21 Aralık 2011 Çarşamba

İki Yazı Birden



Khora yayınlarının altıncı, Yıltan Taşçı’nın sekizinci kitabı “Hastalığın Çocuğu Neymiş?” geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Yüz on iki sayfalık kitapta Kıbrıslı Türk sanatçıların başlarından geçen gerçek olaylar anlatılıyor.
“Gerçek olaylar” dediğimize bakmayın, öyle olaylar ki bunlar gerçek olduklarına inanmakta zorlanır Kıbrıs dışından birisi...

Mesela en güncellerinden bir örnek verirsek; 6 Nisan 2011 tarihinde kağıt ve resim sanatçılarının hazır bulunduğu bir ortamda Maliye Bakanı Ersin Tatar şöyle bir laf eder; “Kutluyorum... Çok güzel bir sergi; ancak kağıt denince benim aklıma para gelir.”
Değerli sanatçılarımızdan Serhan Gazioğlu’nun karikatürize ederek zenginleştirdiği anlatıları, Mustafa Tozakı da portre çizimleri ile desteklemiş. Sonuçta ortaya neredeyse bir fıkra-karikatür-resim albümü çıkmış. Örneğin yukarda aktardığım Ersin Tatar olayına Serhan Gazioğlu bildiğimiz karakteri Ömer Dayı aracılığı ile cevap veriyor ve “Tesadüfe bak! Benim da bazılarının üçkağıtçılığı gelir!” diyor.
1981’den 2011’e kadar özenli bir çaba ile Yıltan Taşçı tarafından biriktirilen bu anektodlar arasında, 1950’li yıllardan günümüze kadar yaşanmış olaylar var... Mevki sahibi olmuş ancak bilgi sahibi olamamış birçok kişinin maceralarını da isimleri ve tarihleri ile aktaran bu kitaptan rahatsız olacak olanlar da vardır.
Sanat müzesinin ne olduğunu bilmeyen milletvekilleri, plastik sanatlardan habersiz protokol müdürleri, Bellapais Müzik Festivali’ni duymamış kültür bakanları, felsefeyi sevmeyen sancaktarlar, resital dinlememiş kültür dairesi müdürleri yetiştirmiş bir toplum olduğumuzu anlatıyor bu kitap. Hem de ağır, ağdalı bir dille değil, neşeli, yumuşak ve yalın bir anlatımla...
Mevki sahibi olmakla “büyük şahıs” olduğunu sanan böylesi yöneticilere karşı, halkımızın yıllar içinde geliştirdiği en olumlu tavrı sahipleniyor ve bizi bu “büyük şahıslara” kahkahalarla gülmeye davet ediyor.
Kitapta beni en çok etkileyen ise; kısa kısa anlatılan ve geniş bir zaman dilimini kapsayan yüzden fazla olaydan ve bu olayları yaşayan onlarca sanatçıdan bahsediliyor da olsa, tüm olayların tek bir kişinin başından geçmişçesine birbirine paralel yapısı oldu. Kıbrıslı Türkler olarak ortak yazgımızı ve bu yazgı ile başa çıkabilme gücümüzün sanatımıza, kültürümüze ve ortak zekamıza yaslanmaktan başka yolu olmadığını düşünmeme neden oldu bu...
“Hastalığın Çocuğu Neymiş” perşembe akşamı saat 19:00’da İsmet Vehit Güney Sanat Merkezi’nde tanıtılıyor. Birçok sanatçımızın bizzat bulunacağı ve yıllar sonra bile tatlı bir anı olarak hatırlanacak bu renkli geceyi kaçırmamanızı tavsiye ederim.
***
Türkiye’de Mersin BDP Milletvekili Ertuğrul Kürkçü’nün, TBMM kürsüsünden söylediği “Türkiye Kıbrıs’ta işgalcidir” sözü bir süredir gündemden inmiyor.
Aslında ne Ertuğrul Kürkçü ne de Türkiye solu bunu ilk kez söylemiyor. 1974’ten başlayarak hemen her dönemde dile getirilmiş bir politik duruşu ifade etmiş Ertuğrul Kürkçü.
AKP’nin rahatsızlığı ise bunu ilk kez duymasından değil, “işgal” kelimesinin mecliste dile getirilmiş olmasından kaynaklanıyor.
Bizdeki işbirlikçilerin tepkileri ise hiç ciddiye almaya değmez. CHP ile laik, AKP ile şeriatçı olan kişiliksiz UBP yönetiminin hangi sözünün ağırlığı var ki, bu konuda söyleyeceklerinin olsun? Tayyip abilerinin paçasını çekiştirip para dilenmeyi ne zaman bıraktılar da, böyle konularda ciddiye alınacak olgunluğa erişmiş olsunlar...
Ama ilginç olan, bizim “barışçılarımızın” da Türkiye’de “işgal” sözünün söylenmiş olmasına şaşırmalarıdır.
Yıllarca “Türkiyelilerin en solcuları bile Kıbrıs konusuda milliyetçidir” sözünü diline dolmış olmak ne kadar yanlışmış değil mi? Yani mesele “Ankaralılar” ile ilgili değil “Ankara” ile ilgili bir meseleymiş değil mi?
Yoksa, “barışçılarımız” da AKP’nin ve UBP’nin dediği gibi bütün bu yaşananların sadece Ertuğrul Kürkçü’nün şahsı ile ilgili olduğunu mu düşünüyorlar?
Bu konudan çıkarılacak birçok ders var... Kurumlarla insanları birbirinden ayırmayı öğrenmeliyiz artık.
Bir de son aylardaki icraatları ile dünyadaki en baskıcı rejimlerden birisi olduğunu bir kez daha hatırlatan Türkiye’de bile mecliste neler yapılabileceğini görmeliyiz.
Ertuğrul Kürkçü olsun, Sırrı Süreyya Önder olsun; harikalar yaratıyorlar TBMM’de...
Görmeliyiz ki, meclise girmek için onurunu iki paralık eden seçim partilerimizi eleştirebilelim; onlara mecliste neler yapılabileceğini söyleyebilelim.
Görmeliyiz ki, seçime girmekten sıtmadan kaçar gibi kaçan “partilerimizi” de eleştirebilelim; onlara yaratamadıkları örneklerin varlığını gösterelim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder