28 Aralık 2011 Çarşamba

Kültür Dairesi ve Baraka



Çok önemli bir mesele değil aslında...
Yani önemli bir meseledir de, onca yaşanan içinde çok da önemli değil...
Yani önemsiz bir meseledir de, onca yaşananın güzel bir örneği olduğu için önemli...
Önemsiz insanlar, önemsiz mevkilerde bu ülkede.
Önemsiz mevkilere çok önem veriliyor bu ükede.
Böyle olunca da, önemli sanıyor kendilerini önemsiz insanlar...

21 Aralık 2011 Çarşamba

İki Yazı Birden



Khora yayınlarının altıncı, Yıltan Taşçı’nın sekizinci kitabı “Hastalığın Çocuğu Neymiş?” geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Yüz on iki sayfalık kitapta Kıbrıslı Türk sanatçıların başlarından geçen gerçek olaylar anlatılıyor.
“Gerçek olaylar” dediğimize bakmayın, öyle olaylar ki bunlar gerçek olduklarına inanmakta zorlanır Kıbrıs dışından birisi...

15 Aralık 2011 Perşembe

Sayım ve Göçmenler



Son sayım sürecinde de net bir şekilde açığa çıktığı gibi, yıllardır kaçınılmaya çalışılan “Kıbrıslı”-“Türkiyeli” gerilimi bugün hat safhaya gelmiş durumdadır. Kendisini “Kıbrıslı” olarak tanımlayan kesimlerde bu yaklaşım “gacolar”, “ficalar” söylemi ile görünür hale geliyor; ancak aynı yaklaşımın karşı unsurdaki yansımasını “Kıbrıslılar bizi sevmiyor” söylemi ile gözlemleyebiliriz.

14 Aralık 2011 Çarşamba

Bu Meşaleleri Takip Edin!



“Yürüdüğün vakit seninle birlikte yürüsün diye kentlerdeki daracık sokaklar/ geniş alanlarına çıksın diye alınterinin/ yürüdüğün vakit değişsin diye dünya/ ve yaşam mutlu bir türkü olsun diye/ dağlarda tek tek yakılan bu ateşler” Kemal Özer

Bir varoluş kavgası veriliyor, ufacık adamızda...
Kime karşı, neye karşı, kiminle beraber ve nasıl verildiği tartışmalı çoğu zaman.
Nerede bir birikim, nerede bir birleşme, nerede bir dayanışma olsa; hemen orada bitiveren birileri var... Geliyorlar ve SAĞduyunun, aklın, mantığın huzurlu sesi ile telkinlerine başlıyorlar hemen... Bu mantık, bu akıl; dönüp dolaşıp, seçimlere kadar beklemeye, kendilerine oy vermeye dayanıyor elbette. Ve bir de “marjinal unsurlara” karşı uyanık olmaya...

10 Aralık 2011 Cumartesi

Yayınevinin Notu (Hastalığın Çocuğu Neymiş)



Değerli sanatçımız Yıltan Taşçı’nın otuz yıldan beridir biriktirmekte olduğu anektodları, Khora Kitaplığı olarak okuyucularımıza sunuyoruz. Severek okuyacağınız ve çevrenizde anlatacağınız bu kitapta kendinizi, bizi, Kıbrıslı Türkleri bulacaksınız.
Birçoğu sizi neşe ile gülümsetecek, bazıları kahkahalara boğacak bu kısa, yaşanmış olaylar; arzu eden okurlarımız tarafından birer fıkra gibi de okunabilir. Zeka ve gülmecenin buluştuğu fıkralarda hemen her zaman eğiten, düşündüren, öğreten bir yan olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak bu kitapta anlatılan hikayeler sadece gülmece öğesini değil, Kıbrıslı Türk sanatçıların gerçekliğine, yaşanmış olaylar aracılığı ile ışık tutan birer belge niteliğini de taşımaktadır.

7 Aralık 2011 Çarşamba

Dayan Ha Yıkılma!



“Bir Acı Rüzgardır Eser Dağlardan Ve Ovalardan Kapkara Kanını Kurutur Yoksulların Sonra Kıtlık Pahalılık Ve Faşizm Dayan Ha Yıkılma/Ve Şahin Aydın Kerim Yaman Böyle Düşüyorsa Bir Bir İnsan Daha Özgür Olsun Diyedir” Enver Gökçe

KTOEÖS yaklaşık iki haftadır Haspolat Meslek Lisesi’nde grev uyguluyor...
Neredeyse her gün gazetelerde bu grevin bir haberi yayınlanıyor...
Partisinden sendikasına hemen tüm örgütler bu grev ile olan dayanışmalarını bildirdiler...
Tüm bunlara karşılık olarak Eğitim Bakanı olarak sıfatlandırılan şahıs, “bu ülkeyi sendikalar değil biz yönetiyoruz” dedi...
Umurunda değil yani...

30 Kasım 2011 Çarşamba

Sayılsak mı Sayılmasak mı?



Biliyoruz oysa; / Alçaklıktan nefret bile / Çarpıtır çizgileri / Haksızlığa öfke bile / Kısar sesi.
Ah, biz / Hazırlamak isterken dostluk yolunu / Dost olamadık kendimiz. / Siz ama, o gün gelince / İnsanın insana el uzattığı, / Anın bizi / Hoşgörüyle.”
Brecht

Kıbrıslı Türkler olarak kendi geleceğimize dair söz söyleme haklarımızın elimizden alındığını sağır sultan bile duydu artık.
Kıbrıs’ın işgal atında olduğunu, işgalin kuzey kanadının TC taşeronluğunda yürütüldüğünü, bunun da bin bir türlü olumsuz sonucu beraberinde getirdiğini ısrarla yinelemek gerek...
Asimilasyon politikalarının kurbanlarıyız...

23 Kasım 2011 Çarşamba

Bekliyoruz



“hey göklere duman durmuş dağlar hey
değirmenin üstü her gün yel olmaz
dinle ağa, dinle paşa, dinle bey
sen söylersin o susar mı bell'olmaz”

Sendikalar aralık ayını bekliyor, Meclis aralık ayını bekliyor.
Hükümet aralık ayını bekliyor. Muhalefet aralık ayını bekliyor...
Tabii bir de polis, asker, itfaiye...
Tabii bir de memur, işçi, öğrenci, köylü, esnaf...
Galiba en iyi yaptığımız şey bizim, beklemek...
Çok güzel bekliyoruz.

16 Kasım 2011 Çarşamba

Bir Mücadele Yöntemi: Çadır



Biz de hatalar yaptık, bu inkâr edilmez.
Sayımız yavaş yavaş
azalmada.
Sloganlarımız orda burda
dağınık.
Düşman sözcüklerimizin
bir kesimini çarpıttı.
Brecht

Bir grup insan, günlük hayatın sunduğu her türlü konforu gözden çıkarır ve bir çadıra yerleşir...
Çadıra yerleşmek; elektriksizliğe, çeşmeyi açınca su akmamasına, soğuğa, tuvaletsizliğe, üzerinde yatacak düzgün bir yatağın olmamasına katlanmak demektir.
Çadıra yerleşmek; maruz kalınan haksızlıklara, adaletsizliklere, vurdumduymazlığa, umursamazlığa artık katlanamamak demektir.

9 Kasım 2011 Çarşamba

Memurdan Devrimci Olmaz...



“Polis dedi: Bu adam yankesici.
Sütçü dedi: Hem de topal.
Hanna dedi: Bundan ne çıkar?
Erkeğim benim o.
Benim canım onu çeker.”
Bertolt Brecht

Son zamanlarda çok sık karşılaştığım bir iddia var...
“Memurdan devrimci olmaz”, diyor bir çok tanıdık... Üstelik çok da eminler bu söylediklerinden...
Hatta iddialarını kanıtlama ihtiyacı dahi hissetmiyorlar. Çok bilinen, herkesçe paylaşılan ve doğruluğu tartışmasız bir fikri dile getirmenin rahatlığı seziliyor yaklaşımlarında...
Biraz daha agresif olanları, küçümseyici bir tonda kullanıyor bu ifadeyi; “memur devrimciler sizi...”

3 Kasım 2011 Perşembe

Göç Yasası Davası'nda Mahkemeye Hitap


www.yargilaniyoruz.org
www.yargilaniyoruz.org
İki yıl önce 28 Ekim 2009 tarihinde bir grev ve miting organize edildi. Grev ve mitingin amacı Meclis’te görüşülmekte olan Göç Yasası’nın protesto edilmesi idi. Söz konusu protestonun Meclis önünde, barışçıl araçlarla ve demokratik sınırlar içerisinde gerçekleştirileceği günlerce önceden kamuoyuna duyuruldu. Onbinlerce üyesini temsil eden onlarca sendika ve demokratik kitle örgütü, bu eylemi sahiplendi ve destek veren halk kesimleri ile birlikte protestolarını gerçekleştirdiler.

Grev ve miting olaysız bir şekilde sonuçlandığı halde, iki gün sonra 30 Ekim 2009 tarihinde 19 eylemci kktc Polis Teşkilatı’na davet edilerek kendilerine iki dava okundu. Davaların içeriğine birazdan geleceğim.

2 Kasım 2011 Çarşamba

Bu Mitingler Boşuna!



“Hep denedin hep yenildin
Olsun yine dene bir daha yenil
Daha iyi yenil...”
Samuel Becket
31 Ekim Pazartesi gün, Sendikal Platform tarafından organize edilen grev ve mitingler gerçekleşti. O gün, gerek eyleme katılan gerekse de katılmayan bir çok kişi aynı cümleyi kurdu; “Bu mitingler boşuna!”
Bu tür cümleler uzunca bir süredir ağzında Kıbrıslı Türklerin: “Boşuna uğraşırık”, “Boşuna konuşuruk”, “Boşuna”...
Önceleri çok öfkeleniyordum böylesi cümlelere, şimdilerde ise ilgimi çekiyor. Merak ediyorum...
Bence “boşunacılar” en az üç ana grupta toplanıyorlar... Hepsi aynı cümleleri kuruyor olsalar da, hepsinin aynı noktadan motive olduğunu veya aynı pratik içinde olduğunu söylemek haksızlık olur...

26 Ekim 2011 Çarşamba

Her Şey Normal



“Peki dedim, ya Türkiye? / Dedi normal / Peki AB-ABD diye sordum / Dedi çok normal / Peki dedim ya DGM? / Dedi ki normal / Ya OHAL, o kadar yıl? / Bilmem normal / Ya Zap, GAP, Hasankeyf? / Hepsi normal...
Oooo biri anlatsın hemen, nedir bu normal? Ooo canım sıkılıyor artık yoksa ben miyim anormal?”
Bulutsuzluk Özlemi’nin bilinen parçasının sözleri bunlar...
Aslında “normal”, gayet sıkıntılı bir kelime...
Çok sık rastlanan herhangi bir şey, normal kabul edilebilir.

19 Ekim 2011 Çarşamba

Çerçeveler ve Çocuklar



Bir çerçeve çizilmiş, bir çizgi, bir sınır...
Yok öyle sıradan bir çizgi değil, ama fazla önemsemeye de gerek yok...
Aslında gayet önemli ama gene de biraz sıradan...
Yani demem o ki, hem ciddiye alınıyor hem de umursanmıyor.
Hem herkesin umurunda hem de kimse ciddiye almıyor...
Hiç de dikkate alınmaması, uyulmaması hatta üzerinde düşünülmemesi gerektiğini savunduğumuz bir yasak aslında! Bu yasağı ciddiye alanı biz de alaya alıyoruz. Hem de acımasızca...

