Baraka’nın
kuruluş tarihi nedir? Bu soruyu bir defada yanıtlamak neredeyse imkansız gibi…
İki ay süren buluşmalarına son noktayı 4
Temmuz 2001 tarihinde koyan bir grup genç, Kıbrıs Türk Mühendis ve Mimar
Odaları Birliği bahçesinde kahve içerken ortak bir metin hazırlayıp
imzaladıklarında kurulmuştu belki Baraka. Ama daha ismi yoktu, binası yoktu,
gerçi hiçbir zaman ciddiye alınan bir tüzüğü olmadı ama tüzüğü de yoktu. Bu kararın
hemen ardından maddi sıkıntıların aşılması için bir dizi faaliyet örgütlendi.
Bunların en önemlisi S.O.S. ve Çıkmaz Sokak grupları ile Alkapon ve Emre’nin
bedelsiz sahne aldıkları 29 Ağustos 2001’de
gerçekleşen dayanışma konseridir. Böylece Baraka’nın artık bir logosu, ilk
afişi ve ilk etkinliği vardı ama acaba Baraka kurulmuş muydu? Yoksa bağış
makbuzlarının basılması ve bir bina kiralanabilmesi için kampanya
başlatılmasıyla mı kuruldu Baraka? Belki de Baraka’nın kuruluş tarihini 1 Nisan 2002’de tamire muhtaç ilk
dernek lokalinin kiralanması olarak kabul etmeliyiz. Ya da bu binada 3 Haziran 2002’de gerçekleşen Nazım Hikmet Anması da olabilir kuruluş tarihi.
12 Ocak 2011 Çarşamba
Bir Otobiyografi Denemesi (Baraka)
Etiketler:
Barış,
Deneme,
Eğitim,
Ekoloji,
Emek,
Etik,
Feminizm,
Hukuk,
Kıbrıs Sorunu,
Kitap Edisyon,
Marksizm,
Medya,
Neo-liberalizm,
Sanat,
Siyaset
10 Ocak 2011 Pazartesi
DEĞERleri Yaşamımıza Uygulamaya Değer Mi? (Değiştirilmiş)
“Ben
özgürüm” diyordu genç arkadaş; “Özgürüm ve bana ne yapacağımı söyleyen
kurallara ihtiyacım yok. Sen neden sürekli eşitlik, küreselleşme gibi politik
meselelerle uğraşıyorsun ki, neden tüm bunları boşverip keyfine bakmıyorsun?”
Çağımız
insanının en fazla zorlandığı şeylerden biri de; belli ilkelere, değerlere,
prensiplere göre yaşamaktır. Öyle ki, bireyler sistemin koyduğu hiçbir kural,
kanun veya yasağı sorgulamadıkları halde, değişimden yana, özgürlükçü her türlü
ilkeyi reddetmekte, itiraz etmekte, tartışmaktadırlar. Tabi ki genel olarak sol
hareketin de zaafları, ezberciliği ve şekilciliği buna zemin sunmakta, iş son
tahlilde halk ile “bilen”lerin karşılıklı inatlaşmasına kadar gidebilmektedir.
1 Ocak 2011 Cumartesi
Sendikal Bunalım
Her ne
kadar “sendikaların çok fazla grev yaptığı” ve “hükümetin sendikalar tarafından
idare edildiği” gibi şikayetler hemen her kesimin dilinde de olsa, biz bu
yazıda tam tersini iddia edeceğiz. Gerçekte sendikal hareket yaklaşık yirmi
yıldır ciddi bir bunalım içerisine girmiştir. Bu bunalım emek hareketinin genel
bunalımı ile de kuşkusuz bağlantılıdır ve sadece ülkemize özgü değil küresel
ölçekte gözlemlenebilecek bir olgudur. Sendikal mücadelenin basın bildirileri,
başarısız ve etkisiz grevler, yönetim kurulları düzeyinde eylemler çerçevesine
sıkışıp kalması; giderek hem halktan, hem emek hareketinin genelinden hem de kendi
üyelerinden kopması ile daha da görünür hale gelen bir krizden bahsediyoruz.
Kriz şiddetlendikçe, hem sendikalı hem sendikasız çalışanlardan hem de geniş
halk kesimlerinden “sendikacılara” dair şikayetler yükselmektedir. Kısacası
sendikalara yönelik şikayetler de sendikal krizin göstergelerindendir.
Dosya: Bunalım
Argasdi’nin
yirmi birinci; 2011 yılının ilk sayısında dosya konusu olarak “bunalım”ı
seçtik. Elbette ki bu seçimimizin temel nedeni 2008 yılından beridir
gündemimizde olan küresel krizdir. Ancak Hammaliye Kurulu olarak bu dosyayı
hazırlarken sadece “kriz ve ekonomi” çerçevesinde kalmadan, genel olarak
bunalım olgusunu masaya yatırmak istedik. Hemen her biri, bir dergi boyutunda
işlenebilecek olan, çeşitli açılardan yaklaştığımız bunalım konusunu kısıtlı
sayfalarımızdan tüm derinliği ile sunamadığımızın farkındayız. Gene de Kıbrıs
gibi güzel bir ülkede bile bunalım kelimesinin ne kadar çok olguyu
çağrıştırabileceğine dair genel bir çerçeve çizebildiğimizi düşünüyoruz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)