Kıbrıs’ın Acı Limonları Lawrence Durrell’in 1953-1956
yılları arasında bulunduğu Kıbrıs’ın Lapta köyünde edindiği izlenimlere dair
bir kitap. Söz konusu yıllar Kıbrıslı Elenlerin ENOSİS talebi ile yürüttükleri
politik, diplomatik girişimlerin sonuçsuzluğu nedeniyle yaşadıkları hayal
kırıklılığının yoğunlaştığı; giderek şiddete dayalı bir çözüm yolunu zorlamanın
tek alternatif olarak görüldüğü bir zaman dilimine denk düşüyor.
Kitap boyunca görülebileceği gibi ENOSİS talebi ile
başlayan silahlı mücadele, Durrell’in Kıbrıs’a dair tüm planlarının
değişmesine, adaya dair tarihsel, edebi ilgisinin politik bir mecraya kaymasına
ve en sonunda da adayı terketmek zorunda kalmasına neden oluyor. Durrell bir sanatçı,
bir coğrafya aşığı ve bir gezgin olarak dönem içinde yaşanan politik olaylara önyargısız
bakmaya çalışsa da; yaşadığı hayal kırıklığı ve dönüş yolundaki küskün ruh hali
ile kişisel bir travmanın adım adım örülüşüne şahit kılıyor okurlarını. Üstelik
dikkkatli okur için, Durrell’in arınmaya çalıştığı oryantalist bakışın derinde
bir yerlerden zaman zaman kendini gösterişi, ENOSİS talebine yönelik İngiliz
bir bakışa sahip hoşnutsuzluğunun yoğunluğu da gözden kaçmıyor.
Kitapta Kıbrıslı Türklere dair betimlemelerin çok az
bulunabileceğini belirtmek gerek. Durrell’in gözünde “Kıbrıslılar” temel olarak
Kıbrıslı Elenlerden oluşuyor. Durrell’in Kıbrıslıları özünde yalın, eğlenceli,
dobracı, dürüst ama aptaldan bir parmak yukarda saf insanlar. Hırslı politikacıların
ihtiraslarına kapılarak, barış içinde devam eden huzurlu yaşamlarını feda
edebilen, şiddet, kan ve ölüme doğru ilerleyişi özgürlük sanan ama gene de
içince çok eğlenceli olabilen çocuklar bu Kıbrıslılar...
Kitapta bulunan tarihsel ve coğrafi betimlemelerin hayran
bırakacak derecede renkli olması yanında, köy hayatına dair de çok akıcı bir
anlatımın varlığı sizi bir anda dönemin atmosferine çekiveriyor. Kendinizi
Durrell ile birlikte bilinmeyene yelken açmış, buram buram Akdeniz kokan
sıcacık bir adada, yarı ilkel koşullarda mükemmel bir doğada ve karmaşık bir
politik atmosferde dolaşırken buluyorsunuz. Entellektüel anlamda, adada
bulunan diğer İngilizler ile yenen
yemekler ve sonrasında yapılan sohbetler dışında pek bir şeyin bulunmadığı, her
yerin vasat yerlilerle çepe çevre sarıldığı bir çöldür söz konusu olan. Ama bu
çöl, ilginç bir şekilde kendi yerlilerince hiç kıymeti bilinmeyen paha biçilmez
tarihi değerler ile donanmış bir vahadır da... İşte Durrell’in kitap boyunca
Kıbrıs’a dair yaşadığı duygusal git geller böylesi bir yelpazeye
yerleşmektedir. Bu gitgellerin en yoğun olarak hissedildiği bölümler ise EOKA
mücadelesinin başlaması ile birlikte yerliler ile olan ilişkilerinin
anlatıldığı anlarda ortaya çıkıyor:
“Köylülerin
arasında bir ya da iki kez, onlarda bir tavır değişikliğine işaret ediyor
olabilecek hafif bir soğukluk hissettiğimi hatırlıyorum, ama yanılmışım.
Değişen bir şey varsa o da yabancılara karşı daha çok değil, daha az eleştirici
hale gelmeleriydi. Bunun altında bir başka şey daha yatıyordu, bir yük gibi her
yere yanlarında taşıdıkları bir acı, acıyan bir yara gibi bir şey...”
