19 Ocak 2021 Salı

Servet Vergisi, Memurlar ve Mutluyakalı

 

Sayın Cenk Mutluyakalı, bugünkü Yenidüzen’de yayınlanan yazısında Servet Vergisi ile ilgili fikirlerini ifade etti. Yazısının başında ve sonunda tekrar ettiği ana fikri ve kendince “somut” bulmadığı için servet vergisine alternatif olarak öne sürdüğü yaklaşımı ben de buraya koyayım: “Ortak gelirimizi ayrımsız tüm çalışanlara paylaştırarak olağanüstü günleri dayanışma ile atlatabiliriz.”

Önce Cenk Mutluyakalı’nın, Servet Vergisi talebine yönelttiği eleştirilere bakalım:

1- Diyor ki Mutluyakalı; “Bizim ülkemizde ‘zenginlerden’ çok daha fazla vergi alındığı zaman bu gelir ‘yoksullara’ geri dönmüyor!” Bu cümleden benim anladığım, ‘zenginlerden daha fazla vergi almak yoksullara fayda sağlamaz. Bu sebeple de zenginlerden daha fazla vergi almayı talep etmek, yoksulların sorununu çözmeyecektir, başka çözümler aramak gerekir’ şeklindedir. Bu “iyi niyetli” yorumumdur. Bir de “kötü niyetli” okuma yapabilirim ki o zaman da yazılanlar ‘zenginlerden alınan vergiler memurlara gidiyor, o yüzden de memurlar servet vergisi istiyor’ şeklinde anlaşılabilir. Ama ben iyi niyetli yorumda kalmak isterim. Eğer bu cümleyi okuyup da farklı anlayan varsa lütfen bana da anlatsın!

Demek ki yoksulların sorunu, zenginlerden alınacak vergilerle çözülemezmiş. Bu Mutluyakalı’nın birinci itirazı servet vergisine!

2- Mutluyakalı ikinci itirazını şöyle; “Hep söylenen ‘zenginler’ ya da ‘ultra zenginler’ kimdir sahi? Çünkü bunlar –tanımını açık seçik yapmazsanız eğer- ‘soyut’ kavramlardır. Yarı yurdumda soyut kavramlar önde koşuyorsa, somut gerçeklik değişmiyor demektir. ‘Zenginler’ demekle olmuyor. İnsandan insana değişiyor.” Bu cümlelerin ardından da özel sektörde çalışan bir işçiye göre memurun zengin, memura göre banka patronlarının zengin olduğunu anlatıyor Mutluyakalı! Alıntıladığım cümlesini dikkatle okuduğumuzda ise, ‘zenginin tanımı net yapılmadığı için, servet vergisi talebinin de soyut kaldığı’nı anlıyoruz. Yazının devamında banka mevduatları üzerinden yapılan somut tanımı “o rakam nerede başlar” diyerek boşa çıkaran Mutluyakalı, Servet Vergisi talebinin soyut kendisinin en başta aktardığımız önerisinin ise somut olduğunda ısrar ediyor!

Demek ki kimin yoksul kimin zengin olduğu belirsizmiş, zenginlerden servet vergisi almak da bu yüzden mümkün değilmiş. Bu da Mutluyakalı’nın ikinci itirazı servet vergisine!

Yazısını bitirirken “tanımı yapılmış servet ya da varlık vergisini illa ki destekliyorum” diyor Mutluyakalı. Ama tanımı yapmaya katkı koymak yerine, baştaki önerisini tekrarlıyor: “Ortak gelirimizi ayrımsız tüm işçilere paylaştırarak olağanüstü günleri dayanışma ile atlatabiliriz.”

Yanıtlamaya Mutluyakalı’nın ikinci itirazından başlarsak; servet’in tanımı ülkemize özel olarak yapılması gerekmeyen, dünyada evrensel bir tanımı zaten mevcut olan bir şeydir. “Gelir” ve “Servet” iki farklı şeydir. Bir kişi Mutluyakalı’nın çokça eleştirdiği “kayıt dışı” yöntemlerle gelirini gizleyebilir veya vergiden kaçırabilir ancak servet için bunu yapmak çok daha zordur. Servet zaman içinde biriken banka mevduatı, taşınmaz mal, değerli mücevher, araç, yat, sanat eseri gibi kalemlerden oluşan toplam bir varlıktır. Bu tanım, dediğim gibi tüm dünyada geçerli kabul edilen bir tanımdır. Tanımda somut olmayan hiçbir şey yoktur! Bizim ülkemize özgü sıkıntı bu tanım çerçevesinde bir kayıt tutulmuyor olması, tutulan kayıtların da serveti gösterecek şekilde kategorize edilmemesinden ibarettir. Banka, tapu, araç vb tüm kayıtlara erişim sağlandığı takdirde, ülkemizdeki servet dağılımını somut olarak ortaya koymak çok basit bir işlemdir.  Ama var olan yapı serveti gizlemek üzere oluşturulduğu için, banka çalışanının gözünde memur zenginmiş gibi görünebilmektedir. Sayın Mutluyakalı tıpkı geliri gizleyen kayıt dışılığı eleştirdiği gibi, serveti gizleyen kayıt dışılığı da eleştirdiğinde görecektir ki; servet “sana göre bana göre” değişen bir şey değil, gayet somut bir şeydir. Mutluyakalı’nın ‘zengin ile yoksulun tanımı yapılmalıdır’ itirazı boş bir itirazdır çünkü bu tanım zaten vardır. Bizim ülkemizde gelirin kayıt dışı olmasının doğal uzantısı, servetin kayıt dışılığıdır. Çünkü servet, birikmiş gelirdir! Ancak servet; araba, ev, yat, banka hesabı gibi gayet somut olgulardan oluştuğu için, bireysel çabalarla gelir kayıt dışılığı yürütülebilirken; servetin gizlenmesi için devletin seferber olması gerekir. Bizde devlet bu işi üstlenmiştir! Bu sebeple de servet vergisi talebi statükonun kalbine sokulmuş bir hançerdir! En azından Sayın Mutluyakalı’nın gelirin kayıt dışılığını eleştirdiği gibi, servetin kayıt dışılığını da eleştirerek, bu talebin yanında durması beklenir! Bilinçli olarak yaratılmış muğlaklığı mazeret yapması değil!

Mutluyakalı’nın diğer itirazı olan “yoksulların sorunu, zenginlerden vergi alınarak çözülemez” tezi, o kadar karamsar bir tez ki; kolaylıkla “bu ülkeden hiçbir şey olmaz” şeklinde okunabilir. O zaman aynı mantık Mutluyakalı’nın kendi tezine de uygulanabilir!  Zenginlerden vergi almak yoksullara fayda sağlamayacaksa, “orta sınıfın” gelirini azaltmanın yoksullara fayda sağlayacağını Mutluyakalı’ya düşündüren nedir? Üstelik zenginlerden alınan vergilerin yoksullara dönmemesini eleştirmek ve buna yönelik mücadele etmek dururken, bu mücadeleyi zengin olamayan “kamu veya özel” herkesin beraber vermesini savunmak dururken, Mutluyakalı neden “öğrenilmiş çaresizlik” davranışı geliştirerek; “zenginden alırsak yoksula zaten gitmeyecek, o zaman memurdan alalım” sonucuna varıyor? Memurdan aldığınızın yoksula gideceğinin garantisi nerededir? Özele göre hala iyi durumda olsa da memurun alım gücünün son on yılda gerilediği rakamlarla ispatlı bir olgudur. Peki bu gerilemenin sonucunda neden yoksulların durumu iyileşmedi? Bu on yılda kimin durumu iyileşti? Bu ülkenin gelirleri kime gidiyor? Bu soruları sormak daha somut olmaz mı? Mutluyakalı bunu yapmak yerine şöyle diyor: “özel sektör çalışanları ‘memur maaşlarını’ işaret ediyor, kamu çalışanları da ‘zenginleri, patronları…’ Böylece ‘düzen’ değişmiyor (!) Yoksul yine yoksulluğuyla kalıyor. Zengin zenginliğiyle… ‘Orta Sınıf’ da kendi konfor alanında korunuyor.”