15 Ekim 2011 Cumartesi

Gelecek Gazetesi'nin Röportajı



Gelecek: Dünyada ve ülkemizde ilerici demokrat kesimlere karşı giderek artan baskılar yaşanıyor. Ülkemizde demokrasi daha iyi bir gelecek kurulması için mücadele eden bir örgüt olarak süreci kısaca nasıl değerlendiriyorsunuz?

M.R. Gerek dünyanın çeşitli ülkelerinde gerekse de ülkemizde yaşanan anti-demokratik uygulamalar, sistemin içerisinde bulunduğu krizden ayrı düşünülemez. 1990’lı yıllarda reel sosyalist ülkelerin ortadan kalkmasıyla birlikte, sistem; “Başka Alternatif Yok” sloganını yükseltti. “Taarihin Sonu” ideolojisi şeklinde de bilinen bu yaklaşım ise 1990’ların ortalarından itibaren sarsılmaya başladı.

12 Ekim 2011 Çarşamba

Kelebekler Eksilmesin Başından



Ziya Ormancıoğlu Khora Yayınları’ndan yeni çıkan ilk kitabında “Devrimci” isimli şiirinde şöyle diyor:
‘Kal benim gibi mücadele et!’ dedi
Arkasından bir buçuk döner
Sipariş etti.

Seksen sekiz sayfalık ufacık bir kitap; “Kelebekler Eksilmesin Başından”... Bir solukta okunuyor ama aynı hızla da soluğunuzu kesiveriyor. Hayata dair hiçbir şeyi küçümsemiyor kitap, tam aksine sürekli küçümsenmekte olanları temsil eden bir sancak gibi... Yalın, akıcı, anlaşılır ve kolay okunur dili ile; yalın insanların yaşamını anlatıyor.

5 Ekim 2011 Çarşamba

Küçük Şeyler – Büyük Şeyler



Küçük şeyler ve büyük şeyler... Karşılaştırılıp dururlar her zaman.
Birinden birisi tercih edilir, diğeri ise küçümsenir...
Büyük şeyleri tercih edenler, büyük planlara, büyük heveslere, büyük projelere odaklanırlar. Bir defada kocaman adımlarla ilerlemek, sorunların üstünden bir sıçrayışta atlamak ve hedefe ulaşmak isterler. Küçük meselelerle uğraşanların hiçbir zaman mesafe alamayacağını, parça ile uğraşmaktan bütünü göremeyeceklerini söylerler...
Küçük şeyleri tercih edenler, günlük hayattaki küçük meselelerin hayatın gerçeği olduğunu vurgularlar. Acele etmenin, ayrıntıyı görememenin ve toptancı yaklaşımların her zaman gerçek insanlara zarar verdiğini hatırlatırlar.
Küçük şeyler ve büyük şeyler... Karşılaştırılıp dururlar her zaman.

1 Ekim 2011 Cumartesi

KDYÖG Yayın Organı SOMUT



Kıbrıs Devrimci Yüksek Öğrenim Gençliği (KDYÖG) yayın organı SOMUT 1988 yılının ekim ayında yayınlanmaya başlamıştır. KDYÖG; Ankara, İstanbul, Eskişehir ve İzmir başta olmak üzere Türkiye’deki çeşitli şehirlerde yüksek öğrenimini devam ettiren devrimci gençlerin örgütü idi. Ekim 1988’den Kasım 1990’a kadar toplam dört sayı yayınlanmış olan Somut isimli dergi, bugün KDYÖG’den geriye kalan en derli toplu kaynaktır.

Barış ve Şiddet



Barış için yürütülen bir mücadele şiddet içerebilir mi? Huzur, mutluluk ve refah için yola çıkan insanların, şiddet içeren yöntemleri kullanması amaçları ile çelişir mi?
Amaçlar ve araçlar arasında yakın bir ilişki olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Belli bir amaca varmak isteyen kişilerin bu amaçlarına ancak doğru araçları kullanarak varabilecekleri yadsınamaz. Üstelik konu doğru aracı kullanmanın ötesinde anlamlar da barındırır. Hemen her aracın kendisine içkin olan özellikleri vardır. Bu yüzden de bazı araçlar bizi istediğimiz amaçlara götürmemenin ötesinde istemediğimiz sonuçlara da vardırabilirler. Bu noktada “şiddet”in bir araç olarak “barış”a hizmet edip etmeyeceği sorusu ciddiyet kazanmaktadır.

Dosya: Barış



Argasdi 24. sayısında dosya konusunu barış olarak belirledi. Elli yıldan fazladır ülke gündeminin değişmez ilk sıra konusu olan barışın dosya konusu olarak seçilmesi belki de bugünlerde hem savaşa hem de barışa en yakın durumda olmamızla da bağlantılıdır. Recep Tayyip Erdoğan’ın son Kıbrıs çıkartmasında esip yağmasından; Maraş, Omorfo gibi yerleşim yerlerinin “verilmeyeceği”, iki devletli çözümün gündeme gelebileceği gibi açıklamalarından sonra şimdi de bir yandan İsrail bir yandan Kıbrıs Cumhuriyeti yetkilileri ile yaşanmakta olan diplomatik “it dalaşı”, ciddi bir gerilim ortamının varlığına işaret ediyor.

Rekabet Değil Dayanışma (Argasdi Hammaliye Kurulu Sayı 24)



Meclisin açılması ile birlikte ülke siyaseti yeniden canlanıyor. Geleneksel muhalefet bileşenleri, yine ve yeniden hareketleniyor. Meclis gündemine gelmesi beklenen iki önemli yasa etrafında şekillenecek yeni bir toplumsal hareketlilik ve yeni eylemler, yeni polis saldırıları, yeni gerilimler bizleri bekliyor.
Söz konusu iki yasa; Özelleştirme Yasası ve Sosyal Sigortalar Değişiklik Yasası bir süreden beridir kamuoyunun gündeminde bulunuyordu. Her iki yasa da TC Devleti tarafından dayatılan ekonomik paketin parçası, aynı zamanda da ülkemizde emekçilerin birikimlerinden son kalan değerleri de silip süpürecek birer içeriğe sahipler. Birisi kamuya ait elde kalan son kırıntıları satılığa çıkarırken, diğeri de emeğin kazanılmış haklarına yeni darbeler indirecek olan bu yasalara karşı, Sendikal Platform ve destekleyen örgütler tarafından dişe diş bir direniş yürütüleceği söyleniyor.

