağı arasında devam eden iş yaşamı, artık her yıl yeniden kırılan rekorlarla iş cinayetlerinin de odağı olmuş durumda...

26 Nisan 2017 Çarşamba

1 Mayıs'a Neden Katılmalıyız?

Hiç düşündünüz mü, yılın neredeyse her günü tarihteki birden fazla anılacak, kutlanacak, sevinecek, üzülecek, hatırlanacak olayla dolu… Bir şairin doğum veya ölüm günü; bir savaşın başlangıcı veya bitişi; bir ülkenin kuruluşu, yokoluşu; doğayla, uzayla, bilimle, sanatla, savaşla, barışla, erkeklerle, kadınlarla, çocuklarla, yaşlılarla ilgili en az bir olayın yıl dönümü gelip geçiyor her gün…
Bunların içinde sevgililer günü gibi salt alışveriş çılgınlığı yaratmaya yönelik olanlar da var, Çernobil faciasının yıl dönümü gibi geçmişteki bir felaketi hatırda tutarak bizi uyarmaya çalışanlar da…
Peki 1 Mayıs’ın tüm bu günlerden ne farkı var? Tüm diğer günler gibi olan bu günde neden hepimiz sokakta olmalıyız? Neden 1 Mayıs’a katılmalıyız?

19 Nisan 2017 Çarşamba

Referandumdan Sonra: AB-ABD’ye Karşı Erdoğan

Türkiye’de Erdoğan diktatörlüğünü pekiştirecek referandum tamamlandı. Ciddi şaibelerin ve usulsüzüklerin söz konusu olduğu anti-demokratik sürece dair neredeyse tüm demokratik muhalefet bileşenlerinden protestolar yağıyor.
Onlarca başlıkta özetlenebilecek ve Türkiye Barolar Birliği tarafından da özetlenmiş olan usulsüzlüklerin herkes tarafından bilinen bir tanesi ise iki buçuk milyon mühürsüz oy pusulasının sayım devam ederken geçerli kabul edilmesi oldu. Bir milyondan biraz fazla bir oy farkı ile sonucu tayin edilen bir referandumda, iki buçuk milyon sahte oyun ne anlama geldiğini ise Bilal bile biliyor!
Refrandumun bu şekilde sonuçlandırılmış olmasının ve Erdoğan’ın mevcut konumunu her türlü hile ile devam ettirme kararlılığının tek ürünü ise; Türkiye toplumunun ciddi bir kamplaşma ve gerilim ile damgalanması olmadı. Erdoğan ve Batı arasındaki ilişkiler de her geçen gün gerilmekte...

12 Nisan 2017 Çarşamba

Bir Efsanenin Çöküşü: “Türkiyeliler”

Türkiye’de 16 Nisan tarihinde gerçekleşecek referandum öncesi, yurtdışı oy kullanımları tamamlandı. Bilindiği gibi ülkemizde de yurtdışı oy kullanımı bir kaç seçimdir uygulanmakta... 1 Kasım 2016 seçimlerinde Kıbrıs’tan katılım %34 olarak gerçekleşmişti. Bu son referandum oylamasına katılım ise %41 oldu.
Katılım oranındaki artış, refrandumun hemen her kesim tarafından kritik bir mesele olarak görülmesi ile bağlantılı. Kıbrıs gündemini önüne esas mesele olarak almış örgütlerin ve TC vatandaşlığı olmayan insanlarımızın dahi bu süreçle yakından ilgilendiği, çağrılar yaptığı ve taraf olduğu düşünülürse, katılım oranının artmasının gayet olağan olduğu daha net anlaşılır. Nitekim paralel bir artış tüm yurtdışı oylarında görülebiliyor.
Gene de TC vatandaşlarının Türkiye anayasası ile ilgili bu kritik referanduma katılım oranının %41 gibi düşük bir oranda kalması, üzerinde düşünmeye değer boyutlar barındırıyor.

1 Nisan 2017 Cumartesi

Zaman ve Sınıf Mücadelesi

Bugün neredeyse tüm çalışan insanların üzerinde uzalaşabilecekleri bir talep var: “Daha fazla boş zaman.” Ama belki de “sonsuz” bir boş zaman anlamına gelen “işsizlik”, yukardaki talepte buluşan hiç kimsenin arzuladığı bir durum değil! Günümüzde bir yandan “çalışma hakkı” için mücadele edilirken, diğer yandan da çalışma saatlerinin azaltılarak “boş zaman”ın arttırılması talebi yükseltiliyor. Bu durum bir çelişki midir? Gelin “çalışma ve boş zaman” olgularına daha yakından bakarak bunu düşünelim...

15 Mart 2017 Çarşamba

8 Mart’ın Ardından: Sokak Yolu Gösteriyor

Bir ülkede emek hareketin durumunu analiz etmek istiyorsanız, sokağa bakmanız gerekir. Her ne kadar normal bir ülke olmasak da, bu genel yaklaşım bizim için de geçerli... Çünkü emek hareketinin ne oranda örgütlü olduğu, özgüveninin durumu, kitlelerle ilişki derecesi, kitlelerin emek hareketine dönük beklenti ve inancı; sokakta sınanır... Genel söylem düzeyinde kurulan onayın gerçeklik derecesi de ancak sokakta görülebilir...
Sokağı kabaca iki anlamda analiz nesnesi yapabiliriz:
Birincisi örgütsüz kitlelerin genel tepkileri ve nabzı; ülkedeki olumlu/olumsuz icraatlara yönelik kendiliğinden reflekslerle, psikolojik direniş mekanizmalarıdır.
İkincisi ise örgütlü halk kesimlerinin, kitleleri mobilize edebilme dinamizmi ve kendi aralarındaki diyalog, etkileşim ve dayanışma sürecinin ne kadar sağlıklı olduğudur.
Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşanan son 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü eylemleri, bize her iki anlamda da üzerinde düşünecek malzeme sunmaktadır.

8 Mart 2017 Çarşamba

Seçim, Müzakere, Seçim, Müzakere, Seçim, Müzakere...

Kıbrıs’ın kuzeyinde siyaset, mütemadiyen tekrarlanan bir kısır döngü gibi gelmiyor mu size de?
Daha dün, tüm siyasi özneler hepimizi “liderlere destek vermeye” çağırır, “liderlere cibbana” eylemlerine katılmayanlar “barış karşıtı” diye lanetlenirken; bugün gündem seçim oluverdi...
Müzakere masası dağılır dağılmaz, önümüze seçim sandığı kondu...
Müzakere masasının son gündem oluşu da geçen seçimlerin hemen sonrasındaydı ve geçen seçimden hemen önce de müzakereler konusunda hararetli bir gündem vardı...

1 Mart 2017 Çarşamba

Meclisi Toplamak?

Dün Meclis Genel Kurulu’nun denetim ve Sayıştay üyeliği seçimi gündemi ile toplanması gerekiyordu. Genel Kurul  toplanmayı iki kez denedi. Ama başaramadı...
***
Birinci deneme saat 10:45’de gerçekleşti.
10:45 iyi saat...
Uyanmak, duş almak, kahvaltı yapmak, gazete okumak ve Meclis binasına gelip kahve içmek için bol bol vakit var. Memurlar 08:30’da, öğrenciler 08:00’da, özel sektörün büyük çoğunluğu 07:45’de ve inşaatlarda çalışanlar 07:00 gibi işinin başında olurken, kktc milletvekilleri saat 10:45’de hala ortalarda yoktu...

15 Şubat 2017 Çarşamba

Plebisit, Enosis, Taksim, Barış

Geçtiğimiz günlerde Kıbrıs Cumhuriyeti meclisinde alınan bir karar çokça konuşuluyor. Karara göre, 1950 yılında Kıbrıslı Elenler arasında düzenlenen ve Yunanistan ile ENOSİS’i talep eden plebisitin okullarda okutulması ve kutlanması öngörülüyor. Bu karar alınırken DİSİ çekimser, AKEL de hayır oyu vermiş ancak karar 19 oyla kabul edilmiş...
Söz konusu plebisit 1950 yılında Kilise tarafından düzenlenmiş ve Kıbrıslı Elenler arasında ENOSİS talebi ile yürütülen mücadelede AKEL ve Kilise arasındaki rekabette bir araç olarak kullanılmıştı. Bu plebisitten sonra ENOSİS talebinin önderliğini tartışmasız bir şekilde Kilise almış ve AKEL de ikinc plana düşmesine rağmen ENOSİS çağrısı yapmaya devam etmişti.
ENOSİS’ten çok, Kıbrıslı Elen örgütlerin kendi içlerindeki hegemonya mücadelesi bakımından anlamlar barındıran bir karardan bahsediyoruz. Meclis’te “hayır” vermiş olan AKEL için de bu plebisit olayının pek hoş duygularla anımsanmadığı, ama sebeplerinin Kıbrıslı Türk halkı ile pek de benzemediği açık...

8 Şubat 2017 Çarşamba

20 Maddede Özel Sektör Emekçilerinin Gizli Yaşamı

Ülkemizde özel sektör çalışanlarının zamanlarının büyük bir çoğunluğunu geçirdikleri işyerlerinde maruz kaldıkları sıkıntılardan neredeyse herkes haberdar. Ama bu sıkıntıların çözülmesi yolunda hemen hiçbir ciddi girişim yok. Siyasi partiler, kamu sendikaları, hükümetler, mahkemeler ve medya; özel sektörde can kaybı ile sonuçlanan bariz sorunlar yaşanmadıkça susmayı tercih ediyorlar.
Onbinlerce insanımızın, uyanık geçirdikleri zamanın yarısından fazlasını kapsayan ve hemen her gün tekrar tekrar yaşadıkları iş yaşamındanki sıkıntıları, hem çok bilinen hem de yüksek sesle konuşulamadığı için gizli kalan bir nitelik arzediyor...
Gelin kısaca bunların ne olduğuna bakalım:

1 Şubat 2017 Çarşamba

Başka Bir Sendikacılık Bizim İstediğimiz


1958 kuşağı sendikacılarından Kamil Tuncel, yıllar önce kendisi ile yaptığımız bir röportajında şöyle diyordu: “Eğer bir işçi işini düzgün yapmıyorsa, kaytarıyorsa, onun cezasını önce sendika verir. Bizim bildiğimiz sendikacılık böyledir. İşyerinin verimi, her işçinin işini düzgün yapması sendikanın öncelikli işidir. Böyle şeylere göz yumulursa; işçiler de, iş yeri de, sendika da zarar görür. Onun için patrondan önce sendikalar, işini düzgün yapmayanı cezalandırmalıdır.”

18 Ocak 2017 Çarşamba

Kişilerle Uğraşmak (Yeni)


Politik meselelerde fikirler, örgütler ve kişileri birbirine karıştırmak sadece Kıbrıs’a özgü bir davranış değildir. Örneklerine dünyanın başka ülkelerinde de bol bol rastlanabilir…

Örneğin İkinci Paylaşım Savaşı’nın nedeni olarak Hitler’in akıl hastası olmasını gören tarihçiler bile var hala… 

13 Ocak 2017 Cuma

Femnizm Herkes İçindir

Bell Hook, akademik jargona sıkışıp kalan, anlaşılmaz olmayı marifet sayan sırça köşk feminizminin dar kalıplarını yıkmış. Gerçekten de çok derin ve merkezi konuları gündelik bir dil ile, herkesin anlayıp fikir sahibi olabileceği bir şekilde ifade etmenin mümkün olduğunun kanıtı bu ufacık kitap...

11 Ocak 2017 Çarşamba

Çözümü Beklerken

Arabada giderken, spiker Cenevre’de gerçekleşecek görüşmelerde hangi siyasi parti temsilcilerinin bulunduğunu ve görüşmelerin nasıl bir havada cereyan etmesinin beklendiğini anlatıyordu.
Görüşmelere katılacak ülkeler ve bu ülkelerin çözüm konusundaki tutumlarına ilişkin değerlendirmeler başladığında, gideceğim yere varmıştım. Radyoyu kapattım ve arabadan indim.

9 Ocak 2017 Pazartesi

Viva Meksika

"Dünyayı Sarsan On Gün"ü okuyanlar John Reed'i bilecektir. 33 yıllık yaşamına dünya tarihini değiştiren 2 müthiş devrime (Meksika ve Rusya) tanıklık etmeyi sığdırmış ve Kızıl Meydan'a gömülen eşsiz bir ABD'li gazeteci... 

4 Ocak 2017 Çarşamba

Faşizme İnat: Yaşasın Hayat

2017 yılının ilk saatleri Türkiye’de Reina saldırısı ile başladı. Daha bu saldırının şoku atlatılamadan, yaşanan olayların etkisiyle oluşan linç kültüründen Kıbrıs’ta da uzak durulamayacağı ortaya çıktı...
Barbaros Şansal’ın keyfi bir kararla sınır dışı edilmesi, aslında olayların hiç de uzağında olmadığımızı hatırlatırcasına gerçeği yüzümüze vuruverdi...
Örgütlü kötülük ile yüzyüzeyiz...

1 Ocak 2017 Pazar

‘Homo Homini Lupus’ mudur?

Homo homini lupus, Romalı ozan Plautus’a ait Latince bir deyiştir. “İnsan insanın kurdudur” manasına geliyor...
İngiliz felsefeci Thomas Hobbes, bu deyişi kullanarak insanlar arası ilişkilerin bir devlet otoritesi tarafından düzenlenmesi gerektiğini, aksi takdirde toplumsal yaşamın çatışmalarla belirleneceğini iddia etmiştir. Hobbes’a göre, insanlar statü, güvenlik ve kaynaklara erişim gibi güdülerle hareket eden rekabetçi canlılardır. İnsanlar arası rekabetin düzenlenmesi için de devlet otoritesine ihtiyaç vardır. Devlet, insanın doğasında bulunan çatışmacı ve rakebetçi özellikleri kurumları aracılığı ile düzenler ve toplumsal yaşama şiddetin damga vurmasının önüne geçer.