Bu cümlede geçen “orta sınıf”ın memurlar olduğunu anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Ama cümlenin yapısında çok daha trajik bir manipülasyon var. Düzenin değişmemesi elbette olumsuz bir ifade olarak kullanılmış Mutluyakalı tarafından. Yoksulun yoksulluğu ile kalması da bu düzenden zarar görenleri gösteriyor okuyucuya. Zengin de zenginliği ile “kalıyormuş” Mutluyakalı’ya göre. Diyelim ki bu cümle zenginleri gözlerden gizlemek için kurulmadı, sadece akışa uygun bir kafiye için böyle yazıldı, peki memur için yazılan “konfor alanı” ifadesi de neyin nesi? Şimdi biz bu cümlede “bu ülkede yoksullar, zenginler ve memurlar vardır; düzenin değişmemesinden çıkarı olan tek kesim de memurlardır” manipülasyonu yapıldığını söyleyip zenginleri gizleyip memurların hedef gösterildiğini söylersek, haksızlık mı etmiş oluruz? “Yoksul yoksulluğu ile zengin zenginliği ile kalıyor, memur da kendi konfor alanını koruyor!” Bu ifadeyi siz kendinize yakıştırıyor musunuz Sayın Mutluyakalı?

Gelelim, Mutluyakalı’nın servet vergisine alternatif önerisine; “Ortak gelirimizi ayrımsız tüm işçilere paylaştırarak olağanüstü günleri dayanışma ile atlatabiliriz.” İlk bakışta çok güzel duyulan bu cümleyi biraz irdeleyelim. Mutluyakalı, gelirimizi paylaşmaktan söz ediyor. Yani ortada bir gelir adaletsizliği var. Buna katılmamak elde değil. Ancak bu önerinin, geliri paylaşmaya başlayacağımız ana kadar adaletsiz gelir nedeniyle birikmiş “servet adaletsizliğini” çözmeyeceğini de Mutluyakalı kabul edecektir!

Servet konusunu bir kenara bırakıp Sayın Mutluyakalı’nın düşünsel çerçevesinden devam ederek gelire odaklanırsak başka sorunlarla karşılaşıyoruz! Sayın Mutluyakalı ortak gelirimizin, kimler arasında paylaştırılmasını öneriyor? İşçiler arasında! İş Yasası’na göre “Bir kişinin yanında maaş karşılığı çalışan herkes” işçi olduğuna göre, kolaylıkla bu tanıma memurlar da dahil edilebilir. Ama ortak gelirimizi memurlar dahil tüm işçilere paylaştırınca, işçi olmayanlara yani esnaf ve büyük patronlara ne kalacak? Gelirde onların da payı olduğu halde, onlar paylaşımın dışında mı tutuluyor Mutluyakalı tarafından?  Paylaşımda sadece memurlar ve işçiler söz konusu olduğuna göre, “ortak gelir” de sadece memurlar ve işçilerin geliri midir? Yoksa Sayın Mutluyakalı “zenginler zenginlikleri ile kalsın onlara dokunmayalım” memurlar ve işçilerin gelirini, memurlar ve işçiler arasında paylaştıralım mı diyor? Yoksa Sayın Mutluyakalı kayıt dışı gelirleri ile servetlerine servet katan, kayıtlarda servetler de gizlendiği için iyice görünmez olan ultra zenginleri bize unutturmaya ve “paylaşım”ın özel sektör çalışanları ile memurlar arasında olması gerektiğini, zenginlerin ise bu paylaşımdan muaf tutulması gerektiğini mi söylüyor? Yenidüzen’de! Logosunun altında “emek en yüce değerdir” yazan gazetede! Sanmam, hiç sanmam, mutlaka biz yanlış anlamışızdır!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder