8 Kasım 2021 Pazartesi

“Muhalefetin” İstikrar Arayışı


Son dönemde yükselen popüler söylemler arasında göze çarpan bir tanesi de kktc’de “hükümetlerin istikrarsız olduğu”, “bir hükümetin görev süresi ne kadar kısa olursa icraat yapma şansının da o kadar az olduğu” ve “yapısal bir değişikliğe gidilerek istikrarlı hükümetler yaratmak gerektiği”dir. Bu o kadar yaygın bir söylemdir ki, siyasi görüşü fark etmeksizin hemen herkes tarafından dile getirilmektedir. Gelin bu argümanın geçerliliğini sorgulayalım.

9 Ekim 2021 Cumartesi

Emekçi İktidarını Başarabiliriz


Hangi sınıfa mensup olursak olalım Kıbrıs sorununun hepimizin yaşamında bir etkisi var. Esnaf, kamu emekçisi, öğretmen, özel sektör emekçisi, hatta tüccar bile olsak; günlük hayatımıza şu veya bu şekilde Kıbrıs sorunundan kaynaklı bir sıkıntı mutlaka musallat oluyor. Bu sebeple de Kıbrıs sorununun sınıflar üstü gibi görünen bir yapısı var. Bugüne kadar onlarca yıldır yürütülen çerçevede de her Kıbrıslı Türk görüşmeci; esnaf, emekçi, tüccar demeden tüm Kıbrıslı Türkler adına hareket ettiğini iddia etmiş, benzer bir durum Kıbrıslı Elen liderliği için de geçerli olmuştur. Ancak her iki görüşmecinin de esasta kendi toplumu içerisindeki patronların sözcüsü oldukları bilinen bir gerçekken, patronların liderliğinde sürdürülen süreç de, bugün duvara toslamış durumdadır.

2 Temmuz 2021 Cuma

Federasyon Eskidi mi? ‘İki Devlet’ Yeni Bir Fikir mi?


Son cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, federasyon müzakereleri ile Kıbrıslı Türk halkının vakit kaybettiği ve görüşmelere harcanan emeğin kktc’nin tanıtılmasına ayrılması durumunda çok daha olumlu sonuçların ortaya çıkacağı iddiası gündeme geldi. Bu iddia, kendisini ilk kez ortaya konmuş yeni bir fikir gibi sunuyordu.

1 Temmuz 2021 Perşembe

“Baraka’yı Kurmak, Bıçağa Yumruk Atmakla Eşdeğer Bir İşti”


Dernekçiliğe nasıl bakılmalı?

Toplumsal yaşamın şekillenmesinde derneklerin çok büyük bir önemi vardır. Parti, sendika ve dernek tipi örgütlenmeler içinden en etkisizi, en önemsizi derneklermiş gibi algılanır. Oysa derneklerin tarihi partilerden ve sendikalardan öncelere uzanır. Sendikalar 19. Yüzyılda işçi sınıfının gelişmesinin ürünüdürler. Partiler ise 20. Yüzyılda bildiğimiz şekline gelmiş nispeten yeni oluşumlardır. Dernekleri ise 18. Yüzyıldan itibaren görebiliyoruz. Özellikle 1789 Fransız Devrimi’nde dernekler çok büyük rol oynamışlardır. Kısacası demokrasi, kitle örgütlenmesi, hak mücadelesi ve fikir üretiminde dernekler tarih sahnesine partilerden de sendikalardan da önce çıkmışlardır. Özü itibariyle derneklerin, sendikaların ve partilerin ortak noktası kitlesel bir insan grubunun, demokratik prensipler çerçevesinde bir araya gelerek bir hedef doğrultusunda birlikte hareket ettikleri örgütler olmalarıdır.

Bu Düzen Değişir


Bağımsızlık Yolu olarak yola çıktığımız ilk günden beridir, sık sık duyduğumuz bir cümle var: “Boşuna uğraşıyorsunuz, bu düzen değişmez!” Bu sözleri bize söyleyenler, çoğunlukla mücadelemize sempati besleyen kişiler oluyor. Ancak bu kişiler yaşanan tüm olumsuzlukların farkında olsalar da, çeşitli sebeplerle bu düzenin değişmeyeceğini ve bizim de çabamızın boşuna olduğunu dile getiriyorlar. Aynı sebeplerle bazıları istisna olmak kaydıyla bu kişilerin büyük çoğunluğu, değişmeyecek bir düzen için mücadele etmeyi de “boşa harcanan zaman” olarak görüyor ve pasif kalmayı yeğliyor.

29 Haziran 2021 Salı

Ücretsiz Eğitim, Kayıt Parası ve Öğretmenler

Okullarda kayıt parası alınması ile ilgili tepkimiz halktan, velilerden ve öğretmenlerden büyük bir destek gördü. Ancak öğretmenler içinden küçük bir grup ve Eğitim Bakanlığından ilginç bir tepki geldi. Eğitim Bakanlığı sanki okullara bütçe ayırmayan, tuvalet kağıdı bile yollamayan kendisi değilmiş gibi; "kayıt parası alınamaz" diyen bir açıklama yaptı. Bu açıklama yüzsüzce ve sahtekarca yapılan bir açıklamaydı çünkü sorunun nedeni olanların, sanki konu kendileri ile ilgili değilmiş gibi davranması anlamına geliyordu.

4 Haziran 2021 Cuma

Bir Ay Nedir ki?


Lisede okurken, üç aylık yaz tatili hızla geçip giderdi ama iki haftalık sınav dönemi bir türlü bitmek bilmezdi. Zamanın bu ufak oyununu ilk o zaman fark etmiştim. Ama askerliğimi yaparken izinlerin başlamadan bittiğini görünce yine de şaşırmıştım. Hele de terhis edilmeme sayılı günler kaldığında, zamanın nasıl hiç geçmediğine anlam veremedim…

2 Haziran 2021 Çarşamba

Emekçilerden Çaldığınız Bir Ayı Geri Verin!


 UBP-DP-YDP Azınlık hükümetinin emekçilere yönelik saldırılarını kınıyoruz. Sokağa çıkma yasaklarının gevşemesi ile birlikte öğrendik ki tüm toplumun can derdine düştüğü günlerde, sağlık için gerekli bir önlem olarak hayata geçirilen sokağa çıkma yasakları sırasında Azınlık Hükümeti emekçilerin haklarını gasp etmek için yeni şeytanlıklar düşünmüş ve sessiz sedasız hayata geçirmiştir.

21 Mayıs 2021 Cuma

Neden Tek Çözüm Kıbrıs Cumhuriyeti?


Şener Levent 18 Mayıs tarihli Avrupa Gazetesi’nde “Neden Tek Çözüm Kıbrıs Cumhuriyeti?” başlıklı bir yazı yazmış. Yazısında 14 Mayıs tarihli Avrupa Gazetesi’nin “Tek Çözüm Kıbrıs Cumhuriyeti” şeklindeki manşetini savunarak, “bu manşet karşısında federalistler ayaklandı” demiş.

Şener Levent sansasyonu ve olayları heyecanlı tonda ifade etmeyi seven bir gazetecidir. “Federalistler ayaklandı” ifadesi de mübalağayı seven bu tarzı ile ilgili olsa gerek. Çünkü “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek çözüm” olduğu iddiasının apaçık bir abartı olması gibi, bu manşet nedeniyle kimsenin ayaklandığı da yoktur.

1 Mayıs 2021 Cumartesi

1 Mayıs Özel Sektör Emekçileri İçin Yeni Bir Başlangıç Olsun


İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs, 150 yıla yaklaşan bir tarihe sahiptir. İlk olarak sekiz saatlik iş günü talebiyle küresel ölçekte başlayan 1 Mayıs gösterileri, sonraki yıllarda emekçi sınıfların iş güvenliğinden yıllık ücretli izin hakkına kadar yüzlerce talebinin haykırıldığı ortak gün olmuştur.

Ülkemize baktığımızda emekçilerin en çok ezilen kesimi olan özel sektör emekçileri, henüz 1 Mayıs’ın en asgari anlamı olan sekiz saatlik iş gününden bile yararlanamamaktadır. Sekiz saatlik iş günü ve kırk saatlik çalışma haftası, yasal olarak kazanılmış gibi görünmektedir ancak özel sektörde bu kurala uyan iş yerlerinin sayısı çok azdır. Bunun yanında ek mesai, yıllık ücretli izin hakkından yararlanma, iş garantisini patronların iki dudağı arasından kurtarma, sigorta yatırımlarının gerçek maaş üzerinden yapılması gibi en temel çalışan hakları bile yoktur.

29 Nisan 2021 Perşembe

Özel Sektör Emekçilerine Çizilen Yeni Gelecek: Ya Kırık Katır, Ya Kırk Satır!


Özel sektör emekçileri bu ülkeden üvey evlat konumundadır. Özel sektörde çalışan insanlar ücret, izin, iş güvencesi, sigorta aklınıza ne gelirse her konuda mağdurdurlar. Bu mağduriyetlerin giderilmesi için örgütlülük gerektiği kadar, mevcut yasaların uygulanması, devlet kurumlarının işçilere yönelik ayrımcı davranışlarını sonlandırması, iş mahkemelerinin kurulması ve yeni yasal iyileştirmelerin yapılması gerekir.

19 Nisan 2021 Pazartesi

İğneyi Kendimize, Çuvaldızı Tayyip’e


Din İşleri Dairesi
 (Kuruluş, Görev ve Çalışma Esasları) Değişiklik Yasası etrafında bir süreden beridir kopmakta olan fırtına, birçok eksene sahip olsa da temelde Kıbrıslı Türk halkının kendi kaderini tayin hakkı mücadelesidir. 
Yasa’nın Anayasa Mahkemesi tarafından Anayasa’ya aykırı bulunması, çeşitli yanlış veya kötü niyetli yorumlarla “Kur’an Kurslarını yasaklandı” şeklinde yoruma tabi tutuldu.

14 Nisan 2021 Çarşamba

Bir Hayat Pahalılığı Hikayesi: Erhürman’ın Muhalefet Stratejisi


Hayat Pahalılığı ödeneğinin üç ay süreyle kaldırılması için UBP-DP-YDP azınlık hükümetinin yürürlüğe koyduğu Yasa Gücünde Kararname, bir süreden beridir toplumun gündemindeki yerini koruyor. HP’nin kaldırılması neredeyse her boyutuyla konuşulmuş durumda. “Neredeyse” diyorum çünkü bu konunun hiç konuşulmayan bir boyutu daha var! Konuşulmayan boyutunu iyice anlayabilmek için gelin konuşulmuş noktaların üzerinden hızlıca bir geçelim:

7 Nisan 2021 Çarşamba

Emekçi Sınıflarımızın Eylem ve Grevlerini Destekliyoruz, Servet Vergisi İstiyoruz


İçinde bulunduğumuz hafta, pandemi ve ultra zenginlerden yana ekonomi politikaları nedeniyle emekçi sınıfların yaşadığı mağduriyetlerin sokak eylemlerine dönüştüğü bir hafta oluyor. Bir yıldan uzun bir süredir devam eden pandeminin, emekçi sınıflarımızı daha da yoksullaştıran, esnafı kepenk kapatma noktasına getiren, işsizliği arttıran sonuçlar vereceği daha başından biliniyordu. Partimiz kapanma önlemlerinin ilk kez uygulanmaya başladığı tarihlerde, sağlık için alınacak tedbirlerin çalışan sınıfları olumsuz etkilememesi için yapılması gerekenleri sıralamıştı. Hem sağlık için yapılacak harcamalar hem de emekçi sınıfları koruyucu önlemlerde kullanılmak üzere ultra zenginlerin bedel ödemesi gerektiğini ve Servet Vergisi uygulamasının hayata geçmesi gerektiğini de ilk günden beridir dile getirdik.