28 Eylül 2011 Çarşamba

Direnenler De Var Bu Havalarda



Lisede okumak için köyünden yola çıkan bir öğrenci günde ortalama 10-15 TL’yi baslara (otobüs) veriyor. Bu rakam ayda 300 TL’yi aşabiliyor.
Gün içinde kantinde yapılan harcamalar, kırtasiye masrafları, kıyafet gibi giderler ve özel ihtiyaçları, harçlığı da düşünüldüğünde bir öğrencinin aylık gideri neredeyse asgari ücrete eşdeğer...
Daha okullara eğitimden bütçe ayrılmamasından kaynaklı olarak yaratılan bilet, bağış vb. soygunculuk yöntemlerini saymıyoruz bile... Geçtiğimiz yıllarda yaşadık, bağışını vermeyen okula kayıt yaptıramadı, biletini satmayan karnesini alamadı.

21 Eylül 2011 Çarşamba

Ya Bir De Petrol Bulurlarsa



Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ABD menşeli bir şirketle anlaşarak Kıbrıs’ın güney sahillerinde petrol ve doğalgaz arama çalışmaları başlatması bir süreden beridir gündemin ilk sıralarındaki yerini koruyor.
TC’nin Akdeniz’de ne olup bittiğine hoyratça karışan arsız tavrı uzun süre konuşuldu. Bu o kadar utanmaz ve çelişkili bir tavır ki, kendi dış politika yetkilileri bile bu tavrı izah etmekte zorlanıyorlar.
Kendini bölgenin ağası ilan eden, önüne gelene posta koyan, delikanlı TC; ABD’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne verdiği güvenceden sonra yan çizip bayrağı yarıya indirdi. Şimdi sümüklerini çeke çeke, “biz de kktc ile kendi münhasır alanımızı ilan edip aramalar yapacağız” diyor.
Eh tabii, uluslararası emperyalizm arenası Hamitköy Roundabout’una benzemiyor. Kıbrıslı Türklere yaptığın muameleyi de Ortadoğu’nun bölgesel güçlerine yapmak mümkün değil...

14 Eylül 2011 Çarşamba

Gözlerinizde Korkuyu Gördük



Her yer yine polis doluydu...
Silahlısından coplusuna, üniformalısından siviline, gencinden yaşlısına çeşit çeşit polis.
KTHY Direniş Çadırı sabahın erken saatlerinde dizi dizi dizilmiş polisler tarafından işgal edildi...
Ve tabii Elektrik Kurumu önü, Girne Kapısı, Kuğulu Park, Yenişehir’deki roudabout...
Gönyeli’den Ercan’a kadar gergin bir hareketlilik vardı kolluk kuvvetlerinde...
Öğlene doğru gerginlik arttı...
Yollar kesildi, alanlar sarıldı...

7 Eylül 2011 Çarşamba

1 Eylül ve BM



1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Kıbrıs’ın her iki yanından yaklaşık dört yüz kişinin katılımıyla bir yürüyüş ve protesto gerçekleştirildi. Çeşitli kesimler bu protestoya katılmadılar. Böylece bir süreden beridir 1 Eylül eylemleri ve bu eylemlerin biçimine dair alttan alta devam eden sıkıntılar ilk kez bu yıl görünür hale gelmiş oldu.
Bilindiği gibi geçmiş yıllarda 1 Mayıs’ların bölünmesi ile paralel olarak 1 Eylül’lerde de bölünme yaşanmıştı. Ancak çoğu zaman bu iki olayın aynı kaynaktan beslendiği sanılıyor olmasına rağmen gerçekliğin böyle olmadığını belirtmek gerek.
1 Mayıs’ların bölünmesi, emek politikaları çerçevesinde yaşanan fikir ayrılıklarından kaynaklanıyordu. Bu fikir ayrılıklarını görmezden gelip herkesi “Tertip Komitesi”nin biçtiği şekle sokmak isteyenler olunca da 2008 yılında ortaya iki farklı 1 Mayıs çıkmıştı.

4 Eylül 2011 Pazar

Anlaşılma ve Anlaşmama Üzerine



Sayın Ferdi Sabit Soyer’in Gaile sayı 125/126’da yayınlanan yazılarını keyifle okudum. Bir süreden beridir Gaile Dergisi sayfalarında sürmekte olan tartışma bağlamında birçok fikir, görüş yazıldı. Bu bağlamda Ferdi Sabit Soyer de tartışmada aktarılan tarihsel değerlendirmelere ilişkin katkı yapmak istemiştir. En önemlisi de hem yazısının başlığında hem de giriş ve sonuç bölümlerinde “anlaşılma”, “anlaşmama”/ “anlaşma” ayrımlarına vurgu yaparak; yürekten katıldığım “sol tartışmalarda her şeyden önce anlaşılma meselesi önem taşımalıdır. Tartışmanın diğer ayağı olan anlaşma veya anlaşmama meselesi ise olayın diğer boyutu olmalıdır” noktasının altını çizmiştir.

31 Ağustos 2011 Çarşamba

Bayram Coşkusu



İki “bayram” birden yaşadık dün... Biri “milli bayram”, diğeri “dini bayram”...
Hem tanklar yürüdü hem dualar okundu.
Hem silahlar sergilendi hem İslam’ın huzur ve barış dini olduğu anlatıldı.
Hem paşalar gururlandı hem hocalar onurlandı.
Tam Türk-İslam sentezine uygun bir gün geçirdik kısacası...
İsteyen Dr. Fazıl Küçük Bulvarı’na koştu elinde bayrağı, isteyen bayram namazına...
Kimsecikler kıskanmadı kimsecikleri herkes mutlu oldu!
Bırakın iki bayramı, siz içinizde tek bayramlık olsun coşku hissettiniz mi?

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Şimdi Bir Yola Daha Giriyoruz



Bir grup arkadaştık. Bazı şeylerden rahatsızdık. Bir şeyler yapmak istiyorduk. Farklı bir şeyler... Gün aşırı bir bildiri, senede üç dört eylem ve her dakika hamaset bize hitap etmiyordu.
Şimdi yalan söylemeye gerek yok... Kendimizi de pek bir beğeniyorduk. Etrafımızdakilerin çoğu ya “pasifist”, ya “reformist”, ya “AB’ci”, ya “sekter” ya da “parlementocu”ydu!
Şimdi yalan söylemeye gerek yok... Gerçekten de öyleydiler. Ama nedendir bilmem, belki gençliktendir belki beğenmediklerimize benzediğimizden, biz buna üzülmüyorduk, seviniyorduk!

17 Ağustos 2011 Çarşamba

19 Temmuz ve Hukuk!



Kıbrıslı Türkler demokrasiyi içselleştirmiş, yasalara saygılı ve barışçıl yollardan kendilerini ifade etmeyi bir kültür haline getirmiş insanlardır.
Bunun istisnası yok mu? Elbette vardır. Ama özellikle politik/siyasal meselelerde, farklı fikirlerin barışçıl bir şekilde yan yana bulunabilmesi açısından dünyada ender bulunan bir noktada olduğumuz da gerçek.
Ancak bilindiği gibi son zamanlarda Polis Teşkilatı, bu durumu değiştirmek için kolları sıvamış durumda.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Perde Aralığından



İbrahim Aziz’in iki dilli olarak basılan yeni kitabı “Perde Aralığından”ı okudunuz mu? Eğer okumadıysanız, bir solukta okunacak bu kitabı mutlaka okumanız gerekiyor.
İbrahim Aziz, Kıbrıslı Türk solunun mücadele tarihindeki önemli bir boşluğu doldurarak, Derviş Ali Kavazoğlu’nun Cumhuriyet Gazetesi yazarları ile olan ilişkilerinin üzerine ışık tutuyor.
Esas itinbariyle kişisel tanıklıklara dayalı olan kitapta, ilk kez gün yüzüne çıkan bazı belgeler de bulunuyor.

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Kıbrıs Türkü Ne Demektir?



Dil, insan toplumlarının uygarlık safhasında geliştirdikleri en önemli sosyalleşme araçlarından birisidir. Çeşitli toplumların kullandığı kelimeler, kavramlar, cümle kalıpları aynı zamanda o toplumların düşünme biçiminin, yaşam şeklinin bir yansımasıdır.
Denilebilir ki; toplumlar nasıl yaşarlarsa öyle konuşurlar. Örneğin Eskimo dilinde kar yağışının çeşitli biçimleri için yüzlerce kelime vardır. Oysa Türkçe’de tipi, lapa vs. diye saysak saysak en fazla 15-20 kelime bulabiliriz. Eskimolar açısından yaşadıkları iklim, evlerinin yapısı, sosyal hayat, ekonomi vs. için merkezi önem arz eden kar yağışı, bizim için bu kadar merkezi olmadığından yağan karın biçimlerindeki farklılıkları algılamamız da bunu ifade etmemiz de daha sınırlıdır. Kısacası dil, toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası, toplumsal pratiğin net bir yansısıdır.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Kıbrıs’ta Sosyalizmin Evrenselliği ve Yerelliği



Gaile Dergisi’nin 122. Sayısında Cemal Mert imzası ile yayınlanan “Kıbrıs’ta Sosyalist Mücadele Geleneği ve İthal Sosyalist Kültür” başlıklı yazı, ülkemiz solunun kendi tarihini öğrenmesi ve köklerini bulması noktasında önemli bir uyarı içeriyor. Tüm dünyada tarih bilinci sol açısından salt bir bilgi yığılmasından öte bir anlama sahip olmuştur. Tarih, geçmiş deneyimlerden çıkarılan dersler ve geleceğe dair bir çıkarsamalar alanı sunması bakımından her zaman bugüne dair bir olgudur. Bu yüzden de ne zaman nerede ne olduğundan öte bir geçmiş değerlendirmesi boyutu taşır. Sol açısından geçmişin değerlendirilmesi, geleceğin inşasından ayrı düşünülemez. Ve elbette, akademik kaygılar bir yana, geleceği kurma iddiası olmadan geçmişi bilme kaygısı ortaya çıkmaz. İşte tüm bu sebeplerle Kıbrıs’ta sol iddia taşıyan her kişi ve örgütün, dünya devrimci pratiği kadar Kıbrıs devrimci, sosyalist, demokrat pratiğini de bilme çabası içinde olması beklenir, istenir bir durumdur.

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Cesaret ve Kahramanlık



19 Temmuz salı gün yaşananları mutlaka takip etmişsinizdir.
Belki televizyondan, belki internetten, belki de gazete fotoğraflarından izlediniz olup biteni. Kim bilir belki de bizzat oradaydınız.
Polis teşkilatımız bir kar makinesi gibi yolu açtı, dikensiz bir gül bahçesi yarattı Recep Tayyip Erdoğan’a.

21 Temmuz 2011 Perşembe

Kıbrıs Erdoğan'ın yavru vatanı değil




Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 61'inci hükümetin Başbakan'ı olarak ilk resmi yurtdışı ziyaretini Kuzey Kıbrıs'a gerçekleştirdi. Erdoğan'ın gezisi süresince sıkıyönetim uygulanan Ada'da, sendikacılar gözaltına alındı, çok sayıda protestocu yaralandı. Bu gelişmelerin yanı sıra, Erdoğan ziyaretinin Kıbrıs müzakerelerinde krizler yaşandığı bir döneme denk gelmesi de önem kazanıyordu. Başbakan Erdoğan, Kuzey Kıbrıs ziyaretinde Avrupa Birliği'ne (AB) sert mesajlar verdi. Erdoğan, "Rum yönetimi dönem başkanı olursa, AB'yle ilişkileri dondururuz" açıklamasını yinelerken, "Türkiye, önceki dönem Kıbrıs politikasına mı dönülüyor?" sorusunu akıllara getiren ifadeler de kullandı.

Baraka Kültür Merkezi Temsilcisi Münür Rahvancıoğlu Kıbrıs'ta yaşanan gelişmeleri, gazetemize değerlendirdi.

12 Temmuz 2011 Salı

Polis ve Polisler



Kıbrıslı Türklere ait değerler sermayeye peşkeş çekildikçe, sendikaların eylemlerinde tansiyon daha da yükseliyor.
Dinsel inanç sistemine, ekonomisine, siyasetine, kültürüne kısacası varoluşuna yönelik saldırının hayati bir noktada olduğunu anlayan halk, giderek zaptedilmesi daha zor hale geliyor.
Egemen Blok ise tepkileri bastırmak, halka ve örgütlerine geri adım attırmak için şiddetin dozunu arttırıyor.

5 Temmuz 2011 Salı

UBP ve İşbirlikçilik



Ülke tam bir yangın yerine dönmüş durumda. Neo-liberal politikalar ile dinsel gericilik, asimilasyon saldırısı ile ekolojik talan el ele gidiyor.
Gelen-giden hükümetlerden ve partilerden bağımsız ilerleyen bu süreç, yeni bir şey değil. Ancak yeni olmaması başka bir şey, artık dayanacak gücümüzün kalmaması bambaşka bir şey...
Asimilasyon süreci köklerini 1950’lerden alıyor. Köy isimlerinin değiştirilmesi, soy isimler ile ilgili zorlamalar, Kıbrıslı Türklerin konuştuğu dile, okuduğu tarihe, yaşadığı coğrafyaya müdahaleler hep bu sürecin parçası...

1 Temmuz 2011 Cuma

Günümüzün Felsefesi: Başka Alternatif Yok!



“Gerçekçi ol, imkansızı iste”
1968 Duvar Yazısı

İçinden geçtiğimiz çağın belki de temel ayırt edici yönü; seçenek bolluğuna rağmen (belki de bu yüzden) alternatif yokluğudur. Sistem tarafından sunulmuş olan seçeneklerin bolluğu, sistem dışı bir seçeneği düşünebilme imkanlarımızı körelterek seçeneksizliğimizi arttırmaktadır.
Bugün çocuk sahibi olan birisi çocuğunu kktc üniversitelerinde, Türkiye’de, Avrupa’da, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde vs. okutmayı düşünebilir. Sayılabilecek onlarca farklı seçeneğe rağmen ortaya tek bir sonuç çıkmaktadır; her yıl yüzlerce yeni diplomalı işsiz! Sonucun bilinmesine rağmen, çocuğumuzu diplomalı işsizler ordusuna eklemek üzere okuyabileceği “en yüksek” dereceye kadar okutmak dışında bir alternatif yoktur!

DAÜ Sürecinden Öğrenmek



KTHY ile yatıp KTHY ile kalktığımız 200’ü aşkın günden sonra sermayenin yeni bir saldırısı ile karşı karşıya kaldık. DAÜ üzerinden yaşanan bu saldırı, toplumsal muhalefetin önceki süreçlerden ders çıkarmaktaki eksikliklerini net bir şekilde gösterdi. Haziran ayının ilk günlerinden itibaren DAÜ üniversite öncesi kurumlarının (ilkokul, kolej ve kreş) Fettullahçı olduğu bilinen Doğa Koleji’ne devredileceği söylentisi hızla yayıldı. Bu söylentilere son noktayı koyan ise 3 Haziran 2011 tarihinde imzalandığı ortaya çıkan “ön protokol”ün tam metninin kamuoyuna sızması oldu. Bu protokol ile resmi olarak ortaya çıktığı gibi; DAÜ’nün parça parça özele devredilmesi sürecine üniversite öncesi kurumlardan başlanıyor, işlem bir satış işlemi olarak değil “işletme devri” olarak “on yıllığına” (bu on yılları Telsim ve Turkcell’den iyi bilmemiz gerek) yapılıyor.

Dosya: Alternatif



Alternatif kelimesinin kökeni Fransızca’dır ve Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde Türkçe karşılığı “seçenek” olarak veriliyor. Seçenek kelimesi ise aynı yerde “birinin yerine seçilebilecek bir başka yol, yöntem, tutum” olarak tanımlanıyor. Argasdi’nin 23. sayısının dosya konusunu “seçenek” olarak değil de “alternatif” olarak belirlememizin nedeni; “seçenek” kelimesinin verili, sunulmuş ve hazır olanaklar arasından yapılacak tercihleri çağrıştırıyor olmasıdır.

28 Haziran 2011 Salı

Neden Yokoluyoruz?



Sendikal Platform 2011 yılını Toplumsal Varoluş İçin Mücadele Yılı ilan ettiği zaman, içinden geçtiğimiz sürece ne kadar isabetli bir isim verdiğinin farkında mıydı acaba?
Evet, UBP ile AKP arasında imzalanan protokol ve bu protokol aracılığı ile Kıbrıslı Türklerin çok ciddi bir saldırı altında oldukları belliydi.
Evet, KTHY’da yaşanan rezalet, sözde yetkililerin duyarsızlığı gün gibi açıktı.
Evet, sözde Sosyal Güvenlik Yasası’nın tamamlayıcısı Göç Yasası geçirilmiş, yılın ilk gününden itibaren yürürlüğe girmeyi bekliyordu.
Evet, DAÜ – Kooperatif- Telefon Dairesi ve Kıb-Tek’e yönelecek saldırılar seziliyordu.
Evet, daha fazla anıt, daha fazla cami ve daha az eğitim daha az sağlık politikaları yükselişteydi.
Ama toplumsal bir yokoluşun eşiğinde olduğumuzu anlamak için veya toplumsal bir yokoluşun eşiğinde olduğumuzu söyleyebilmek için bunlar yeterli midir?