Durrell yaramaz çocuklar gibi gördüğü Kıbrıslı Elen
köylülerin, kendi aralarında planlar yaparak İngilizleri adadan atmaya
çalışırken hala İngiltereyi nasıl bu kadar sevebildiklerine şaşırmadan
edemiyor. Bir yanda İngiliz kültürüne ve medeniyetine duyulan hayranlık bir
yanda da İngiliz işgaline son vermek konusunda ölümü göze alabilen bir
adanmışlığın aynı insan grubunda birleşebilmesi hemen hemen her sayfada hayrete
düşürüyor yazarı...
Kıbrıs’a gelirken hayalini kurduğu kendi kişisel
hedefleri, yaşanan gelişmelerle imkansıza doğru evrilirken; edebiyatçı
kişiliğinin yerini bir sömürge memurunun dolduruyor olması da bir acı kaynağı
Durrel açısından. Bunu hiçbir zaman açıkça belirtmese de betimlemelerinin satır
aralarında, yaşadığı burukluk kendini gösterebiliyor okurlara...
Yazarın çelişkilerinde “Kıbrıslıların” da payı yok değil
gerçi... Bir yandan Durrell’in kültür ve görgüsüne derin bir saygı, gelmiş
olduğu ülkeye yönelik sempati ve hayranlık beslemektedir “Kıbrıslılar”. Ama
bunların ENOSİS davasının anlamak ve onaylamak yönünde bir eğilim yaratmasını
da beklemektedirler ısrarla... Bu Durrell’in yapamayacağı bir şeydir. O sadece
anlayışlı bir baba gibi, sabırla karşılayabilir çocuklarının haşarılıklarını.
Bu sabır, onaylamak demek olmadığı gibi desteklemek demek de değildir...
Kıbrıslıların beklentileri karşılanmadığı oranda
hırçınlığa dönüşürken, Durrell’in ve ülkesinin sabrı da zaman geçtikçe
şaşkınığa dönüşmektedir. Kendine örnek aldığına isyan edebilir mi insan?
Kendinden üstün gördüğüne başkaldırabilir mi?
Bu sorunun cevabını anlamak üzere çıkılan düşünsel bir
yolculuk, sömürge insanının psikolojisini anlamak yolunda bir mesafe
katedilebildiği oranda anlamlı olacaktır. Durrell’de bulunan sanatçı yön, işte
böyle bir yolculuğun kapılarını aralayabilmesi bakımından önemlidir. Çünkü
sıradan bir sömürge memurunun asla sormayacağı soruları sorabilmektedir
Durrell... Cevaplarını verememiş de olsa, bizim o cevapları bulabilmemizin
imkanlarını sağlamaktadır yine...
Kıbrıs’ın Acı Limonları, ülkemizin yaşadığı en çalkantılı
dönemlerden birinin edebiyatçı kimliği ön planda olan bir sömürgecinin gözünden
betimlemesini sunuyor bize. “Acı limonlar
adasında / Ayın serin ateşleri ışık saçar / Meyvenin koyu yuvarlarından” demekte,
Durrell kitabının sonunda...
Durrell’in ülkesi İngiltere için, acı bir deneyimdir
Kıbrıs... En az limonlarımızın tadı kadar acı... Ve Durrell için de öyle olmuş
besbelli... Khora yayınları tarafından basılan
“Kıbrıs’ta İngilizlerin Tarihi” isimli kitapta da net bir şekilde anlatıldığı
gibi, İngiltere adaya gelirken kendine biçtiği uygarlaştırma misyonunun ne
kadar gerçek dışı olduğunu zorlu bir deneyimle öğrenmiştir. Belki İngiliz
sömürgesi altında olmadığı bir dönemde Kıbrıs’a gelseydi bambaşka bir deneyim
yaşayacak olan Durrell açısından da bu deneyim pek kolay olmamıştır elbette...
Adamızın dalları sapsarı aylarla yüklü ağaçlarının
meyveleri acıdır hala... Hem bizim için hem de hala bizi bizim adımıza idare
etmek isteyenler için böyledir bu... Başka türlü olması da mümkün değildir
zaten çünkü hem biz hem de adamız “Koruyor
sükunetini dökülmeyen gözyaşları gibi.”
* Kıbrıs’ın Acı Limonları, Lawrence Durrell, Can
Yayınları
** Bütün alıntılar Kıbrıs’ın Acı Limonları isimli
kitaptan yapılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder