12 Ocak 2011 Çarşamba

Bir Otobiyografi Denemesi (Baraka)



Baraka’nın kuruluş tarihi nedir? Bu soruyu bir defada yanıtlamak neredeyse imkansız gibi… İki ay süren buluşmalarına son noktayı 4 Temmuz 2001 tarihinde koyan bir grup genç, Kıbrıs Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği bahçesinde kahve içerken ortak bir metin hazırlayıp imzaladıklarında kurulmuştu belki Baraka. Ama daha ismi yoktu, binası yoktu, gerçi hiçbir zaman ciddiye alınan bir tüzüğü olmadı ama tüzüğü de yoktu. Bu kararın hemen ardından maddi sıkıntıların aşılması için bir dizi faaliyet örgütlendi. Bunların en önemlisi S.O.S. ve Çıkmaz Sokak grupları ile Alkapon ve Emre’nin bedelsiz sahne aldıkları 29 Ağustos 2001’de gerçekleşen dayanışma konseridir. Böylece Baraka’nın artık bir logosu, ilk afişi ve ilk etkinliği vardı ama acaba Baraka kurulmuş muydu? Yoksa bağış makbuzlarının basılması ve bir bina kiralanabilmesi için kampanya başlatılmasıyla mı kuruldu Baraka? Belki de Baraka’nın kuruluş tarihini 1 Nisan 2002’de tamire muhtaç ilk dernek lokalinin kiralanması olarak kabul etmeliyiz. Ya da bu binada 3 Haziran 2002’de gerçekleşen Nazım Hikmet Anması da olabilir kuruluş tarihi.

10 Ocak 2011 Pazartesi

DEĞERleri Yaşamımıza Uygulamaya Değer Mi? (Değiştirilmiş)




“Ben özgürüm” diyordu genç arkadaş; “Özgürüm ve bana ne yapacağımı söyleyen kurallara ihtiyacım yok. Sen neden sürekli eşitlik, küreselleşme gibi politik meselelerle uğraşıyorsun ki, neden tüm bunları boşverip keyfine bakmıyorsun?”
Çağımız insanının en fazla zorlandığı şeylerden biri de; belli ilkelere, değerlere, prensiplere göre yaşamaktır. Öyle ki, bireyler sistemin koyduğu hiçbir kural, kanun veya yasağı sorgulamadıkları halde, değişimden yana, özgürlükçü her türlü ilkeyi reddetmekte, itiraz etmekte, tartışmaktadırlar. Tabi ki genel olarak sol hareketin de zaafları, ezberciliği ve şekilciliği buna zemin sunmakta, iş son tahlilde halk ile “bilen”lerin karşılıklı inatlaşmasına kadar gidebilmektedir.

1 Ocak 2011 Cumartesi

Sendikal Bunalım



Her ne kadar “sendikaların çok fazla grev yaptığı” ve “hükümetin sendikalar tarafından idare edildiği” gibi şikayetler hemen her kesimin dilinde de olsa, biz bu yazıda tam tersini iddia edeceğiz. Gerçekte sendikal hareket yaklaşık yirmi yıldır ciddi bir bunalım içerisine girmiştir. Bu bunalım emek hareketinin genel bunalımı ile de kuşkusuz bağlantılıdır ve sadece ülkemize özgü değil küresel ölçekte gözlemlenebilecek bir olgudur. Sendikal mücadelenin basın bildirileri, başarısız ve etkisiz grevler, yönetim kurulları düzeyinde eylemler çerçevesine sıkışıp kalması; giderek hem halktan, hem emek hareketinin genelinden hem de kendi üyelerinden kopması ile daha da görünür hale gelen bir krizden bahsediyoruz. Kriz şiddetlendikçe, hem sendikalı hem sendikasız çalışanlardan hem de geniş halk kesimlerinden “sendikacılara” dair şikayetler yükselmektedir. Kısacası sendikalara yönelik şikayetler de sendikal krizin göstergelerindendir.

Dosya: Bunalım



Argasdi’nin yirmi birinci; 2011 yılının ilk sayısında dosya konusu olarak “bunalım”ı seçtik. Elbette ki bu seçimimizin temel nedeni 2008 yılından beridir gündemimizde olan küresel krizdir. Ancak Hammaliye Kurulu olarak bu dosyayı hazırlarken sadece “kriz ve ekonomi” çerçevesinde kalmadan, genel olarak bunalım olgusunu masaya yatırmak istedik. Hemen her biri, bir dergi boyutunda işlenebilecek olan, çeşitli açılardan yaklaştığımız bunalım konusunu kısıtlı sayfalarımızdan tüm derinliği ile sunamadığımızın farkındayız. Gene de Kıbrıs gibi güzel bir ülkede bile bunalım kelimesinin ne kadar çok olguyu çağrıştırabileceğine dair genel bir çerçeve çizebildiğimizi düşünüyoruz.