20 Haziran 2011 Pazartesi

Duydunuz mu?



Duydunuz mu? Göç Yasası’na karşı mücadele eden altı pırıl pırıl AÖA öğrencisi, okul disiplin kurulundan kınama cezası aldı...
Duydunuz mu? Öğrenciler, eylemlerini okul sınırları dışında yapmış, tek suçları da İrsen Küçük ve Derviş Eroğlu kuklasına işbirlikçilik ödülü vermeleriymiş...

10 Nisan 2011 Pazar

Kıbrıs: Durursak Düşeriz



Kıbrıslı Türklerin, AKP tarafından dayatılan neo-liberal paketlere, dini gericiliğin ve siyasal islamın gittikçe yükseltilmesine ve asimilasyona karşı toplumsal varoluş mücadelesinde üç büyük eylem geride kaldı. 28 Ocak, 2 Mart ve 7 Nisan eylemleri; pankartları, talepleri, mücadele yöntemleri, AKP yetkililerinin aşağılamaları ve kktc’deki hükümetin onursuz tutumu ile çok konuşuldu. Gelinen yerde eylemler sürecinin bir bilançosunu çıkarmak ve önümüzdeki süreci bu bilanço ışığında kurgulamak şart olmuştur. Aslında AKP’nin ve işbirlikçi UBP hükümetinin pozisyonu belli... “Dünya yansa umurumuzda değil” tavrı ile kitlesel halk direnişini görmezden gelmeye, ilk buldukları fırsatta ise baskı ile, tehtid ile, zor yolu ile yok etmeye kararlılar. Egemenlerin karşısında bulunan direniş hareketi ise başından beridir zaten parçalı yapıya sahip. 7 Nisan tarihi ile birlikte açığa çıktığı gibi bu yapı tamamen parçalanmaya doğru ilerliyor. Bu gidişatı durdurabilecek tek unsur ise muhalefet bloğu içerisinde bulunan sosyalist/bağımsızlıkçı unsurların kararlılığıdır.

1 Nisan 2011 Cuma

Paşalar Papazlar (Yayınevinin Notu)



Khora Kitaplığı ilk kez 1988 yılında yayınlanmış olan ve uzun bir zamandır baskısı tükendiği için yeni kuşakların ulaşmakta zorlandığı Niyazi Kızılyürek’in Paşalar Papazlar kitabının elinizde tuttuğunuz ikinci baskısını gerçekleştirmekle gurur duyuyor. Yirmi üç yıl önce yayınlanmış bir kitabın bugün yeniden basılması için ya hala güncele dair söyleyecek sözü ya da tarihe ışık tutan bir belge olması gerekir. Paşalar Papazlar’ın içinde belge niteliğinde bir çok yön bulunabilir. Ancak bizim için öncelikli kıymeti ülkemiz Kıbrıs’ın güncelliğine dair söylediklerinin hala eskimemiş olmasındadır.

Bağımsızlık Mücadeleleri ve Sosyalistler



Sosyalizm mücadelesi temel olarak enternasyonalist bir mücadeledir. Feodal toplumdan kapitalist sisteme geçiş sürecinde işçi sınıfının bağımsız bir politik özne olarak tarih sahnesine çıkışı, enternasyonal dayanışmayı ve eş zamanlı olarak sosyalizm mücadelesini de gündeme taşıdı. Bu bağlamda özellikle emperyalist çağın (1900’lü yıllar) başlarına kadar sosyalizm tartışmaları ağırlıklı olarak ileri kapitalist ülkelerin gündeminde yer buldu. Sömürge ülkelerde sosyalizm tartışmalarının başlaması ise; bağımsızlık mücadelelerinin yükselmesi ve bu mücadeleler içinde siyasal bir özne olarak işçi sınıfının biçimlenmesi ile paralel bir seyir izler.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Bu Çağrı Ankara’ya Değil Ankaralılaradır



28 Ocak mitingine “Ankara Elini Yakamızdan Çek” pankartı ile katılmaya karar verdiğimizde, Kıbrıs’ta Ankara’dan fazla Ankara’cı bazı çevreleri ve Ankara’nın icazeti ile tekrardan hükümet olma hayali kuranları kızdıracağımızı biliyorduk. Ancak Ankara’nın bu kadar öfkeleneceğini doğrusu tahmin etmemiştik.
Mitingimiz ve pankartlarımız hakkında konuşmamış, Kıbrıslıları aşağılamamış bir tek AKP kurmayı kalmış mıdır bilemiyorum... Çok satan gazetelerinde Kıbrıs ile ilgili fikirlerini anlatmamış kaç köşe yazarı vardır onu da bilemiyorum... Bizim elde yazılmış bez pankartımızı fonda kullanarak Kıbrıs’tan bahsetmeyen ana haber bültenine rastlamak ya da Kıbrıs ile ilgili açıklama yapmayan bir TC partisi bulmak mümkün müdür peki?

13 Şubat 2011 Pazar

28 Ocak Mitingi Sonrası Express Dergisi ile Söyleşi



* Annan Planı dönemi ardından, Kıbrıs yine Türkiye gündeminde. O zaman AKP ve onu destekleyen kesimler tarafından 'kahraman' olarak görülen, sempatiyle bakılan kitle ile, bugün 'hain' denilen kitle aslında aynı kitle değil mi?
Soruya cevap vermeden önce bir küçük hatırlatmada bulunayım. 2000’li yılların başında Kıbrıs’ın kuzeyinde ortaya çıkan hareketlilikler kitlesel mitingler Annan Planı’ndan biraz daha önce başlamıştır. Bankaların iflas etmesi ile birlikte kktc Meclisi kitleler tarafından basılmış ve o dönemki ismiyle Avrupa Gazetesi yazarlarının sudan gerekçelerle tutuklanması üzerine mitingler süreci başlamıştır. O tarihlerde 10-15 bin kişilik mitingler örgütlenebiliyordu. Ki Kıbrıs şartlarında bu çok yüksek bir rakamdır. UBP-TKP hükümetinin istifa etmesi ile durdurulamayan hareketlilik, kendini sendika, parti ve demokratik kitle örgütlerinin buluştuğu Bu Memleket Bizim Platformu çatısı altında ifade etmeye başlamıştır. Annan Planı’nın taraflara sunulması ve görüşme sürecinin hızlanması ile birlikte bu halk hareketliliği BMBP tarafından Annan Planı’na doğru yöneltilmişti. Yani hareketlenmenin nedeni Annan Planları değildi. Ama Annan Planları gibi somut hedeflerin ortaya çıkması ile birlikte kitleselliğin de katlanarak arttığını söyleyebiliriz. Annan Planlarının gündemde olduğu süreçte mitinglere katılan kitlenin 50-60 bin kişiye kadar yükseldiği söylenebilir.

8 Şubat 2011 Salı

Baraka: 'Ankara elini yakamızdan çek'


Baraka Kültür Merkezi, Kıbrıs’ın kuzeyinde, “halk olma hakkı ihlal edilmiş bir halkın hakları” için neoliberalizme karşı mücadele ediyor. Kıbrıs’taki son mitinge “Ankara elini yakamızdan çek!” pankartıyla katıldı ve mitingin mesajını özetleyen bu pankart faşist saldırı girişimlerinin ve Ankara’nın hışmının hedefine oturdu. Baraka’dan Münür Rahvancıoğlu ile son eylemlerin gerçek dinamiklerini, hedeflerini, öznelerini ve Tayyip Erdoğan’ın sert çıkışının Kıbrıs’taki karşılığını konuştuk

12 Ocak 2011 Çarşamba

Bir Otobiyografi Denemesi (Baraka)



Baraka’nın kuruluş tarihi nedir? Bu soruyu bir defada yanıtlamak neredeyse imkansız gibi… İki ay süren buluşmalarına son noktayı 4 Temmuz 2001 tarihinde koyan bir grup genç, Kıbrıs Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği bahçesinde kahve içerken ortak bir metin hazırlayıp imzaladıklarında kurulmuştu belki Baraka. Ama daha ismi yoktu, binası yoktu, gerçi hiçbir zaman ciddiye alınan bir tüzüğü olmadı ama tüzüğü de yoktu. Bu kararın hemen ardından maddi sıkıntıların aşılması için bir dizi faaliyet örgütlendi. Bunların en önemlisi S.O.S. ve Çıkmaz Sokak grupları ile Alkapon ve Emre’nin bedelsiz sahne aldıkları 29 Ağustos 2001’de gerçekleşen dayanışma konseridir. Böylece Baraka’nın artık bir logosu, ilk afişi ve ilk etkinliği vardı ama acaba Baraka kurulmuş muydu? Yoksa bağış makbuzlarının basılması ve bir bina kiralanabilmesi için kampanya başlatılmasıyla mı kuruldu Baraka? Belki de Baraka’nın kuruluş tarihini 1 Nisan 2002’de tamire muhtaç ilk dernek lokalinin kiralanması olarak kabul etmeliyiz. Ya da bu binada 3 Haziran 2002’de gerçekleşen Nazım Hikmet Anması da olabilir kuruluş tarihi.

10 Ocak 2011 Pazartesi

DEĞERleri Yaşamımıza Uygulamaya Değer Mi? (Değiştirilmiş)




“Ben özgürüm” diyordu genç arkadaş; “Özgürüm ve bana ne yapacağımı söyleyen kurallara ihtiyacım yok. Sen neden sürekli eşitlik, küreselleşme gibi politik meselelerle uğraşıyorsun ki, neden tüm bunları boşverip keyfine bakmıyorsun?”
Çağımız insanının en fazla zorlandığı şeylerden biri de; belli ilkelere, değerlere, prensiplere göre yaşamaktır. Öyle ki, bireyler sistemin koyduğu hiçbir kural, kanun veya yasağı sorgulamadıkları halde, değişimden yana, özgürlükçü her türlü ilkeyi reddetmekte, itiraz etmekte, tartışmaktadırlar. Tabi ki genel olarak sol hareketin de zaafları, ezberciliği ve şekilciliği buna zemin sunmakta, iş son tahlilde halk ile “bilen”lerin karşılıklı inatlaşmasına kadar gidebilmektedir.

1 Ocak 2011 Cumartesi

Sendikal Bunalım



Her ne kadar “sendikaların çok fazla grev yaptığı” ve “hükümetin sendikalar tarafından idare edildiği” gibi şikayetler hemen her kesimin dilinde de olsa, biz bu yazıda tam tersini iddia edeceğiz. Gerçekte sendikal hareket yaklaşık yirmi yıldır ciddi bir bunalım içerisine girmiştir. Bu bunalım emek hareketinin genel bunalımı ile de kuşkusuz bağlantılıdır ve sadece ülkemize özgü değil küresel ölçekte gözlemlenebilecek bir olgudur. Sendikal mücadelenin basın bildirileri, başarısız ve etkisiz grevler, yönetim kurulları düzeyinde eylemler çerçevesine sıkışıp kalması; giderek hem halktan, hem emek hareketinin genelinden hem de kendi üyelerinden kopması ile daha da görünür hale gelen bir krizden bahsediyoruz. Kriz şiddetlendikçe, hem sendikalı hem sendikasız çalışanlardan hem de geniş halk kesimlerinden “sendikacılara” dair şikayetler yükselmektedir. Kısacası sendikalara yönelik şikayetler de sendikal krizin göstergelerindendir.