1 Nisan 2021 Perşembe

Tembellik Hakkı


Tembellik Hakkı altmış sayfalık incecik bir kitap. Ancak kısalığına bakılarak küçümsenmemeli, bazı kaynaklara göre Komünist Manifesto’dan sonra tüm Avrupa dillerine en çok çevrilmiş kitap olma onurunu taşıyor. Marx’ın damadı Paul Lafargue’nin bu eserinin bir sosyalist klasik olduğundan ise kimsenin şüphesi yok.

İlk bakışta kitabın isminin çağrıştırdığı şey, sanki Marksizm ile bir çelişki içerisindeymiş izlenimi bırakabilir. Tembelliği savunmak, bunu bir hak olarak yüceltmek sanki çalışmayı reddeden bir tutumu onaylamak, üretmeye karşı olmakmış gibi algılanabilir. Özellikle de Marksizm’in çalışan sınıfları, proletaryayı mücadelesinin merkezine koyan bir dünya görüşü olması ile “tembelliği savunmanın” birbirine ters şeyler olduğu düşünülebilir. Oysa gerçek bunların tam tersi!

25 Mart 2021 Perşembe

Sağlık Emekçilerinin Yemeği ve Servet Vergisi

Pandemi ile mücadelede en ön safta ve hayatını riske atmak pahasına mücadele edenlerin sağlık emekçileri olduğundan kimsenin şüphesi yoktur herhalde. Bunu uzun uzun kanıtlamaya gerek yok bu yüzden!

Birçok insan evinden dahi çıkmaya çekinirken, sağlık emekçileri ilk temas hattında çalışıyor. Hastalığın tespit edilmesi, toplumun geri kalanından izole edilmesi ve tedavi edilmesi için kendi sağlıklarının bozulması pahasına çalışıyorlar. Dahası pandemi dışındaki herhangi bir hastalık ile ilgili de yakın temas kurduklarından, yine benzer bir riske maruz kalıyorlar.

Pandeminin bize gösterdiği en çarpıcı gerçeklerden birisi, kamusal ve nitelikli sağlık hizmetlerinin devletler eli ile yürütülmesi gerektiğidir. Sağlık kâr amacı güdülerek yürütülemeyecek kadar yaşamsal ve yatırım yapılırken zarar kaygısı güdülemeyecek kadar önemli bir alandır.

18 Mart 2021 Perşembe

Ahmet Neden Vatandaş Olmak İstiyor?

 


"Çalışma iznim yenilenmişti. Garson olarak çalışıyordum. 28 Ocak tarihinde her yer kapanana kadar da çalıştım. Sonra evde beklemeye başladık. Paket servisler açılınca patronumla konuştum. Bana ‘sen bekle, garsonlara şimdilik ihtiyacımız yok’ dedi. Ben de bekledim! Bazı arkadaşlarım uyardığı için 5 Mart’ta Sigorta’ya gittim ve işten duruşum verilip verilmediğini kontrol ettim. Duruşum verilmemişti. Sonra bugün öğrendim ki, patron 8 Mart’ta gidip benim duruşumu vermiş. Hem de 15 Ocak tarihine vermiş duruşumu. Oysa ben 28 Ocak’a kadar çalışmıştım. Şimdi işten durdurulduğum yetmiyormuş gibi bir de cezalı duruma düştüm. Duruş tarihimden itibaren 40 gün içinde ülkeden çıkmam gerekiyormuş, ama ben 60 günden fazladır buradaymışım. On iki bin Türk lirası para istiyor devlet benden. Benim suçum ne?”

9 Mart 2021 Salı

PCR Davasını Niçin Ciddiye Almalıyız?


Belki haberiniz yoktur, belki haberdar olmuş ve benim de ilk etapta yaptığım gibi gülümsemişsinizdir: PCR testleri ülkemizde dava edilmiş durumda. Evet, bu davanın haberi ilk önüme çıktığında gülümsedim ve dünyanın her yerinde olan akıl karşıtı, komplo teorisinden beslenen gerici akımın bizde de bir grup insanı etkisi altına aldığını düşündüm. Ama dava açan kişinin tanıyıp sevdiğim, günlük yaşamında hiç de gerici denilemeyecek bir insan olması ve davadaki avukatının ise toplumsal muhalefette saygı duyulan bir kişi olması üzerine; durumun sandığımdan daha ciddi olduğunu fark ettim.

5 Mart 2021 Cuma

İşgal Altında Neler Olmaz!


Toplumsal muhalefetin kendini sol olarak tanımlayan ama esasen Kıbrıs milliyetçiliğinden öte bir ufku da bulunmayan bir kesiminde, her pratik tutuma itiraz olarak kullanılan yaygın bir ifade var: “İşgal altında bu dediğin olmaz!”

Başta “işgal altında seçim olmaz” şeklinde başlayan, giderek neredeyse yaşamın her alanına dair vecizeye dönüşen bir ifadedir bu. “İşgal altında demokrasi olmaz”, “işgal altında sendikacılık olmaz”, “işgal altında kadın sığınma evi olmaz”, “işgal altında sınıf mücadelesi olmaz”, “işgal altında halkların kardeşliği olmaz”, “işgal altında servet vergisi olmaz” ve en son duyumlarımıza göre de “işgal altında basın özgürlüğü olmaz!”

18 Şubat 2021 Perşembe

Pazartesi Açılıyoruz, Başladığımız Yere mi Dönüyoruz?


26 Ocak’tan beridir yaklaşık bir aydır devam eden kısmi kapanma süreci, 22 Şubat pazartesi gün sona erecek gibi görünüyor. Toplumun en geniş kesimi olan özel sektör emekçileri ve esnaf açısından ciddi bir ekonomik bedele mal olan bu sürecin, sağlık alanında ne gibi bir kazanım getirdiği ciddi bir muamma olarak gözlerimizin önünde duruyor. Toplumun yaygın aşılamasının yapılamadığı, pandemi hastanesinin doluluğunun azaltılamadığı, vaka sayısının sıfırlanamadığı herkesçe bilinen gerçekler. Belki ironik bir dille ifade ederek, bu kapanmayla “zarardan kar” ettiğimizi söyleyebiliriz. Yani kapanmasaydık oluşacak kitlesel ölümleri, bu kapanma sayesinde yaşamadık. Bir kazanımımız olmadı ama çok daha ciddi sonuçlarla yüzleşmekten kaçınabildik. Bu açıdan bakıldığında mükemmel olmasa da zorunlu kabul edebileceğimiz “kapanma”nın bir de ekonomik yanı var. Gelin bir de işin bu yanına bakalım.

19 Ocak 2021 Salı

Servet Vergisi, Memurlar ve Mutluyakalı

 

Sayın Cenk Mutluyakalı, bugünkü Yenidüzen’de yayınlanan yazısında Servet Vergisi ile ilgili fikirlerini ifade etti. Yazısının başında ve sonunda tekrar ettiği ana fikri ve kendince “somut” bulmadığı için servet vergisine alternatif olarak öne sürdüğü yaklaşımı ben de buraya koyayım: “Ortak gelirimizi ayrımsız tüm çalışanlara paylaştırarak olağanüstü günleri dayanışma ile atlatabiliriz.”

Önce Cenk Mutluyakalı’nın, Servet Vergisi talebine yönelttiği eleştirilere bakalım:

1 Ocak 2021 Cuma

Nazım, Umut ve Mücadele

Usta şair Nazım Hikmet Ran’ın, Kuvayi Milliye Destanı’nda geçen bir mısra vardır. Destan’ın Büyük Taarruz bölümünde anlatılan İzmirli Ali Onbaşı’dan bahsederken şöyle der Nazım; “Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar.”