1 Ağustos 1996 Perşembe

Seçenekler



Dünyada ve ülkemizde son 10 yıla baktığımız zaman; hayatın her alanında yaşananlar umutsuzluk, yılgınlık ve bezmişlik diye özetlenebilir. Oysa 1900’lü yıllar insanlık için büyük bir umut ve özgüvenle başlamıştı.
Şimdiyse; herkes, dünyanın ne kadar ömrü kaldığını, ozon tabakasının yok oluşunu, hayvan türlerinin eriyip gitmesini, denizlerin kirlenmesini, doğal kaynakların tükenişini ve sonumuzun geldiğini konuşuyor. O kendine güvenen, hayata ve yaşama, en önemlisi; dünyaya meydan okuyan insanlık; kendini insan yapan (hayvandan ayıran) emek gücünden yabancılaştırılmış, atomize edilmiş ve (o koca kolektif üretim sürecine rağmen) tüketim adına yalnızlaştırılmış bir halde ölümü bekliyor.

Uyuriken Uyardılar



Kutlu Adalı’nın öldürüldüğünü 7 Temmuz Pazar sabahı öğrendim. O anki ruh halimi hiçbir şekilde anlatmam olanaklı değil. Çünkü bu olay, düşünen bir beynin, insanın, demokrasinin katledilmesinden, entegrasyon politikalarında bir adım olmasından öte; bazı kişilerin söylediklerinden farklı düşünen herkesin (ki buna ben de dahilim) tehdit altında olduğunun bir göstergesiydi. Bu ülkede, tehditlerden, bombalamalardan, bildiri ve köşe yazılarında yapılan salyalı, küfürlü “uyarılardan” sonra bir de cinayet işlenmişti. Ve bir arkadaşımın da dediği gibi, Kutlu Adalı cinayeti birçok şeyin değiştiği noktaydı, artık herkes duruşunu yenibaştan değerlendirmek durumundaydı.

Merhaba (Çatı Dergisi – Sayı 2)



ÇATI’nın ikinci sayısıyla karşınızda olmanın sevincini yaşarken; düşünen, üreten ve seven bir insanımızı kalleş kurşunlarıyla kaybetmenin acısını yüreğimizde taşıyoruz. Ancak herkes bilmelidir ki; düşünceye sıkılan kurşunlar, umuda sıkılmış demektir ve UMUDA KURŞUN İŞLEMEZ. Kendilerine yakıştırdıkları HAKLI yaftasıyla başkalarını 8silahla veya başka yöntemlerle) susturma hakkını elde ettiklerini zannedenler, bunu unutmazlar umarız. Daönce kaybettiğimiz değerlerimiz gibi KUTLU ADALI da bizim için bilincin ve vicdanın simgesi olarak yaşayacaktır. Susturacakları zannettikleri bizlerin değil, kendilerinin gerçek vatan haini olduğunu düşünceye ve düşünmeye sıktıkları bu hain kurşunlarla gösterenler, hiçbir zaman rahat uyuyamayacaklar. Düşüncede kaybettikleri bu savaşı, fiziki dünyaya taşımak isteyenler, burada daha başlamadan yenilmişlerdir. Bizlerin otomatik silahlarımız yok, ancak yine de buradayız ve yazıp çizmeye ve her satırımız ve kelimemizle onları yok etmeye devam ediyoruz. KORKAK OLANLAR GİZLENENLERDİR, ASLA GÖĞSÜ AÇIK GEZENLER DEĞİL.
Geçtiğimiz ay sadece olumsuz şeyler yaşanmadı. Demokrasi ve İnsan Hakları Hareketi, uzun ve tartışmalı bir dönemden sonra kurularak umudumuza ufuk kattı. Yeni bir kültür, yeni bir tarz, yeni bir ekol ve bir sivil toplum örgütü olarak DİH Hareketini en içten duygularımızla selamlıyor, örgüt yaşamında başarılar diliyoruz.
ÇATI, ilk sayısıyla bir çok eleştiri aldı. Dergimizi beğenmeyenler de beğenenler de vardı tabii. İlk sayımızdaki çeşitli baskı hatalarından dolayı, hepinize karşı mahcubuz. Ancak içeriğimize yönelik verebileceğimiz tek cevap şu olabilir; Bizler, tek sesli ve tek sözlü bir yapı oluşturmak için yola çıkmadık. Herkesin farklılığıyla ve hoşgörüsüyle yan yana durabileceği, tartışabileceği, kesişilen her noktada ortak tavır alabileceği, kimsenin kimseyi kendisine benzetme çabasına girmeyeceği, çoks esli, çok sözlü, çok kültürlü bir yapı için yola çıktık, ve asla bu hedefimizden vazgeçmiş değiliz.
Birbirlerinde buldukları her farklılıkta ötekini “tarihin çöplüğüne” savuranlar, dünyanın her köşesinde mitoz-mayoz bölünmektedirler. Ötekine tahammülü olmayanlar, TV’lerde, meydanlarda  kavga etmekte, birbirlerinin kuyusunu kazmaktadırlar. Ütopyasında kardeşlik ve barış olan insanlar, karşısındakine de (karşılık gördüğü müddetçe) öyle davranmalıdırlar. Çünkü ne kardeşlik ne barış ne de eşitlik idealleri ertelenemezler. Ve bugün hemen-şimdi ilişkilerimizde varolmalıdırlar. “Herkes”için barış, “herkes” için kardeşlik, “herkes” için eşitlik ve “herkes” için özgürlük diyerek yola çıkanlar; karşılarına “herkes” bile çıksa yine de savaşacaklardır. Bizler de “herkes”in bir parçası olduğumuza ve kendimizi kimseden ayrı, kimsenin üstünde, kimseden bilinçli bir pozisyona yakıştırmaya hakkımız olmadığına göre; yine çağırıyoruz: Haydi gelin kardeşliğin, barışın, sevginin, hoşgörünün, birlikte üretimin, paylaşımın ÇATI’sına bir parça da siz ekleyin;
DÜNYAYI VE KIBRISI BİRLİKTE YARATALIM.

Çatı, Sayı 2, Ağustos 1996